GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
3 Haziran 2023 Cumartesi

'Deniz Bitti' mi?

28 Mayıs seçim sonuçlarını nedenleri ve niçinleri ile irdelediğimiz günlerde… 

Bu dünyanın fani olduğunu hatırlatan acı haber bir yerlerden uçup geliverdi…

Ülkenin siyasi geçmişi ve bugünü üzerine fikir ve düşüncelerini…

Özgürlükler ve demokrasi teması ile pek çok makale ve kitapta yazıya dökmüş…

Cumhuriyet Gazetesi’nin değerli yazarlarından, Tüyap Kitap Fuarları Genel Koordinatörü…

Çok sevgili ağabeyim, kuzenim Deniz Kavukçuoğlu’nu kaybettiğimiz haberi; yüreklere ve de basın camiasının gündemine düşerken…

Deniz Kavukçuoğlu’nun anlamlı hayat hikayesinin içindeki bir kesitte yer alan…

Çocukluk yıllarımın o güzel  İzmir'i, akrabalık bağlarımız ve çok sevgili Deniz ağabeyimi tanıdığım o sıcak yaz günü…

Anılarımın dehlizlerinden çıkıp gelerek, klavyemin tuşlarında canlanıyordu.

İnsiyaki bir şekilde gülümsedim… 

Altmışlı yılların sıcak yaz günlerinden biriydi… Belli ki yine bir fuar zamanıydı… Yedi sekiz yaşlarımdaydım… 

“İstanbul’dan Nuşin gelmiş” dedi annem büyük bir sevinçle… “Birkaç gün burada olacaklarmış.”

Yılda bir gerçekleşen buluşmalarla teyzezadesi ile birkaç günlük hasret giderme günlerini iple çekerdi annecim… 

Çok uzak mesafeye gidermişçesine büyük bir özenle giyindik, kuşandık çıktık yola… 

Halbuki, çok uzağa değil… Bir iki mahalle ötedeki büyük teyzemiz Mükerrem hanımın evine gidecektik… 

Dönertaş sebilinden sola dönüp de çıktığımız Osmanzade yokuşunun sonundaki o  çok sevdiğim iki kapılı eve her gidişimizde… 

İki kapısı farklı sokaklara açılan bu evin kapı tokmağını her vurduğumuzda acaba hangi kapı açılacak diye merakla beklerken…  Nedense pek heyecanlanır, pek sevinirdim…  

Zamanın ilk kadın öğretmenlerinden Mükerrem hanımın “Bir lahzaaa” diyen  o kararlı sesi geliverirdi içeriden

Ağır ağır gelen ayak seslerinin bitiminde ise… Kendine has gıcırtılı  sesleri ile kapılardan biri ağır ağır açılıverirdi… 

Bu sefer öyle olmamıştı… 

Tahta merdivenlerden hızla inen kuvvetli ayak seslerinin kesilmesiyle ağır demir kapının açılması bir olmuştu… 

Islık çala çala, şarkılar söyleye söyleye kapıyı açan o abiyi ilk kez görüyordum… 

O çok bildiğimiz muzip ifadesini ve sevecen tavırlarını çok seveceğimiz Deniz ağabey’i ilk o gün tanıdım…

Hasretle sarılıp kucaklaşan annelerimiz nemli gözlerle bir köşede derin sohbetler ederken…  

Deniz ağabey neşeli halleri ve türlü çeşit şakaları ile etrafa neşe saçıyordu.  

O güzel günü ve  küçük bir kız çocuğunu gülmekten kırıp geçiren, gözleri neşeyle parlayan o abiyi uzun yıllar boyunca bir daha hiç görmedim…  

Sahip olduğu o şahane mizah yeteneği ve tiyatral halleri ile söylediği şarkıların ise…

Lüküs Hayat ve Cici Berber opereti olduğunu da yaşım ilerledikçe anladım… 

***

Mutaddı… Her yıl, yılda bir birkaç saat süren buluşmalarla hasret gidermeye çalışırlardı annelerimiz… 

Bunun dışında… Koca bir yıl, belli aralıklarla gelen Nuşin Kavukçuoğlu imzalı aylık “Eflatun” şiir kitabının gelmesini  beklerdi annecim… 

Ve… Kapımızın kuzuluğundan, postacı Osman amcanın “postaaa” bağırışı ile atıverdiği… 

Büyük bir sesle yere düşen o zarfı, sevinç ve  heyecanla yerden alarak, elleri titreyerek  bi çabuk açıvermek isterken…

Sevgili Nesibe’me notu ile… 

Sayfalarının arasına iliştirilmiş ya bir mektup ya da küçük bir pusulaya yazılmış bir kurabiye tarifi, bir örgü modeli bulacağını da bilirdi…

***

Annem, bir arada büyüdüğü teyzezadesi Nuşin Kavukçuoğlu’nun kaleminden çıkmış şiir kitaplarını ömrü boyunca özenle muhafaza ederken… 

Ömrünün son yıllarında… Radyo Cumhuriyet’te yayın yapan Gecede Caz programına rast geldiğinde ise…  

Kucağında gezdirdiği, elinden tutup yürüttüğü… Deniz Kavukçuoğlu’nun konuşmalarını pür dikkat dinleyerek…

Güftesi Nuşin Kavukçuoğlu’na ait şarkıları mırıldanarak…  

Adeta hasret kaldığı sevdikleri ile özlem giderirdi.. 


***

Zaman geldi… Matbaadan yeni çıkmış şiir kitapları da postadan gelmez oldu… 

Radyodaki o coşku dolu sesin, coşkulu müzik nağmelerinin ardı arkası kesiliverdi…

Ailenin en büyükleri ebedi aleme geçti, annelerimiz yaşlandı, birbirlerinin  sağlık haberlerine bin şükür ettikleri yıllar da tükendi… 

Ve… Onlarla da ayrılık vakti geldi kapıya dayandı…

***

Aile içinde dönüp dolaşıp gelen haberlere göre… 

Yirmi yaşında yüksek tahsil için gittiği yurtdışında…

Tübingen’de felsefe,  Heidelberg’de sosyoloji ve İşçi Hareketleri Tarihi ve de Nürnberg’de ekonomi tahsilini bitirerek… 

Yurtdışında çeşitli görevler alan ve 12 Mart 1971 muhtırası sonrası  zorunlu olarak yurda giremeyen ailenin genç delikanlısı…

Ve 68 Kuşağının özgürlüklere sevdalı Deniz’i için… Yıllar; vatan ve aile hasreti ile geçer olmuştu. 

O uzun yılların ardından vatan topraklarına 1993 yılında  geri döndüğünde ise… 

Hasret yıllarının olgulaştırıp şekillendirdiği orta yaşının; bilge, edebi ve felsefi kişiliği ile…

Ve de… İnsan sevgisi ile dolu yüreğinden çıkıp gelen ,o tadına doyulmaz yazıları ve sohbetleri ile…

Deniz Kavukçuoğlu ismi basın ve edebiyat dünyasındaki hak ettiği yeri alıyordu. 

***
1993 yılından bu yana TÜYAP AŞ’de Kültür Fuarları Genel Koordinatörü olarak görev alması ile birlikte… 

İzmir Kitap Fuarı günlerinin başladığı 1998 yılından itibaren;  her yıl…

Ailemizin en büyüğü ile en küçüğünün büyük bir özlemle sarılıp kucaklaştığı…

Deniz Kavukçuoğlu’nun derin entellektüel birikiminden süzülüp gelmiş…

O tadına doyulmaz hoş sohbetlerde buluştuk, dertleşip söyleştik… 

Türk basın ve edebiyat dünyasının yakından tanıdığı, çok sevdiğimiz Kavukçuoğlu'nun…

O mükemmel anlatımı ile kaleme aldığı onlarca kitabı ile tanıştık…

“Alageyik Sokağı Bir Liman Mıydı?” Kitabında…

Cihangir'de doğup büyüdüğü sokağa girip çıktık, gençlik yıllarının Moda'sını adım adım dolaştık…

Atalarımızın yaşayıp kök saldığı Karşıyaka sahilinde dostlarla selamlaştık…

Soğukkuyu’nun o asude yıllarının sükunetinde, ebediyete göçmüş akraba-i taallukatımızın hatıralarında buluştuk… 

“Sen Vatan Haini misin, Baba?” kitabında ise… Siyasal düşüncesi sebebiyle vatanından uzak kaldığı

Yurt hasreti ile yanıp tutuştuğu, yurda dönmenin yollarını aradığı o uzun yılların  hüznünü yaşadık.. 
 

Velhasılı… 


Tüm aile… Her köşe yazısını dört gözle bekler, her yıl kitap fuarı günlerini iple çeker olduk… 

Güzel ağabeyimizin güzel sohbetlerine hiç mi hiç doyamadık…  

Lakin… Her güzel şeyin sonu olduğu gibi… Bu güzel buluşma günleri de bitiverdi… 

Geriye kalan… Dağarcığımıza kaydedeceğimiz sadece dost anılardı… 

***


Sevgili Deniz Kavukçuoğlu, yazımın başlığına esin veren “Deniz Bitti” adlı anı kitabının satır aralarında kayda geçtiği sözleri ile…  

“Bizim kuşağın dağarcığında acısıyla tatlısıyla anımsayacağımız o kadar çok şey var ki. Öyle şeyler yaşadık ki. Dile kolay, otuz yılım yurtdışında geçti. Türkiye’nin uzağında, ama her gün onu soluyarak yaşadığım uzun yıllar içinde iyisi kötüsü, dostu düşmanı ile bir çok insan tanıdım. Bugün çoğunun adlarını bile anımsamıyorum.Ama kimileri var ki, anıları belleğimde hep canlı kaldı” diyordu.. 

Tüm yaşadıklarını ve yüreğindeki dost duygularını dile getirdiği bu sözlerdeki gibi…

Deniz ağabey de… Sahip olduğu bütün güzel hasletleri ile çok kıymetli anıları ile…

 

Ve entellektüel birikiminin yarattığı eserleri ile…

Tüm sevenlerinin belleğinde hep canlı kalacak, hiç unutulmayacak  kişilerden oluverdi… 

***

PEN  Türkiye Yazarlar Derneğinin… “Demokratik ve devrimci Türkiye için yazan bir kalem” olarak  değerlendirdiği…

Basın ve edebiyat dünyasının çelebi ismi Deniz Kavukçuoğlu

Sonsuzluk yolculuğuna Moda Camii’nden basın camiası ve sevenleri tarafından uğurlanarak…

Karacaahmet Mezarlığındaki ebedi istirahatgâhına çekildi.

Yolu ışıklar içinde aydınlık, ruhu özgürlükler içinde huzurlu olsun…

Ömrümüz oldukça… Onu; anılarımızda saklayıp, özlemle yad edeceğiz.