GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Cumhur BULUT
YAZARLAR
23 Haziran 2020 Salı

Tunçyüs Aurelius Commodus

“İzmir’in kendi bayrağı ve kendi parası olsun”

Olsun olsun!

Oldu olacak bir de ordu kurup Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş açalım. Verelim gamatayı gitsin!

Sen misin İzmir’i işgal eden diye basalım kurşunu.

Adam“Kolonya Cumhuriyeti” filminden etkilendi yalım…

Tövbe estağfirullah!

Canı sıkılıyor. Ne yapsam ne yapsam, bugün kimin camını kırıp, hangi çamı devirsem!

“Paralel alemde” yaşıyor. Ne bu dünyanın ne de Türkiye’nin gerçekleriyle kesinlikle bir alakası yok.

İzmir İzmir olalı böylesini görmedi.

Yalan diyor, iftira diyor, montaj diyor.

İyi de Sayın Şehremini bugüne kadar “ifade ettiklerinizle” birlikte değerlendirildiğinde durum pek de şaşırtıcı değil.

Bu kaçıncı gaf, bu kaçıncı sürçü lisan?

HDP kürsülerinden seslenişleriniz…

KKTC ile ilgili görüşleriniz…

Pagossevdanız…

İzmirlilere 9 Eylül’ün haricinde başka bir özel gün belirleme gayretiniz ve “Merkezi Hükümet” ile ilgili tabirleriniz bunlardan birkaçı sadece…

Ortada, ya çok konuşmanın sebep olduğu safdillik,ya dayıllardır biriktirdiğiniz gizli ajanda metinleri var.

Yahut da kötü niyetli suflörler veya çok çok kötü bir “siyasal meşveret divanınız var”(!)

Her halükârda fatura sizin!

***

Siyaset zor zenaat!

Siyasetçi ne söyleyeceğinden önce ne söylemeyeceğini bilen insandır.(Yazının asıl konusu bu cümledir).

Yoksa Doksanbeşin Kahvesinin emekli gediklisi Kalbur Hasan’dan farkı kalmaz siyasetçinin. Üfür babam üfür… (Doksanbeşin Kahve mi? Onunda nerede olduğunu bilirsiniz artık).

***

Neyse fazla da önemsememek lazım.

Haftanın komedisi oldu bu ama boşverin gitsin.

“Tunç Soyer Vakası” esas itibariyle bir kimlik bunalımı hikayesidir. Dışarıya; Türkiye’yeSırça Köşkündenbakan birinin öyküsü.

Pusulasız! Kimliksiz, mazisiz ve dahi köksüz. Dikkatsiz ve özensiz konuşmalarını da buraya bağlayabilirsiniz…

Bazen İyonyalı, bazen Greko-Romalı, bazen de Anglo-Sakson oluyor Soyer… Sonra birden sade bir “Dünya Vatandaşı”…

En kötüsü de herkesi kendisi gibi sanıyor! Herkes İyonyalı, herkes Greko-Romalı, herkes Anglo-Sakson…

Bir türlü bizden biri olamıyor!

Buralı değil kesinlikle, yerli ve bizden değil!

Onun muhayyelesini Paris, Brüksel ve Londra dolduruyor.

O, Onuncu Yıl Marşı’nda değil, Bella Ciao da buluyor kendini…

Tarifleri, mevhumları ve kabulleri bize yabancı.

Halkçı söylemleri de yaptıkları da hep üst perdeden. “Acıyan” gözlerle bakıyor bize; “vah kara bıyıklı Anadolulu” diye üzülüyor halimize…

Evet O bir kopuşun müşahhas hali.

Değerlerinden, kimliğinden ve geleneklerinden kopan bir “müsrağrip” Soyer!

Filmin devamını ilgiyle izliyoruz!

Bakalım daha neler göreceğiz…