GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Cumhur BULUT
YAZARLAR
13 Aralık 2020 Pazar

Tarihi Turan’a Zorlamak

“Tanrı’yı kıyamete zorlamak” diye bir inançları ve bu inançtan mülhem gayretleri var Evangelistlerin…

Bekledikleri kurtarıcı “Mesih”i çarçabuk getirmek ve Tanrı’nın Krallığını kurmak için.

Yöntemleri ise “Kaos çıkarmak”… Kaos çıkınca bekledikleri gerçekleşecek. İnsanlık kurtuluş için hırıstiyan olacak falan…

Son yıllarda Afrika ve Asya ülkelerinde; dolayısıyla Türk ve İslam ülkelerinde çıkan iç çatışmaların, renkli devrimlerin, demokrasi maskeli sömürgeciliğin ve her türlü vahşetin arkasında bunlar aranmalıdır. (Burada küçük bir parantez açıp, -PKK, Gezi, 15 Temmuz ve Ekonomik kıskaç- diyerek kapatıyorum).

Çok da ısrarcıdırlar bu Evanglar, çok mücadeleci. Kan dökmekten de geri durmazlar, insanları köleleştirmekten de…

İnanç… Güçlü bir kaynak insanlık için!

İnanç sayesinde bunlar gibi şeytani fikirlerle adım atanlar da var; Yunus gibi, Hacı Bektaş ve Yesevi gibi gönüller fethederek insana insanca yol bulanlar da…

Fakat burada duralım.

Birçok aydın bugün insanlığın geldiği noktada “artık yeni şeyler söylemek gerektiği” fikrine sahip. Zira dünyanın dayanacak hali, insanlığın çekmediği acı kalmadı. (Tayfun Maro Üstadımızı okuyunuz).

Mevcut sistem sadece iktisada değil, cani düşüncelere de hükmetti. Ben diyeyim kapitalizm, siz deyin komünizm…

Yeni bir çağ doğum sancılarında…

Öyle ise soru şu: salgın yeni bir çağ açabilir mi?

Her ne kadar yaşadığımız salgının bir “kontrollü kaos ürünü” olarak Evangelik ipuçları taşıdığına inanlar varsa da (ki bu vahşet emperyalist batıya ve Evangeliklere yakışıyor) asıl önemli olan bundan sonrası diye düşünüyorum.

Gerçekten de dünya, tabii kaynaklarının sömürülmesi, insanlığın öldürülmesi ve kıymetlerin yok edilmesi yönünden artık içinden çıkılması imkânsız bir zemine dönmüştür.

Yapılması gereken de insanlık adına “artık yeni şeyler söylemek ve harekete geçmektir…”

Çünkü dundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Bunu yapabilir miyiz, başara bilir miyiz ya da ne bileyim birkaç adım atabilir miyiz, bilmiyorum lakin hayalini kurmak bile onurlu bir davranıştır diye düşünüyorum…

***

Tabii ki “Turancılık” siyasi bir fikirdir. Tabii ki Turancılık bir ütopyadır.

Ama…

Bazen imkânsız görünen hayallere yıllar sonra ulaşılabilir ve gerçekleştiğini görmek mümkün olabilir.

Düşünsenize…

Yıl 1919 ve imkânsızlık ve yokluk kapımızda…

Mustafa Kemal ve bir avuç Türk Milliyetçisinin bir hayali var… Bu hayalin gerçekleşmesi için verilen asil bir mücadele ve nihayetinde zafer… Sadece bizim için mi bu hayal ve bu zafer?

Elbette hayır! Özgürlük bekleyen bütün insanlık için… N’tekim istiklal mücadelesi veren bütün milletlere timsal olmuştur Atatürk ve Türk Milletinin özgürlük savaşı…

O sebeple insanlık için yeni bir çağın kapısını aralayan ikinci Türk de Atatürk’tür.

Ne diyor peki Atatürk;

“Bugün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinde tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.”…

İşte yıllarca sonrasını gören bir lider!

Ve devam ediyor Ulu Ceddimiz Atatürk;

“Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprülerini sağlam tutarak! Dil bir köprüdür; İnanç bir köprüdür; tarih, bir köprüdür. Bugün biz bu kitlelerden dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından uzak düşmüşüz. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir. Tarih bağı kurmamız lazım; folklor bağı kurmamız lazım… Bunları kim yapacak? Elbette biz. Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz dil encümenleri, tarih encümenleri kuruluyor. Dilimizi onların diline yaklaştırmaya böylece birbirimizi daha kolay anlar hale gelmeye çalışıyoruz. Ortak bir mazi yaratmak peşindeyiz. Bunlar açıktan yapılmaz, adı konularak yapılmaz, bunlar devletlerin ve milletlerin düşünceleridir.”

“İşitiyorum, benim dil ile tarih ile uğraştığımı gören bazı kısa düşünceli vatandaşlar, “Paşa”nın işi yok, dille, tarihle uğraşmaya başladı” diyorlarmış… Benim işim başımdan aşkın… Ben bugün ileri bir Türkiye kurmaya ne kadar çalışıyorsam, yarının Türkiye’sinin temellerini atmaya da o kadar dikkat ediyorum. Bu yaptıklarımız hiçbir millete düşmanlık değildir. Barıştan yanayız, barıştan yana kalacağız… Ama durmadan değişen dünyada yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız..."

Evet o gereğini yapmış, bugün bizlerin üzerine bastığımız sağlam temelleri ta o yıllarda atmıştır. Yani Turan hazırlığını o başlatmıştır.

Ya biz?

Bazı insanlara ürkütücü geliyor Turancılık… Korkuyorlar ondan!

Olabilir, geçmişin meşum mukatele döneminden müdevver fikir ayrılıkları bugün hala sürebilir. İnsanlar babalarından kalma siyasi kamplaşmayı hala sürdüre bilir…

Ne ki, aşmamız gerekiyor artık bunları. Biraz daha akılcı biraz daha gerçekçi olabiliriz. Zira duvarlar yıkılalı çok oldu.

Yeni bir çağın eşiğindeyken neden Atatürk’ün “hazır olmalıyız” dediği tarihi gerçekliği görmezden gelelim?... Neden O’nun açtığı yolu terk edelim? Hem de bunca mesafeyi kat etmişken, neden?

Düpedüz çağı anlamamaktır bu; gericiliktir, irticadır!

***

“Olmaz” diyenler de olabilir, “hayır” diyenler de…

“Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar” diyerek yola koyulmak gerek bence…

AB bir örnektir zaten. Bir zulüm ittifakı olsa da…

Kömür birliğinden, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na… Sonra da AB’ye…

İşte size bir örnek daha Kıymetli Hocamız Cemil Doğaç İpek’in bu yolda reel bir çalışması… “Frankofoni ile Türk Konseyi'nin Mukayesesi” … (Kitap olarak da yayında).

***

Neden olmasın? Bu sadece romantik bir fikir değil, aynı zamanda çok kazançlı bir girişimdir.

Daha önce yazdım, Milyonlarca kilometrelik Türk Dünyası… Hem de başka milletleri ötekileştirmeyen, her zaman bu birliğin kapısını başka milletlere de açan bir Turan’dan bahsediyorum.

Avrupa ortalarından Japon denizine kadar, Türkçe, Türk Müziği ve Türk kültürü… Atamızın dediği gibi “dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz…” Madenler, mümbit topraklar, insan kaynağı ve insanlığı kurtaracak örnek bir Gönül Gücü…

Bizden geçti. Gelin çocuklarımızı bu güzel dünyaya hazırlayalım… Öğrendikleri batı dillerinin yanına Azerbaycan ve Kırgız Türkçesini, Kazak Türkçesini; Özbek, Türkmen, Doğu Türkistan, Tatar Türkçelerini; Kırım, Kazan, Makedon, Gagauz, Hazar, Yakut ve Türkmen Türkçesini… Çerkesçe’yi, Gürcüce’yi,  vb. yi öğrenmeleri için teşvik edelim. Tanıyalım bu eşsiz coğrafyayı, tanıtalım…

İş orada, aş orada yani gelecek burada.

İnanın bu dünya onların, bu topraklar onların ve gelecek onların…

Sizce FETÖ 90’lı yılların başından itibaren boşuna mı yollandı o topraklara?!

Biz gitmedik, gidemedik ama çocuklarımız da gitmezse başkaları gider! Sonra elimiz başımızı, yumruğumuz dizlerimizi döver…

Evet yeni bir çağ diyorum. Bunu yapabilir, İnsanlığa da Yunus gibi, Hacı Bektaş gibi Mevlana  ve Yesevi gibi ancak biz seslenebiliriz…

Onlar kıyameti çağıra dursunlar, onlar dünyayı sömürüye, kaosa ve vahşete sürüklemeye dursunlar biz yeniden doğuralım güneşleri, biz yeniden serpelim sevgiyi ve aşkı gönüllere ve dahi topraklara… hem de her dem yeniden.

Son söz yine İlk Söz olsun; “Ey Muhammed! İnsanlar senden kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: «Onun bilgisi Allah katındadır, ne bilirsin, belki de zaman yakındır.” (Ahzap Suresi 63. Ayet).