GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
21 Nisan 2020 Salı

Bu hesap başka hesap

Birinci Dünya Savaşı’nda kayıp sayısı, yirmi milyona yakın. Savaş yıllarında Dünya nüfusu; 1.8 milyar dolayında…

İkinci Dünya Savaşı’nda kayıp sayısı, seksen milyona yakın. Savaş yıllarında Dünya nüfusu; 2.3 milyar dolayında…

Sanayi devriminin yol açtığı “ilerleme ve gelişme” sonucu, 1914-1945 yılları arasında, 1929 büyük buhranı, iki dünya savaşı ve 100 milyon kayıp.

Neymiş! Efendiler Dünya’yı paylaşıyor…

Buna bir de 1918-1920 yılları arasında ortaya çıkan ve 50 milyondan fazla insanın ölümüne yol açan İspanyol gribini ve 1900-1923 yılları arasında yeniden ortaya çıkan ve 1.5 milyondan fazla insanın ölümüne yol açan 6. Kolera pandemisini ekleyin…

Dünya’da hergün açlıktan ölen insan sayısı 25 bini aşıyor. Her on saniyede açlıktan bir çocuk ölüyor. Bir milyara yakın insan açlık çekiyor. Dünya nüfusunun dörtte üçü yoksul.

BM kuruluşlarının raporları böyle diyor…

An itibarıyla, yeryüzünde Covid-19 salgını vaka sayısı 2.5 milyonu aşıyor; ölüm sayısı 170 bin dolayında… Hem de, beşyüz yıl sonra,  kapitalist sistemin tarih sahnesinden çekilişinin güçlü emareleri ortaya çıkmışken...

Bir hatırlatma; Kapitalistler için, salgında, savaşta, açlıktan, afetten veya trafik kazasında ölen insanlar, sadece istatistiki bilgidir. Aramızdan kaç kişinin öleceği, insani boyutuyla hiç umurlarında olmadı.

O halde, ne değişti de efendiler insafa geldi?

Geçen yüzyılın başından itibaren, Dünya’yı paylaşmak uğrunda yüz milyon insanın ölümüne göz yuman kapitalistler, bir virüsün yol açtığı salgın nedeniyle hem üretimin hem tüketimin böyle yavaşlatılmasına ve zaten süren ekonomik krizin katlanmasına, insancıl nedenlerle rıza göstermiş olamazlar.

2012 yılında ortaya çıkan Mers virüsünden ölenlerin sayısı, aşısını geliştirmek için harcanacak paraya değmez bulunduğu için çalışmalar durdurulmuş… Vicdani durum bu!

Galiba, bu defa,  bambaşka bir deneyim yaşıyoruz. Sanki büyük bir prova gerçekleşiyor… Sistemin çöküşünden kaynaklanan kıyasıya bir iktidar mücadelesi…

Dengeye dönemeyen sistemde meydana gelen çatallanma ve yapay zekânın alternatif üretme potansiyeli, kapitalizmin metropollerinde, değişimden değil de statükodan beslenen iktidar gruplarında çaresizlik yaratmış olabilir.

Öyle bir çaresizlik ki ABD doktorlarına maske veremedi. Avrupa’da sağlık sistemi kilitlendi. Yönetenler, böyle bir suçüstü durumun yaratılmasına neden izin verdi? Onları aşan ne idi? İktidarlarını sarsacak ölümleri, normal koşullarda, olağanlaştırmak suretiyle dikkatlerden kaçırırlardı. Bir güç, buna izin vermedi…

Öte yandan, yeni Dünya düzeninde, yapay zekânın devrede olacağı koşullarda; yönettiği süreçlerde, uygulamalarda keyfilik olamıyor, üretimde kol gücüne ihtiyaç olmuyor, fabrikalar, tarlalar ve hizmet sektörleri insansızlaşıyor ve sürecin işleyişine insan müdahale edemiyor. Ödünsüz bir güç…

Öyle bir güç ki devlet aygıtının enstrümanlarına itibar etmiyor. Bu yüzden, yerelleşme politikaları öne çıkmaya başladı. Her kişiye bire bir ulaşabilen yapay zekâ, aracıyı ne yapsın!

Bilişim teknolojilerinin ortaya çıkışından sonra, sanayi toplumuna odaklı teknoloji, üretim biçimi, bilim, eğitim, yönetim anlayışı, yaşam tarzı, kısacası, endüstriyel çağın kültürü, statükoyu temsil eden bir kimlik kazandı. Beşyüz yıllık bir tarihsel dönem kapanıyor.

Hal böyle olunca, insan soruyor; Covid-19 salgını mı, kapitalist sistemin çöküş sarsıntıları mı, hangisi daha öldürücü?