GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
1 Mart 2019 Cuma

Birisi frene bassın gari

Tarih; 15 Haziran 2004…

Günlerden Salı…

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’yı…

Karşıyaka’daki evinde kalp krizi sonucu kaybettik…

52 yaşındaydı, efsaneydi…

***

Tarih; 22 Haziran 2004…

Günlerden yine Salı…

İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin…

39’u CHP’li, 22’si AK Partili, 1’i SHP’li üyesi…

Bornova Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu…

“Koca Başkan” seçti…

Teşekkür için kürsüye gelen…

Aziz Bey’in saçları bugünkü gibi bembeyaz değildi…

Şöyle dedi:

“O’nun yerini doldurmak çok zor… Piriştina’nın çizdiği vizyonu tamamlayacağım…”

Söz senettir; tuttu!

***

Aradan 15 koca yıl geçti…

31 Mart seçimleri için artık…

Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer…

O koltuğun “resmi” talibi; CHP’nin Büyükşehir adayı…

***

CHP’nin İzmir aday toplantısında…

Kılıçdaroğlu, herkesi ayağa kalkmaya davet etti…

Kocaoğlu’nu alkışlattı ve şöyle dedi:

Bütün baskılara rağmen İzmir’e hizmet etti… Hayatını İzmir’e ve İzmirlilere adadı… Hiçbir belediye başkanın hayata geçiremediği projelerin altına imzasını attı… Aziz Bey sadece bir belediye başkanı değil aynı zamanda inançlı ve kararlı mücadele insanıdır... Hepimizin O’na teşekkür borcu vardır...”

 

***

 

Günlerden bugün…

Geldiğimiz noktaya bakın!

Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin bir ucundan sesleniyor; “İzmir’de Körfez kokuyor” diyor…

Kocaoğlu, giderayak “Ya sabır…” diyerek cevap veriyor:

Bu algı yönetimidir… İzmir kokmuyor… (Kokuyor…) diye propaganda yapanlar, 31 Mart akşamı cevabını görür…”

48 saat sonra…

Tunç Soyer “Cemre No:1” projelerini açıklıyor:

“İzmir’in koku sorununu kesinlikle çözeceğiz!”

***

Tunç Soyer, liderinin aksine…

Kocaoğlu’nun adını hiç anmıyor…

Anmadığı gibi…

İma ederek eleştiriyor…

Bunu yaparken de şaşırtıyor…

Mesela…

“İzmir’in kalp masajına, tıkanık damarlarının açılmasına ihtiyaç var!”

İzmir 15 yıldır “tık nefes” mi yaşıyor?

Al bu lafı istediğin yere çek…

Mesela…

“İzmir’i kapalı kapılar ardında yönetmeyeceğiz…”

Peki, o kapı 15 yıldır kapalı mıydı o kapılar?

Mesela…

“İzmir’in içinde bulunduğu durum takdiri ilahi değil, takdiri idaridir!”

Yap çevirisini, ortaya şu çıkıyor:

Yani, Allah’tan gelen bi’şi yok… Bu Aziz Bey ne yaptıysa hatalı…

Belki, özel bir taktik… Olabilir!

***

Ver sakızı “karşı yaka” çiğnesin…

Kulaklara küpedir…

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Hamza Dağ…

Çok değil, daha dört gün önce…

Tunç Soyer için ne dedi; hatırlayın:

“Sayın Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, İzmir'in 15 yıldır çok kötü bir şekilde yönetildiğini ifade etti… Biz bile Aziz Bey’i bu kadar eleştirmedik, bu kadarını söylemedik...”

***

Seçime bir ay kala “bardak” taştı…

CHP’nin sandığa giderken…

Tabiri caizse…

Kendi ayağına kurşun sıkmasının bir anlamı yok!

 

***

 

Tunç Soyer’in asırlık İzmir Ticaret Odası’ndaki…

Konuşmasında da “hazin” bir bölüm var…

Ne dedi, İzmir’in iş insanlarına?

Şöyle dedi:

Fuar İzmir, senenin en az 11 ayı mutlaka yaşamak zorunda... Gerekirse özelleştireceğiz, profesyonellerden hizmet alacağız, ne gerekiyorsa yapacağız ama 11 ay fuar yaşayacak…”

Dinleyenler şaşırdı…

“Fuar İzmir”in özelleştirilmesi ne demek?

Yönetiminin Büyükşehir’den çıkması demek…

Ötesi “satılmak” demek!

***

Sizi beş yıl öncesine götüreyim…

İzmir’e yeni bir fuar alanı şart olmuştu…

Zaten sağlığında Piriştina hep ne derdi?

“İzmir fuarlar ve kongreler kenti olacak…”

Kocaoğlu, kolları sıvadı ama…

Niyeti yeni fuar alanını iş dünyasıyla birlikte kurmaktı…

Belediye ile özel sektör arasında…

Bir karma oluşum yaratmak istemişti…

“Fuar İzmir” için Gaziemir'deki alan belirlendi…

Kamulaştırmayı Büyükşehir Belediyesi halletti…

Sıra şirketin kurulmasına geldi…

Bu amaçla 35’e yakın İzmirli girişimci davet edildi…

Sıcak görüşmeler yapıldı…

Ama o girişimciler şirketin %51’ini istediler…

Belki haklıydılar ama…

Aziz Bey son sözün belediyeye ait olmasını istiyordu…

TOBB ile yapılan görüşmeler de…

“Yılan Hikayesi” gibi uzayınca…

Kocaoğlu, “Fuar İzmir” projesini tek başına yapmaya karar verdi…

O günün parasıyla 700 milyon gömdü…

Dolar, o tarihte 1.78 TL.’ydi…

Bilmeyenler için hatırlatayım…

Bugün Büyükşehir bünyesinde hizmet veren “Fuar İzmir”

Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kalkınma rotasının belirlendiği…

“1. İzmir İktisat Kongresi”nin ruhuyla kuruldu…

Ana hedefi sadece kentin ve ülkenin kalkınmasıydı…

Kar hedefleyen bir oluşum olmadı…

Bu nedenle sübvanse ediliyor…

Ancak kent ekonomisine katkısı bu sübvansiyonların kat kat üzerinde…

Otellerin, taksicilerin, restoranların mutluluğu…

Az bi’şi midir?

Bu model sadece İzmir'e özgü de değil…

Örneğin fuarcılık endüstrisinin babası Almanya’dır…

Bu ülkenin her şehrinde kurulmuş fuar şirketleri…

Aynen İZFAŞ ve “Fuar İzmir” gibi şehir şirketleridir…

Yani şirketlerin sahipleri belediyeler, federasyonlardır…

Konuya “kamu menfaati” açısından yaklaşır…

Amaç, bölgesel sanayi ve ticari değerlerine değer katacak sektörleri desteklemektir…

“Fuar İzmir”, bir fuar mabedidir ve…

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin finansal desteği ile…

İzmir ticari ve sanayi hayatının yurtdışındaki yüzüdür…

Büyükşehir, fuarlar için yurt dışından alıcı heyetler getirir...

Bunların tüm masraflarını karşılar…

Özelleştirme gibi bir durum yaratılırsa…

Bu misyon buhar olur, uçar…

Türkiye'de özel sektörün işlettiği fuar merkezlerinin durumu ortada…

Birçok tesis bakımsızlıktan dökülüyor…

İşletmecilik sadece “ticari mantıkla” yapıldığı için…

Gidin, görün; “tuvalet kağıdından bile” para alıyorlar...

Kaldı ki…

Bu şirketlerin profesyonel yöneticileri…

Doğal olarak sadece kendi alacakları primleri düşünür…

İzmir'i neden umursasınlar? 

***

Bitiriyoruz…

Neyle?

Fark edilmeyen bir gerçekle…

Hani, Tunç Soyer “özel sektör eli değsin” diyor ya…

Bakın İzfaş yönetimine…

Ender Yorgancılar var…

Işınsu Kestelli var…

Jak Eskinazi var…

Yani sektör dinamikleri de orada...

Daha ne olsun?

Ancaaaaak…

Yine de…

“Yok ben Fuar İzmir’i özelleştireceğim…” kararı kesin ise…

O zaman…

“Hayırlı işler…”

Nokta…

 

Sonsöz: “Dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti… Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme… / Hz. Mevlana…”