GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
15 Ağustos 2016 Pazartesi

Yeniden Türkiye!

Hiç kuşku yok ki, 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye için birçok açıdan ‘hayırlara vesile olacak’ milattır. Evet, büyük acılar yaşadık.  Tankların üzerine atlayıp altına yatarak hain planı bozguna uğratan şehit ve gazilerimizin hakkını iki cihanda ödeyemeyiz.
Tabi ki ateş düştüğü yeri yakacaktır.
Ama onların ödediği bu ağır bedel 16 Temmuz sabahından itibaren Türkiye’nin iklimini değiştirdi. Devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş tehlikeli bir virüsün tespit, teşhis ve de bertarafının yanı sıra bizlere yıllar önce kaybettiğimiz güzellikleri getirdi. Ortak düşmana, tehdide karşı omuz omuza savaşma, dayanışma ve de yeniden ‘bir olma’ şansı yakaladık.
Birlikte ağladık…
Adına ister ‘nöbet’ deyin ister miting…
Başında demokrasi olduktan sonra ne fark eder ki! Oldukça uzun bir zaman sonra aynı meydanda sloganı haykırdık, birlikte alkış tuttuk aynı kişiye. Görünce kanal değiştirdiğimiz, zap yaptığımız devlet büyüklerini yeniden dinlemeye başladık. Hem de can kulağıyla…
Okuyamadığımız gazetelerin manşetlerine bakmaya izleyemediğimiz televizyon kanallarına tahammül etmeye başladık.  İzmir mesela…
Gâvur imasından, arsenikli günlerden itibaren ‘Ankara’dan’ uzaklaşan son yıllarda (Binali Yıldırımlı yıllar) hizmet, proje eksenli yaklaşımlarla telafi edilmeye çalışılsa da ‘FETÖ’ kaynaklı ‘kumpas davalarıyla’ sarsılan, seçtiği belediye başkanı 397 yılla yargılanan İzmir’in kalbi 15 Temmuz’dan itibaren ülkenin geri kalanıyla aynı anda aynı şeyler için atmaya başladı.
Hatta darbe gecesi meydan mitingi yapma cesareti gösteren öncü bir kent olarak İzmir’in örnek bir duruşla ülkenin geri kalanını yüreklendirdiği bile söylenebilir.
Tıpkı Yunan işgali sırasında kurtuluş fişeğinin yakıldığı günlerde olduğu gibi…
*
Hani ‘Yeni Türkiye’ falan diyorlar ya…’
Ki bu tabir ‘kutuplaşma döneminin’ siyasal jargonuna aittir.  Bu nedenle de bana hep soğuk ve uzak gelmiştir. Yeni Türkiye, Yeni CHP vs…
Bir ele geçirme ve değiştirip başka bir şeye dönüştürme eyleminin merkezinde olduğu toplum ve siyaset mühendisliği kokan o cümle 16 Temmuz sabahı oluşan atmosferi karşılamaya yetmiyor.
O nedenle bugün oluşan iklimi ‘Yeni Türkiye’ değil ‘Yeniden Türkiye’ olarak tanımlamak gerekmektedir. Topyekûn bir milleti tepeden tırnağa titretip kendine getiren 15 Temmuz illeti, adeta bir kurtuluş ve de kuruluş ruhunun canlanmasını sağladı.
Kutuplaşma ikliminin etkisinden sıyrılmamış kesim tarafından eleştirilse de milyonların katıldığı Yenikapı mitingi “Yeniden Türkiye’nin” en önemli görsel kanıtıdır.
Son yıllarda zirve yapan siyasal ve toplumsal kutuplaşma amansız bir hastalık gibi ülkemizi etkisi altına almıştı. Toplumun ‘evdeki-sokaktaki yüzde 50 olarak’ ayrıştırıldığı günlerden itibaren hemen her konuda bölünmüşlük yaşanıyordu.
Bir kesimin bir şeye ‘AK’ demesi öteki kesimin ‘KARA’ demesi için yetiyor hatta artıyordu. Dönemsel olarak toplum ihtiyaca binaen ‘Türk-Kürt, Alevi-Sunni, Muhafazakâr-Laik vb’ alt başlıklara sık sık ayrıştırılıyordu.
Farklı kutupların mücadelesi seçmeni belli partilerin lehine bloke ediyordu.  Ve sosyologların “Konsolidasyon” dedikleri şey siyasal zemindeki partileri birbirlerinin rakibinden çok sigortaları haline getiriyordu.
Sık sık sandık başına taşınan seçmen, endişelerinin, korkularının ve de alt kimliklerinin esiriydi.
Esasen 15 Temmuz öncesi bu ayrım başta AK Parti ve Erdoğan olmak üzere hemen herkesin işine geliyordu.
Düşünebiliyor musunuz?
Bizler gazeteci olarak 7 Haziran seçimlerinin mağlubunu bulamamıştık mesela.
Lider değişikliği sonrası AK Parti yüzde 40,9’luk sonuçtan memnun görünüyordu. 14 yıllık tek başına iktidarı kaybetmiş olsalar da koalisyonun büyük ortağı olma hevesi kısa süreli seçim şokunu atlatmalarına yardımcı oldu. Ana muhalefet CHP oransal olarak bir önceki seçimin altına düşmesine karşın oylarının bir bölümüyle HDP’yi meclise taşıyarak AK Parti’nin sandalye sayısını düşürmüş olmanın gizli sevincini yaşıyordu.
Gizli dediysek o kadar da değil! HDP’nin 4. Parti olarak meclise girişini lokma döktürerek kutlayan CHP’li belediye başkanları da olmuştu. MHP desen onlardan mutlusu yoktu.
TBMM’de ancak HDP kadar sandalye işgal edebilseler de yüzlerine vuran ifadeden oylarını bir önceki seçime nazaran arttıran parti olmanın sevinci okunabiliyordu.
7 Haziran fotoğrafına göre Türkiye siyaseten kilitlenmişti.
*
Sonrasını zaten biliyorsunuz. Terör ve ekonomik kriz korkusunun alabildiğine pompalandığı 1 Kasım’da da seçmen gelecek endişelerinin esiri olarak yapmıştı tercihini. Koalisyon kuramayan, meclis başkanı seçemeyen, seçim hükümetine dahi katkı koymayan bir muhalefetin artan kan ve gözyaşına da köklü bir çözümü yoktu. Seçmen adeta kavganın galibini ilan ederek, ekonomik ve siyasi istikrarı tercih etti. Bu kez seçimin kaybedeni belliydi. Topyekûn muhalefet… CHP oylarını 500 bin arttırmış olmanın dışında varlık gösterememiş, MHP karşıtı HDP’nin altında kalarak tarihi bir hezimet almış, HDP kötü yönettiği sürecin sonunda ‘demokrasi’ adına TBMM’deki yerini almıştı. Yüzde 50’yi bularak tarihi bir oy alan AK Parti’de yüzler gülüyordu.
Ancak onlar için de gerçek huzur ‘Davutoğlu’nun azledilip ‘Yıldırım’ın geldiği gün gelecekti.
Muhalefetin kaynar kazan gibi fokurdadığı, topluma örnek ve önder olması gereken siyaset kurumunun üslup olarak yerlerde süründüğü, liderlerin birbirlerine yönelik eleştiri sınırlarının çok ötesinde küfre varan hakaretler sıraladığı günlerden geçiyorduk.
Üst üste şehirlerin merkezlerinde patlayan (patlatılan) bombalar, yitip giden yüzlerce masum can…
Devam eden küfürler, hakaretler…
Yıkılıp yerle bir edilen kentler, düzinelerce şehit cenazesi…
Şehit cenazesinde yumurtalı, mermili saldırıya uğrayan muhalefet lideri…
Şehit cenazelerinde bile birbirlerinin yüzüne bakmayan siyaset önderleri…

Ve 15 Temmuz ihanet gecesi…
Darbeye karşı topyekûn bir duruş…  Bağımsız medyanın, demokrasinin, üstünlerin hukukun değil hukukun üstünlüğünün ve de ‘laikliğin’ hatta Mustafa Kemal Atatürk’ün ne denli önemli olduğunun fark edildiği tarih…
Yeniden tıpkı eski günlerde olduğu gibi kol kola girmeler… Hepimize iyi gelen o mesajlar…
Onca yaşanmışlığın ardından sorulan o soru…
Samimiyet… Gördüklerimiz gerçek mi yoksa takiyye mi?
Bir yanıtı dün verildi bu sorunun… Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından… 15 Temmuz’a kadar ‘AK Parti’nin ve de AK Partililerin Cumhurbaşkanı’ gibi görünen ve de öyle davranan Erdoğan için ‘herkesin cumhurbaşkanı’ olma hatırlatması da yaptı 15 Temmuz çünkü.
O da bunu 14 Ağustos’ta yani kurucu genel başkanı, doğal lideri olduğu AK Parti’nin 15. Kuruluş yıldönümündeki mesajıyla teyit ediyor.
Ne mi diyor?
“Artık hiçbirimiz 15 Temmuz öncesi gibi davranamayız. En başta Cumhurbaşkanı olarak ben davranamam.  İktidar partisi olarak AK Parti davranamaz. Muhalefet partilerinin de aynı anlayışta olduğuna şahit oldum, inanıyorum. 15 Temmuz’a kadar AK Parti’ye oy verenlerden aldığımız güçle tüm Türkiye’ye hizmet çabasındaydık. 15 Temmuz’dan sonra hangi partiye oy vermiş olursa olsun Türk milletinin tamamına karşı kayıtsız ve de şartsız sorumluluğumuz vardır.”
Daha ne desin! Öyleydi, böyleydi… Hatalı olan şuydu, buydu.
Yeni, beyaz bir sayfaya her zamankinden fazla ihtiyaç var. Erdoğan bir süredir attığı adımlar ve partisinin kuruluş gününde yayınladığı bu mesajla o beyaz sayfayı açmışa benziyor. İnşallah kâğıt üzerinde kalmaz. Ve ‘Yeniden Türkiye’ olduğumuz şu günlerde uzunca zamandır hepimizi sarsan türbülanstan çıkarız.
Ve başta ‘Kürt meselesi’ olmak üzere diğer kronik ve acil sorunların da üstesinden birlikte geliriz.
Bu enerji şu an var. Kıymetini bilelim.