GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
1 Ekim 2015 Perşembe

Yazık ve de günah!

Sabah ajanslara düşen ilk haber Başbakan Davutoğlu’nun ABD temaslarına ilişkindi. ‘Türkiye’de 1 Kasım’dan sonra iyi şeyler olacak. Merak etmeyin’ diyordu Davutoğlu.
Yani? ‘Gerekirse koalisyon yapacağız. Ve işimize bakacağız. Normalleşeceğiz’ demeye getiriyordu.
İzmir’de yerel siyaseti bir anda ısıtan, siyaset maçına partisi adına denge getiren Binali Yıldırım da benzer ifadelerle 1 Kasım sonrasında her şeyin normalleşeceğinin sinyallerini veriyor günlerdir.
Hatta bir adım daha ileri giderek; “İzmir’deki AK Parti-CHP çatışması algısına karşı savaş açacağım. Gerekirse Büyükşehir Belediye başkanını kapı kapı dolaştırarak bir partili gibi işlerini takip edeceğim” diye ekliyordu.
Ama olmuyor işte…
Birileri bir yerlerde rahat durmuyor.
Çay kaşığıyla toplananı kepçeyle atıyor birileri…
*
Gazeteci Ahmet Hakan’ın evinin önünde saldırıya uğramasının izahı var mı?
Akılla, mantıkla, siyasetle, hasımlıkla, insanlıkla…
Neresinden bakarsanız bakın ürküten, korkutan, endişeleri kamçılayan bir gelişmedir bu.
Çünkü Ahmet Hakan; hükümete gereğinden fazla yakın bir gazetecinin daha 15-20 gün önce köşesinden ölümle tehdit ettiği bir gazetecidir.
Çünkü Ahmet Hakan, bir milletvekilinin baskın yaptığı gazetenin en çok okunan yazarlarından biridir.
Çünkü Ahmet Hakan aynı vekilin, “Bunları zamanında dövmedik…” dediği isimlerden biridir.
Çünkü Ahmet Hakan, 20 gündür ‘hayatım tehlikede’ diye bakanından/valisine kadar mensubu olduğu devletin her kapısına başvurmasına rağmen, devletin korumaya lüzum görmediği bir gazetecidir.
Yazık ve de günah!
Tüm bunlar Türkiye’nin son dönemde ötelediği korkularını su yüzüne çıkarmaktan başka ne işe yarar ki? Efendim biz yapmadık vs…
Anlatamazsınız. Bu saatten sonra anlatsanız da anlamazlar.
Ve adama sorarlar: Neden korumadın?
Doğrudur. Hükümete yakın noktalarda, akıl sağlığı tartışılır, kalem oynatma ehliyetinden yoksun, mantık süzgeci bozuk, feraset yeteneği gelişmemiş, üç adım sonrasını göremeyecek derecede körleşmiş, nerede-ne konuşacağını/yazacağını bilmeyen ‘gazeteci, siyasetçi’ kılığında bir dolu tip var.
Hatta kritik bir seçime 1 ay kala, son dönemde hedef haline gelmiş/getirilmiş bir gazetecinin saldırıya uğramasının kime ne yazacağını öngörmekten aciz tiplerden de bolca var o halkanın etrafında…
*
Ne olursa olsun. Yine de Ahmet Hakan’a saldırıda başka soru işaretleri de var. ‘Bu işi şunlar yapmıştır’ demek o kadar da kolay değil. Dahası gazetecilik değil.
Bizim mesleğin ilk kuralı şüphedir çünkü.
Soru sormaktır. Neden demektir. Niçin diye sormaktır.
Ve Türkiye gibi ülkelerde hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını bilmektir. Ve her şeyden şüphe duymaktır.
Bu kadar basit mi yani…

“Twitter’dan atıştılar Cem Uzan’ın adamları dövdü.
Cem bilmem ne denen adam köşesinden ölümle tehdit etti böyle oldu.
Boynukalın denen vekil hedef gösterdi” vs…

Eğer bu kadar basitse valizleri toplama zamanı gelmiş demektir.
En azından haritadan ülke beğenme vakti…

Ama sanmıyorum.
Türkiye o noktada değil ve de hiçbir zaman da olmayacak.
Her zaman haddini bilmeyenler oldu bu ülkede… Olacak da!
Kraldan fazla kralcılık her daim vardı.
Bu günlerde biraz fazla var sadece.
Gazeteciler yazdıklarından, konuştuklarından dolayı her daim hedefti…
Uğur Mumcular, Abdi İpekçiler boşuna mı gitti?
Ama umut da var.
Unutmayalım ki, gazete basan vekil Abdurrahim Boynukalın kongrede divana seçilmişse de Başbakan Davutoğlu tarafından liste dışı bırakılarak cezalandırıldı.
Ve de Ahmet Hakan olayı iktidara yakın, iktidarın içindeki binler hatta milyonlar tarafından kınandı.
Oyuna gelmeyelim derim kendi adıma. 
Oyun içindeki oyunu görüp, oyunu bozalım mümkünse.

Birkaç kendini bilmezin, birkaç kraldan fazla kralcının, birkaç akıl yoksunun, izansızın, faşist eğilimli karanlık tipin, yahut yabancı istihbarat örgütlerinin maşası olmaya müsait tiplerin yaptığı, yapmaya çalıştığı iş, güzel şeyler duymaya, görmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde umudumuzu azaltmasın.
Güzel şeyler görmeyi o kadar özlemişiz ki! Bakınız bir futbol maçındaki yanlış kararları nedeniyle canlı yayında özür dileyip, gözyaşlarıyla düdüğünü bırakan hakem Deniz Çoban’ı konuşuyoruz günlerdir.
Ben de Davutoğlu’na katılıyorum. 2 Kasım’dan itibaren güzel günler göreceğimize inanıyorum.
Türkiye’de yeni bir dönemin miladı olacak kanaatimce 2 Kasım…
Kim kazanırsa kazansın, kim kaybederse kaybetsin.
Daha çok ve vesayetsiz demokrasi ve daha fazla adalet dolu günler için başlangıç olacak.
Kamplaşmaların azaldığı, kardeşliğin, barışın hâkim olduğu günler…

Tüm bunlar için Davutoğlu’na, hükümete düşen acil roller var tabi ki.
Ahmet Hakan olayını tüm yönleriyle en kısa sürede aydınlatmak, sorumlusu kimse, en ağır şekilde cezalandırmak, Türkiye’yi gazetecilerin hapse atıldığı, dövüldüğü, işsiz bırakıldığı bir ülke olmaktan çıkarmak için harekete geçmek…
Aksi halde depreşen yahut daha da depreşecek olan ‘otoriterleşme endişesinin’ 1 Kasım’daki faturasıyla yüzleşmek zorunda kalacaklardır.
Kendi adıma akl-ı selimin galip geleceğine inanıyorum. Ve de bu iktidarın çekirdek unsurlarıyla birlikte 28 Şubat’ta omuz omuza savaşmış, bugün için hala ‘doğruya doğru, eğriye eğri’ diyebilen, gerektiğinde mesleği gereği en çok eleştirdiği Erdoğan’ı bile savunabilen az sayıdaki ‘makul’ kalemden biri olan Ahmet Hakan’a yönelik saldırının faturası sanıldığından da kabarık gelebilir.
Benden demesi…