GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
9 Eylül 2015 Çarşamba

Yapmayın, etmeyin…

Türkiyeli olmak, Türkiye’de yaşamak hiç bu kadar zor olmamıştı.
Bırakınız gazeteci olmayı, iki satır bir şeyler karalamayı… Sıradan bir vatandaşı olmak bile kolay değil artık bu ülkenin. Kaypaklık, tutarsızlık, samimiyetsizlik diz boyu. Ve her geçen gün biraz daha yaklaştığımız çaresizlik. Dün öyle diyenler bugün böyle diyor
. İşin garibi, öyle derken de böyle derken de alkışlayan bir güruha sahipler.
En büyük şansları bu…
Kimin dost, kimin düşman, kimin müttefik olduğu belli değil. 
Bir bakıyorsunuz ‘çözüm/barış masası’ kurulmuş Dolmabahçe Sarayı’nın ortasına. Başbakan yardımcıları imza koymuş, 10 maddelik yol haritası çizilmiş… Bir bakıyorsunuz çözüm masası devrilmiş. Bizzat devletin başı tarafından…
Bunların hepsi 3-5 günde yaşanmış…
*
Bir bakıyorsunuz TSK Silivri’ye tıkılmış…
Genelkurmay Başkanı, komutanlar ‘terörist’ ilan edilmiş… Komutanların sanık sandalyesinde oturduğu mahkemenin tanık sandalyesinde terör örgütü PKK’nın üst düzey yöneticileri kurulmuş.
Ülkenin başbakanı, “Askeri vesayeti bitirdik. Ben bu davanın savcısıyım” diye bas bas bağırıyor. Ve davanın ‘özel yetkili’ savcısına zırhlı aracını hediye ediyor. Çok geçmeden öküz ölüyor, ortaklık bozuluyor. Ve kumpas itirafı bizzat başbakan yardımcısından geliyor. Anlı şanlı savcılar terörist damgasıyla yurtdışını boyluyor.
Bunların hepsi 3-5 yıl içinde yaşanıyor.

Dün PKK kamplarına devletin ajansı AA’yı yollayıp örgüt elebaşı Murat Karayılan’ın basın toplantısını canlı yayınlayanların kaleminden kan damlıyor bugün... Dün Apo’yu ‘sevgi pıtırcığına’ dönüştürüp ‘iyi çocuktu, gençliğinde namaz kılar, oruç tutardı’ diyenlerin dilini bıçak açmıyor bugün…
Dün ‘Baldıran zehri içtik, bu yoldan dönmek yok’ diyenler bugün, ‘biz çözüm süreci yürütürken onlar silah stoklamışlar’ diyerek içinde bulunduğu derin bir gafletin itirafnamesini imzalıyor. Ve bu, 17-25 Aralık’tan sonra gelen, “Safmışız. Kandırılmışız. 11 yılda devletin tüm kademelerine sızmışlar” savunmasında olduğu gibi ‘kim ya da kimler tarafından idare edildiğimize dair’ sağlam bir kanıt sunmaya yetiyor tüm bunlar. Ve yarın hangi gaflet itiraf edileceğine dair endişeyi artırıyor.

Ülkece uçurumun kenarına gelmişiz. Bıçak kemiği çoktan geçmiş… 
Kahraman olmak, şehit düşmek yine bu ülkenin yoksul çocuklarına düşmüş. 
Ve her zaman olduğu gibi oğullarına çürük raporu aldıran yahut bedelini ödeyerek askere göndermeyenlere ise yoksul bedenler üzerinden ahkam kesmek düşmüş. Zırhlı araçlara binip onlarca korumayla dolaşanlar ‘şehadet rüyası’ gördüklerini anlattılar, utanmadan…
Bazılarıysa olan bitenin faturasını 7 Haziran sandığından çıkan sonuca bağlaya kalktı.
*
Ülke yangın yeri dostlar… Dün şehirlerarası otobüsleri durdurup ‘Kürt kontrolü’ yapan illerimiz oldu.
Zorla Atatürk büstü öptürüldü bir başka Kürt’e…
HDP binaları ateşe verildi. Silahlar konuştu.
Ve CHP dışında doğru dürüst sağduyu çağrısı yapan olmadı.
Böyle giderse birilerinin senaryosunu çoktan yazdığı iç savaşın göbeğinde bulacağız kendimizi.
Eller tetikte, sinirler gergin… Bir dış mihrakın, yabancı bir istihbarat örgütünün yakacağı tek bir kibritle koskoca ülke yangın yerine dönüşebilir her an.
Ve işte o zaman Türkiye her gün bir adım daha yaklaştığı Ortadoğu bataklığının parçası olur. 
Din, mezhep, etnik kimlik savaşının tam yüzyıldır devam ettiği, kardeşin kardeşi boğazladığı Ortadoğu’nun parçası…
Yazık ve de günah…
İhanet tuzaklarıyla toprağa düşen çocuklarımıza da yazık… Gözünün yaşı ölene kadar dinmeyecek analara, bacılara, çocuklara da…
Ey büyük siyasetçiler, vekiller, bakanlar, başbakanlar…
Ey Cumhurbaşkanı!
Yapmayın, etmeyin…
Bu filmi defalarca gördük, yaşadık…
Yeniden yaşatmayın… Tekrar izletmeyin.
Analar ağlamasın deyin yeniden…
Analar ağlamasın!
İklim değişsin, Akdeniz olsun deyin yeniden…
İklim değişsin!
Ey HDP ve eşbaşkanları…
Bu milletin 7 Haziran’da verdiği mesajı okuyamadınız.
  
PKK’ya karşı birkaç cılız açıklamanın ötesine geçemediniz.
Trafik polislerine bile kurşun sıkılmasına göz yumdunuz. 
İhanet mayınları patlatılırken sesiniz yeterince gür değildi. 
Akan kandan siz de büyük ölçüde sorumlusunuz.
Ve samimiyet testinden çok fena çaktınız.
Hala filmi geriye sarmak istiyorsanız…
Çok değil bir parça samimiyseniz.
Dağlıca karakolunda nöbet tutun… Doğu’da, Güneydoğu’da askeri-polisi taşıyan servislere eskortluk edin... Sırtınızı dayadığınız ama sözünüzü geçiremediğiniz PKK’ya karşı canlı kalkan olun. Trafiği düzenlemeye çalışan polise, görev yerine giden doktora, hemşireye sıkılan kurşuna karşı siper edin bedeninizi. Yapın ki yiğitliğinizi görelim. Samimiyetinizi ölçelim… Ve siz ‘Barış’ dediğinizde biz sahneye koyduğunuz bir tiyatro oyununu değil ülkenin ihtiyacı olan kalıcı ve gerçek barışı getirelim aklımıza.
*
Her gün, her saat yeni bir ateş düşüyor yüreklere… Kim bilir! Belki biz bu satırları yazarken bir yerlerde bir ihanet tuzağı daha patlatıldı.
Ve sokaklarda fellik fellik linç edilecek bir ‘Kürt’ arıyor birileri. Parti binaları yakılıyor, taşlanıyor.
Başka bir yerde gazeteleri basıyor birileri kamyonlarla… Gazete baskınında konuşma yapıyor en önde yürüyen ateşli bir vekil:
“1 Kasım’dan sonra sonuç ne olursa olsun seni başkan yapacağız, seni başkan yapacağız, seni başkan yapacağız”
İsyan edesi geliyor insanın… Ne başkanlıkmış be kardeşim, ne seçimmiş be’
diye sıkılıyor dişler, yumruklar…
Ve ülkede kan gövdeyi götürürken, kardeş kardeşi boğazlamanın eşiğine gelmişken devletin polisi bir zamanların dost ve müttefik cemaatinin okullarını basılıyor, holdinglerine giriyor.
Arabın derdi kırmızı pabuç misali…
An itibariyle 250’yi bulmuş 7 Haziran’dan sonra yitirilen canlar… 90’lı yılların diliyle atılan “Bedelini ödettik. 100 terörist etkisiz hale getirildi” manşetleri söndürmüyor yürek yangınını.
Ne Başbakanın gözyaşları ne Cumhurbaşkanı’nın nutukları… Haberiniz olsun. Hiçbiri merhem olmuyor kanayan yaralara…
*
Bugün 9 Eylül… İzmir’in kurtuluşu… Düşmana ama gerçek düşmana ilk ve son kurşunun atıldığı yer İzmir. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını minnet ve saygıyla anıyoruz. Ve Atatürk’ün ne denli büyük bir lider olduğunu şimdilerde daha iyi anlıyoruz.
Yurt’ta sulh, cihanda sulh sözü mesela…
Sizce de bugün ihtiyacımız olan sihirli bir ilaç değil mi?