GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
27 Aralık 2009 Pazar

Tütün işçilerinin başkaldırıları direnişin yüzüdür

Madende çalışan 43 işçi 2008 yılında iş kazası nedeniyle yaşamını yitirirken, 2009 yılında bu sayı Bursa’’daki maden kazası ile birlikte 76’’ya çıktı. Türkiye Taşkömürü Kurumu’’nun verilerine göre; son 10 yılda hayatını kaybeden madenci sayısı 473, yaralı sayısı ise 67 bin’’in üzerinde. İşçilerin güvenliği ölüleri saymadan alınamıyor.’¶  
Tütün işçileri Türkiye’’yi sarstı. Hallerini ve başlarına gelecekleri onlar çok iyi biliyordu ama bizler bilmiyorduk. Seslerini duyurmak için Ankara’’ya geldiler. İçine düşecekleri fakirliği ve işsiz kalacaklarını protestoları ve başkaldırıları ile gözümüzün içine soktular.  
Yıllar önce yapılan bir eylemi anımsadım. İki siyahî sporcu gerçekleştirdikleri protesto eylemiyle Amerika’’daki siyahların halini  dünyanın fark etmesini sağlamıştı.
 
1968 Olimpiyatlarında, Mexico City'de 200 metre finalinde Amerikalı atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelmişler, iki siyahî yanında ikincilik Avustralyalı beyaz atlet Peter Norman’’ın olmuş, altın ve gümüş madalyaları paylaşmışlardı.  
İki genç siyahî adam Amerika'daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto etmişlerdi.  
Madalya töreni sırasında, bir çift siyah deri eldivenin sağ tekini Tommie Smith, sol tekini de John Carlos eline geçirmiş ve fakirliği sembolize etmek için de çıplak ayakla kürsüye çıkmışlardı.  
Amerikan milli karşı  çalınmaya başladığında başlarını öne eğmişler, sıkılı yumruklarını havaya kaldırmışlar ve beyaz atlet Peter Norman da, ’“İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi’” kokartını kalbinin üstüne iğnelemiş olarak dayanışma içinde olduğu siyahların protestosuna katılmıştı.  
Bütün dünya gazetelerin birinci sayfalarından verdiği siyah eldivenli yumrukları havada sıkılı, siyah atletlerin fotoğraflarıyla sarsılmıştı. Üç sporcu geleceklerini ve spor hayatlarını feda etmişlerdi ama gerçekleştirilen eylem amacına ulaşmış ve Amerika’’daki zenci azınlığa uygulanan ırk ayrımı ve fakirliği dünyanın gündemine girmişti.  
Tütün işçileri de protestoları ile emeğin kendisinden kaynaklanan gücünü  gösterdiler. Haklarındaki uygulamaya başkaldırdılar. Siyasetin işgalini gerçekleştirdiler. Başkaldırının gücünü gösterdiler.  
Polis tarafından dövüldüler, yüzlerine biber gazı sıkıldı, şiddet gördüler, ıslandılar. Gösterilen bu sert tepki ve polisin olağanüstü zor kullanmasının fotoğrafları Türkiye’’yi sarstı (mı?).  
Oysa benim işçilerle dayanışma içinde olduğuma dair en küçük bir protestom bile yok...Ekmek ve aş için, iş için yaptıkları protesto eylemleriyle işçi örgütlerini harekete geçirdiler’…İşçi örgütleri nihayet hareketlendi.  
İşçiler ve bireyler tek başına ya da kitlesel olarak protesto yürüyüşüne katılsa, Ankara’’ya yürüse, park içinde eylem yapsa, Meclis’’e yürüse veya seslerini duyurmak için trafiği durdursa, ya da hayatı durdursa veya işçi bir saat geç işbaşı yapsa’… 
Hayat bir saat geç  başlasa, elektrik ve su bir saat geç gelse, trenler, belediye otobüsleri çalışmasa, maden işçisi madene geç girse. Ben bütün bu aksaklıklara söylenmeden destek versem ve alkış tutsam kötü mü olur? Sadece alkış’…Ne olur sanki! Bir elin sesi yok ama iki el ses çıkarır’… 
Bizim hayatımız, duran hayatın arkasından bir saat gecikmeyle hayat bulsa’… 
Herkes ve hepimiz işçilerle dayanışma için; Amerikalı iki siyah atleti destekleyen beyaz derili sporcu atlet gibi olsak’… 
Bursa’’da ölen maden işçileri, Tuzla’’da hayatlarını yitiren tersane işçileri ve tütün işçilerinin bizim dayanışmamıza ihtiyacı var.  
Bu eylemlere karşı devletin tavrı ne olmalıdır? Oturduğumuz yerde sorgulasak’…  
İşçilerin ve direniş hakkı olanların polis baskısına karşı kurdukları barikatlar, yürüyüşler, toplanmalar, gruplaşmalar, açık hava mitingleri ve oturma eylemleri aslında kamusal alanların işgalidir.  

İnandığınız bir davaya, sosyal eşitsizliğin giderilmesi çabasına veya kamuoyunun dikkatini çekmeye yönelik eylemlerdir. Devlet ’“meşru fiziki şiddet tekeli’”ni elinde bulundurmasına rağmen Devlete karşı meydan okuma eylemi olan tüm bu eylemler özünde başkaldırıyı içeren bir karşı çıkışın simgesidir.  
Tütün işçilerinin eylemi budur. Tuzlada’’ki tersane işçisi ile maden işçilerini anımsayın’…Onlar ve tütün işçileri, inandıkları bir davada sosyal eşitsizliğin giderilmesi için yaptıkları eylemde kendilerine gösterilen şiddete karşı emeklerinin ’“barikatını’” kurdular. Karşılaştıkları şiddete dair fotoğraflar Türkiye’’yi sarstı. Arada birkaç politikacı yakından izlerken, arada bir politikacı biber gazı yerken’…  
Devlete göre, tütün işçilerinin eylemleri yasadışıydı’… 
Kişi hak ve özgürlüklerinin yaşama geçtiği ve somutlaştığı bir devlet hukuk devletidir. Hak ve özgürlükleri talep etmek en basit insan hakkı olarak görülmelidir.  
Acaba hukuk devletinde başkaldırıyı ya da sivil itaatsizliği nasıl kavramalıyız?  
Yanıtını hukuk devleti kavramı içinde aramalıyız. Sivil itaatsizlik ya da başkaldırı ceza yasalarıyla açıklanmamalıdır. Anayasa ile hak olarak verilmeli ve insan haklarının hukuku ile kavranmalıdır.
 
Başkaldırılar, protestolar hukuk devletinde tartışma ve değişim yaratmalıdır. Amacı böyle açıklanmalıdır ve hukuk tarafından korunmalıdır.
Düşünen ve düşündüğünü  korkusuzca söyleyebilen kişi doğruyu bulabilir.  
Hukuk düzeninde veya devlet politikalarında değişiklik sağlamak için girişilen şiddet içermeyen, açık, bilinçli, siyasal ve yasaya aykırı eylem; başkaldırı hakkıdır. Eylem, yaşamsal ve sosyal bir amaç için gerçekleşiyorsa suç sayılmamalıdır.  
Yasalara veya yönetimin kararlarına aykırı düşmesi eylemi hukukun korumasından yoksun bırakmamalıdır. Siyasal kararlılıkla yürütülen ve kendini aslında temsil ettiği siyasal düşünce ile somutlaştıran eylem de hukuk tarafından korunmalıdır.  
Haksız sayılan bir yasaya karşı çıkmak ve bu karşı çıkma nedeniyle uğranılacak cezayı bilmek ve buna rağmen bilinçli olarak ve şiddete başvurmaksızın talepte bulunmak insan hakkının bir parçası olan başkaldırı hakkı olarak tanınmalıdır. Çünkü bu başkaldırı hakkı adalet duygusuna ve meşruluk kuralına dayanmaktadır.  
Direnme ve başkaldırı hakkını; eşitsizlik ve adaletsizlik yaratan sorunların giderildiği bir demokratik istikrarın kurulması için hukuk devletinde hak olarak tanımalıdır. 
Direnişin yaşayan yüzüne bakılarak, direnenlerin hak ve hukukları yeniden yaratılır.  
Tütün işçilerinin başkaldırıları, direnişlerinin yaşayan yüzüdür.