GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
2 Haziran 2013 Pazar

Türk Baharı…

İslamcılıkla tahkim edilmiş emperyal hevesleri olan bir siyasi hareketin, demokrasi ve insan haklarıyla işi olmayacağını defalarca yazmış olduğumu bilen bilir. “Dememiş miydim?” demek gibi bir niyetim yok. Sadece bu kanaatimin güçlenerek sürdüğünü belirtmek istiyorum.
Türk halkının yaşam tarzına yapılan saldırılar, sonunda bir patlamaya yol açtı. Bu bir başkaldırı mı? Belki de… Sürer mi, onu göreceğiz.
 
Sorun şu ki, AKP’li olmayan herkes AKP’den çok sıkıldı.
Mazlum olduklarını söyleyerek iktidara gelen İslamcılar, düpedüz zalim oldular. Ve iktidara karşı duran toplum kesimlerinden bu durumu içine sindirmesini istiyorlar. Hem de demokrasi adına, insan hakları adına…
Erdoğan’ın söylediği gibi ifade etmek gerekirse; “Sevsinler böyle demokrasiyi, böyle insan haklarını!..”
 
Son bir hafta içinde hızla yayılan eylemlere bakılırsa, metropol kentlerde gençler Recep Tayyip Erdoğan ile bir hesaplaşma içine girmiş gibi. Kullandıkları dilden böyle anlaşılıyor. Bu isyanı ve öfkeyi, önümüzdeki günlerde daha sağlıklı analiz etmek mümkün olacak.
 
Ayağa kalkan ve öfkesini, isyanını sokaklarda yüksek sesle dile getiren insanların çoğu bir siyasi partiye bile üye değil. Tanıdığım çevrelerden aldığım izlenim böyle.
CHP’nin, toplumsal muhalefeti örgütlemek konusunda yetersiz olduğu görülüyor. Gençler, CHP’nin öncülük yapacak siyasal yetkinliğe sahip olmadığını düşünüyorlar ve bunu ifade ediyorlar.
 
İzmir’de iki gündür süren eylemlerde en çok dikkatimi çeken, gençlerin, Erdoğan’ı iktidardan indirinceye kadar eylemi sürdürme kararlığıydı. Esprili bir dille, konuştuğum gençlere, bir gecede devrim yapamayacaklarını, söyledim. Biraz geri çekilip, olan bitene sakin kafayla bakmakta yarar var. Zor zamanlardan geçiyoruz; provokasyonlara karşı uyanık olmak lazım.
Elleri sopalı AKP’li gruplar saldıracak yer arıyorlar. Kordon’da yürürken aralarında kaldığım için biliyorum.
AKP halktan korkuyor ve bu korku iktidarı gün be gün daha saldırgan yapıyor. Salt kendilerinin “millet” olarak tanımladıkları toplum kesimiyle devletin yürümeyeceğini, devletin bu kafayla yönetilemeyeceğini göremiyorlar.
 
AKP iktidarının korku paçalarını sarmış. Öyle sarmış ki, Cuma günü, Oğuz’un şehit oluşunun üçüncü yıldönümü nedeniyle bir metin hazırladık. Bu metni, Yeni Asır gazetesi sakıncalı buldu ve yayınlamadı. Nereden nereye…
Metin aşağıdaki gibidir.
 
“Canımız, Yiğit Oğlumuz Oğuz,
Üç yıl önce bugün aramızdan ayrıldığında, acımızı yüreğimize gömdük.
Vatan için şehit düştüğünü bilerek, başımız dik uğurladık seni.
Üç yıl sonra bugün seni anarken bilmelisin ki, acımız daha da büyüdü;
Ama başımız artık dik değil.
Biliyor musun?
Sana tetik çekenlerin ve o talimatı verenlerin artık elleri sıkılıyor.
Katillerinin ve destekçilerinin ziyaretine gidip birlikte halay çekiyorlar.
Sen şehit düştüğünde de halay çekmişlerdi.
Sabrımız büyüktür ama öfkemiz nicedir sabrımızı zorluyor.
Şimdi soruyoruz; “Sen neden ölüme gittin?”
Acımız sonsuz, yüreklerimiz buruk; seni özlemle ve gururla anıyoruz.”
 
Son sözü Mustafa Kemal’e bırakalım:
 
“Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş kalıp ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum.
Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi onaylayacaklardır. Zaman süratle ilerliyor, ulusların, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur.
Benim Türk ulusu için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır.
Benden sonra beni anlamak isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçım olurlar.”
                                                                                                          M. Kemal ATATÜRK
 
Olan bitene “Türk Baharı” demek ne kadar doğru olur, bilemiyorum; ama Recep Tayyip Erdoğan’ın sonbaharı olması kuvvetle muhtemeldir.