GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
27 Eylül 2011 Salı

Teröre karşı… ‘Anadolu’da bir milyon hareketi’ne var mısınız?

“Türkçe ve Kürtçe, Kurdî û Tırkî sözlüklerdeki kötülüğü çağrıştıran, umutsuzluğu kanıksatan, dehşeti ve çaresizliği ses olup taşıyan bütün kelimeleri kullana kullana eskitemedik.
Anlamları nasır tuttu ‘ölüm’ün, ‘mayın’ın, ‘hain’in, ‘dış mihrak’ın, ‘karanlık güç’ün, ‘yargısız infaz’ın, ‘alçak’ın, ‘katil’in, ‘kurban’ın, ‘tüfek’in, ‘bomba’nın, ‘pusu’nun, ‘cinayet’in, ‘katliam’ın, ‘kan’ın ve ‘intikam’ın ve pek çok diğerinin.
İşin kötüsü, ‘sözleri ve bizleri bezdirmiş olabilecek’ ifadeler, kavramlar, kelimeler, kalıp cümleler sadece karanlık olanlar değil.
Nasırlaşma sürecine, ‘barış’ı, ‘özgürlük’ü, ‘diyalog’u, ‘anlayış’ı, ‘vicdan’ı ve ‘kardeşlik’i ve diğerlerini de kurban ettik.
Tatlı kelimelerimize de kan damladı.
Vardığımız nokta nedir?
Nasır tutmuş kelimelerle dolu kanlı sözlükte hala güvenebileceğimiz ‘akıl’, ‘fikir’ ve ‘umut’ gibi kelimeler bulunduğuna inanmak istiyorum, inanıyorum.
Yoksa her cinayet, katliam, pusu, operasyon haberinde kabuğu düşen ve bir öncekinden daha hızlı ve daha sert şekilde nasırlaşan yerlerimizle uğraşmaya güç kalmayacak.
Yoksa aklı, fikri ve umudu da kaybettiğimiz gün laf olsun diye değil, hakikaten bezeceğiz.
‘Bezginlik’ de kanlı sözlüğün nasırlı kelimeler indeksine eklenecek.
1 Ekim’de adres Meclis olmalı, başka yolu yok” diyor bugün Hürriyet’in genç kalemlerinden Kanat Atkaya.
Ve duyarlı kalemiyle, kanlı sözlüğün nasırlı kelimelerini birer birer bırakıyor önümüze. Anlayanlara…
 
Dün benzer duygularla, ‘bezginlikle umut arasında’ gidip gelirken, sarılacak, umut verecek, ezberden değil canı gönülden yazılmış kelimeler aranırken, demokrat/yürekli Kürtlerin PKK’ya seslenen ‘bizim için öldürme’ cümlelerine tutunmuştum.
“Demokrat insanların çabasını küçümsemeden, herkesin kendi adına ‘ben ne yapabilirim’ diye sorup öfkeye sarılmadan barışı zorlamaktan başka çaresi yok.
Kral Sisifos gibi çabaların boşa gitmesi ihtimaline rağmen, hiçbir şey yapmadan durup seyretmek/izlemek, hiçbir şey olmuyormuş gibi gözlerimizi kaçırarak yaşamaya devam etmek, hiç insanca gelmiyor bana çünkü…” demiştim.
İçimden geçen, içi sızlayan herkesin sokaklara dökülüp ‘alkışsız/slogansız, saatlerce çıt bile çıkarmadan’ yürümesiydi.
Sessizliğin, o en büyük sesi oluşturup yüzlere tokat gibi çarpmasıydı.
Bazen hiçbir çığlığın, hiçbir sloganın sessizlik kadar güçlü olamadığını bilerek, sadece milyonlarca acının konuştuğu sessiz bir isyan düşlemiştim.
Bugün ayrı kulvarlarda yazdığımız bir yazardan, Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül’den geldi benim dillendirmediğim isyan.
Tam da ‘sanki içimi okumuş’ gibi. ‘Anadolu’nun sessiz insanları sokağa çıkın’ başlığıyla.
Madem ki bu kanlı sözlükte kelimeler nasır bağladı; o halde ‘sessizliğimiz sesimiz olsun’ diyerek canı gönülden destekliyorum Karagül’ün önerisini.
 
*
(…)
“Anadolu'da can vermeyen hiçbir köy kalmadı. Aileler dağıldı, ocaklar söndü. Yüreklerdeki yangını söndürecek umut her geçen gün daha da azalıyor. Bin yıldır birlikte yaşayanların arasında inşa edilen duvarlar her gün daha da kalınlaşıyor. Duvarlar aşılabilir, ama yüreklerdeki ayrılığın, bölünmenin, yabancılaşmanın etkisi yüzyıllarca devam edecek.
 
Bugün, Türkiye'de yapmamız gereken tek şey, yüreklerimizin hala bir olduğunu, ayrılmadığını, ayrışamayacağımızı, bin yıllık geçmişe bin yıl daha katacağımızı göstermektir.
 
Öyleyse, buna inanan, yürek veren herkese bir sorumluluk düşüyor.
Terörün rantını yiyenlerden, oluşan sektörden, bunu ekonomik kazanca dönüştürenlerden, yıllardır bu mesele üzerine konuşan/yazan ancak hiçbir çözüm üretmeyenlerden uzak, herkesin teröre karşı, ayrışmaya karşı ayağa kalkması gerekiyor.
Van'dan Edirne'ye, İstanbul'dan Diyarbakır'a bir milyon insanın, sessizce yüreklerini ortaya koyması gerekiyor.
Bu toprakların geçmişte çok daha büyük krize bu şekilde çözüm ürettiğini bilenlerin, geçmişte birbirimize tutunduğumuz değerlerin hepsini küçümseyenlere aldırmadan yeniden ayağa kalkmamız gerekiyor.
 
Yüz binler, milyonlar gelin sessizce, kırıp dökmeden, hasım bilmeden, yaşananların hepsinin üstünde bir değeri, iradeyi ortaya koyalım.
Hangi siyasi çevreden, hangi etnik yapıdan, hangi dini kimlikten olduğuna bakmaksızın, Anadolu'nun sessizleri olarak sokağa çıkalım.
Birlikte yaşanabileceğini, yaşamak istediğimizi ortaya koyalım.
İnadına yapalım bunu. Bütün yıpranmışlıklara, aşınmışlıklara, öfkeye, acıya rağmen yapalım.
 
Hiçbir siyasi hesap, etnik proje bu zengin ortaklıktan daha değerli değildir. Aksini söyleyenler yalan söylüyor. Onların solukları çok kısa ömürlüdür inanın! Otuz yıllık acıyı, öfkeyi, çaresizliği içimize gömelim.
 
‘Anadolu'da bir milyon hareketi’ başlatalım. Hiçbir siyasi sembol, konuşma, slogan olmadan, sadece sessizliğimizi; sessizlikle, olanları onaylamadığımızı gösterelim. ‘Bizim üzerimizden hesap yapmayın, kavga etmeyin, evlatlarımızı öldürmeyin’ diyelim.
 
Eksenimiz Anadolu olsun, evlat acısını yaşayanlar olsun, yürekleri yananlar olsun, ortak geçmiş ve ortak gelecek olsun. Bazılarına çok romantik gelebilir, çok bilmişler yüzlerce argümanla bunlara karşı çıkabilir, küçümseyebilir. Onların bu bakışları yüzünden yürekler paramparça oldu, bunu da yüzlerine vuralım.
 
Teröre karşı, ortak geleceğimizi yok etmek isteyenlere karşı sessiz yürekleri harekete geçirelim. Yüz binlerin, milyonların sessizliğini, sessiz öfkesini harekete geçirelim.
 
Neden olmasın! Başka ne kaldı elimizde...”
 
(İbrahim Karagül’ün yazısının tamamını Yeni Şafak’ın internet adresinden okumanızı önerirken; bu konuda atılacak her adımı destekleyeceğimi/duyuracağımı, bir milyonda bir olarak sessiz yürüyüşe katılacağımı da… Not olarak düşüyorum buraya.)