GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
24 Ekim 2016 Pazartesi

Solcu olmak!

“İzmirli övünüyor ama…” başlıklı yazımın altına yazılan bir yorumda şöyle bir ifade dikkatimi çekti. “Sizin anlayamadığınız İzmirliliğin bir ‘yaşam stili’ olduğudur. Bu yaşam stiline ayak uyduramayan bazı CHP’liler böyle yazıyor. Solcu olun solcu!”
Niyetim kendisine cevap vermek değil. Eleştirisini ve uyarısını saygıyla karşılıyorum. Fakat “solcu olun solcu!” uyarısı, “bu ülkede solcu olmak” meselesine dair yazma fikrini aklıma düşürdü.  Kendisine teşekkür ediyorum.

Solcu olmak, benim kuşağımın hayati meselesi olmuştur. Çok ağır bedeller ödetildiği için, o kalkışma yıllarından hepimizde derin izler kalmıştır.
Gelin görün ki, hal böyleyken, bu ülkede solcu olmanın, sol düşünceden, sol kuramdan azade, kendine özel kuralları vardır. Hatta biraz zorlarsak, “raconu var” bile demek mümkündür.
Çok netameli bir konu… Bu meseleyi yazıp da, ortalıkta öyle solcu solcu dolaşan “ne alaka” bir sürü insanın husumetini çekmek hoş bir durum değil... Ama ülkede her şey şirazesinden bu denli çıkmış iken bu mesele yazılmayacaksa, ne zaman yazılacak!

Öncelikle bir ayrım yapmak istiyorum. Türkiye’de devrimci kuşaklar yetişmiştir. İyi sosyalistler hep var olmuştur. Fakat sayıları çok azdır. Solun nicel sıçrama yılları olarak bilinen altmışlı, yetmişli yıllarda da durum böyleydi; Gerçekten sosyalist teoriyi bilerek, anlayarak solcu olanların sayısı pek fazla değildi.
“İnandım, iman ettim, ben solcu oldum!” diyen, aidiyet saikiyle solcu olan bir sürü insan, dünyayı kurtarmaya yürüyüp gidiyordu, soldan soldan...
Şurası muhakkak ki, sol sempatizanı olmak için, teori bilen allame olmak da gerekmiyor. İşçi sınıfı deyince, elbet de, her biri Marx, Lenin, Troçki, Bakunin olmuş işçiler gelmiyor aklımıza.
Bu yazıda bahse konu solcu tipi, her iki kategorinin dışında kalan, neredeyse hiçbir şey bilmediği ve hiçbir şeyi merak etmediği halde, bölük pörçük bilgilerle her yerde öne çıkan, aklına geleni söyleyen, sürekli ortalığı karıştırmayı iş edinmiş, solculuğu geçim kapısı yapmış sözüm ona solculardır.
Sol hareketlerin içinde, özellikle sosyal demokrat CHP’de, azımsanmayacak sayıda oldukları göz önünde bulundurulursa, sorunun vahameti daha iyi anlaşılır.

Sosyalist ve sosyal demokrat dünya görüşünü savunanlar, siyasal planda, bu sorunun muhatabıdır. Ancak, Meclise giremeyen sosyalist partilerde böyle bir sorunun fazlaca yaşandığını zannetmiyorum. Özellikle sosyal demokrat iddialı CHP’de, solculuğu geçim kapısı yapan kifayetsizlerin çokça yuvalandığı bir vakıadır; Partinin her kademesinde bu insanlara rastlayabilirsiniz. Dolayısıyla CHP’nin siyasal doğrultusunda sırf bu nedenle kırılmalar olduğunu söylemek yanlış olmaz.
(Sosyalistler ile sosyal demokratlar arasında süregelen devrim, evrim, burjuvaziyle uzlaşma tartışmalarına girmiyorum; çünkü yazının konusu değil.)

Beyinleri küçük hesaplarla meşgul, vicdanları arızalı; ama solcu olmuşlar, insanlığı kurtaracaklar! Hasbelkader içeri düşmüş ve bir de işkence görmüşlerse, devrimci kariyer de tamam olmuştur. Kapitalist sistemin öngördüğü muhalefet görüntüsünün vücut bulması için her şey hazırdır. Geriye, sadece yürüyüp gitmek kalmıştır. Çok iyi bildikleri üzere onlar da yürüyüp giderler…
Onu bilir onu söylerim, hayatı ıskalamışların keskin solculuğu insanlığın hayrına bir durum değildir. Sol hareketlerde, dışarıdan kapitalistler sosyalizmin yolunu keserken, içeriden de bu keskin solcuların kapitalistlere, bilerek veya bilmeyerek, hizmet ettikleri bir gerçektir.

Bugün yeryüzünde yoksulluk dünya nüfusunun yüzde seksenini kuşatmışsa, sol adına konuşanların bir durup düşünmesi gerekmez mi?
Kendisinden hayatını çalan kapitalistleri sırtında yana yakıla taşıyan yoksullar neden bu kadar çaresiz, neden solun vaat ettiği kurtuluşa inanmıyor?
Sosyalist olduğunu söyleyenler yaptıkları ettikleriyle aslında, emeğin değil de, paranın ve mülkiyetin en yüce değer olduğunu hissettirmiş olabilirler mi yoksullara?
Galiba, doğru şeyler söylemek ile inandırıcı olmak arasında zannedildiği kadar güçlü bir bağ yok.

Türkiye zor zamanlardan geçiyor. Demokrasi için birliğin konuşulduğu bu günlerde, tam da duymak ihtiyacı içinde olduğumuz şeyleri söyleyen solculardan ziyade, sol adına saçmalayacak kifayetsiz solcular ortalığa dökülecektir. Bir de herkesin kendi devrimci grubunu kurma merakı depreşirse, böyle zamanlarda devrimci kalkışmadan medet uman çok olur, çık çıkabilirsen işin içinden!
Ülkede sular yeterince bulanık, solda da suları daha fazla bulandıracak tutumlardan uzak durmak lazım. Biricik ihtiyacımız, demokrasi isteyenlerin birlikte hareket edebilmesidir. Her eylem ve her söz, demokrasi saflarına yeni bir şey katmalı.
Yönetim biçimi olarak demokrasiyi, seküler toplumu ve insan haklarına dayalı devleti savunanlar bu defa da birlikte hareket etmeyi beceremezlerse, siyasal islam, kamusal yaşam normlarını tam anlamıyla çökertecek, insan hakları ve özgürlükler çok daha gerilere düşecek.
Sol bir sınav verecek. Mesele, “olmak ya da olmamak” kadar açık, anlaşılır ve basit. Yeter ki egonu yen, kendini aş! İnsanlığın solun değerlerine ihtiyacı var.