GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Eylül 2016 Salı

Siyasetin kirlettiğini seçimler temizler mi?

Seçimler… Seçilmişler… Siyasi partiler… Netameli bir üçgen ve korku tünelini andıran siyaset labirenti!
Siyasal yaşamı oluşturan bu meşum üçgenin netameli olduğunu ve bu dolaşımın insana korku verdiğini söylemek ise, ayrıca netameli… 
Her ne hal ise, hem siyasetçinin hem siyasi partilerde zaman geçirmeyi seven yurttaşın tepkisini bir arada çekmeyi göze aldım; artık tabulara dokunabilirim.

Bu vesileyle söylemeliyim ki siyasal yaşama aktif olarak katıldım. Ve siyaset yaparken ilk dikkatimi çeken, siyasetin toplumsal gerçeklik ve ihtiyaçlarla bağlarının zayıflığı olmuştu. Siyasette başarının tamamen toplumsal gerçekliği örtmeye veya manipüle etmeye dayalı olduğunu görünce hayal kırıklığı yaşamış, siyasetin ne içinde ne dışında olabilmiştim. Ancak kıyısından olan biteni izleyebilmiştim.
 
Siyasal yaşamın kıyılarında dolaşırken gördüklerim ve yaşadıklarım bana şunu öğretti;
Yanılsamanın gerçeğin bilgisiyle yer değiştirdiği koşullarda, siyaset yalanları ideolojik kılıf içinde yüceltiliyor ve bu örtülü kutsiyet siyasete bir anlamda dokunulmazlık kazandırıyor. Dokunulmazlık zırhı,  sahicilikten ve içtenlikten yoksun siyasetin ve siyasetçinin yolunu açıyor. Bir kere o yol açıldıktan sonra, o bildiğimiz siyasetçi yürüyüp gidiyor. Bir omzunda memleket meseleleri, diğerinde kurtarılacak toplum...
Gerçekte ne memleket meseleleri ne kurtarılacak toplum o kadar da umurundadır siyasetçinin; bütün mesele, bu argümanları doğru kullanarak siyasette bir yer tutmak ve sürgit o yeri korumaktır.
Ve o yeri korumanın iki temel kuralı vardır; Birinci kural, siyasetin finansmanıdır. Paranız yoksa siyasette ilerlemek olanaksızdır. Parası olmayanın siyasete katılması, parti örgütlerinde kalabalık yapmaktan ibarettir. İkinci kural ise, istikrarlı bir şekilde yükselmek veya önü açık konumu korumak için, gözünü lider ve yakın çevresinden ayırmamaktır. Gerisi, kenar süsü kurallardır.

Siyaset temiz kalamıyor. Bu bir neden mi, sonuç mu, orası tartışılabilir. Fakat illaki insanın kiridir siyasete bulaşan. Ve asıl mesele, bu kirlenmenin toplumları o kadar da rahatsız etmiyor olmasıdır. Gerçek o ki siyaseti ve siyasetçiyi seçimlerle aklayan toplum, bu kirliliğin sorumluluğunu taşıyor. Siyasetçi-siyaset-toplum ilişkisini, bir anlamda, “bileşik kaplar” meselesi olarak görmek de mümkün.
Kendi içinden çıkardığı siyasetçiyi ve kirli siyaseti seçimler yoluyla aklayan yine toplumun kendisi olunca, çıkış yolları kendiliğinden kapanıyor. 
Siyasi parti adları ve kişiler değişti diye bu güne kadar yoksul halkın makûs talihinin değişmişliği yok. Bu ahvalde, insanın nerede hata yaptığını, durup düşünmek gerekmez mi?

Günü kurtarmanın başarı sayıldığı ülkemizde, siyaset,  bir tür alışveriş olarak kabul gördüğü ölçüde, kısa vadeli çıkar hesaplarına dayanıyor.
Siyasi pazarlıklarla gemisini yürüten kaptanlar diyarına dönen ülke ve çok az geminin yüzmekte olduğunu göremeyecek kadar körleşen toplum; “bir gün sana da çıkabilir!” sloganıyla yönetiliyor. 
Ve bu lotarya kafası, ben kendimi bildim bileli iş yapıyor.
Rüşvet, anahtar sözcüktür. Siyasi ilişkiler tam olarak rüşvet mantığıyla yürütüldüğünden olsa gerek, dört işlemi bilen herkese siyasal hayatta başarıya giden yollar açıktır.
Siyasetten zengin olanların, siyaseti geçim kapısı yapanların bütün köşeleri tuttuğu siyasal yaşamda kirlilik olağandır. O kadar olağandır ki toplum bu kirlenmeyi benimsemiştir.
Siyasetin kirlettiğini seçimler temizlemiyor ama aklıyor…