GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
16 Nisan 2014 Çarşamba

Saray’daki hastalık, Başkan’ın reçetesi!

İki gündür en az 5 yazıyı çöpe attım. Bizim meslek böyledir. Bazen yazamadıklarınız yazdıklarınızdan fazla olur. Aklınıza bildik hikayeler gelmesin hemen. Benim gerekçem farklıydı. Yani bir Alo Fatih olayı ya da klavyeye kedi kaçması vakası değildi yaşadığım.
Yaşadığım akıl, vicdan ve de iz’an süzgecinden geçiremediğim ifadeler, ibarelerdi.
Farklı konularda demlenmeye bıraktığım yazılar oldu.
Sonra bizim Hanzade’nin (Ünuz) içimizin yağını eriten harika ‘Pasaport topuna’ girmek istedim. Bana göre birkaç açıdan İnönü Caddesi’ndeki granit kaldırım skandalına benzeyen bu olaya farklı pencerelerden bakmaya çalıştım.
İşin teknik bölümü, proje boyutu, müteahhit cephesi, Kocaoğlu’nun duruşunu sorguladıktan sonra asıl teşhisin Kocaoğlu’nun ekibine yönelik yapılması gerektiğine karar verdim. Çünkü bu hastalığın çıkış noktası orasıydı. Yani Büyükşehir Başkanlık Sarayı... Neydi o teşhis koyduğum hastalık?
Dün akşam Ege Tv ekranlarında da söyledim. Tekrarında fayda görüyorum.
Pasaport’taki skandal uygulamanın ardından Büyükşehir sarayında yapılan yorumlara bakarak, Kocaoğlu’nun ekibinin en az 4-5 parçaya bölünmüş, ekipçilik, hizipçilik gibi tehlikeli bir hastalığın pençesine düşmüş, birbirine omuz atan değil kuyusunu kazan, her olaydan, her krizden bir günah keçisi üreterek önce kendini kurtaran, kendini kurtarmak için arkadaşını ateşe atmaktan imtina etmeyen bir anlayışa teslim olduğunu söyleyebilirim.
Hanzade Ünuz’un zamanlama açısından kimilerince ‘manidar’ bulunan yazısı İzmir’in göbeğinde hepimizin ama öncelikle binlerce belediye çalışanının gözü önünde cereyan eden bir soğuk gerçeğin altını çiziyordu.
Ve Başkanları tarafından istifaları alınmışlar topluluğu, bu olayın ardından idam sehpasını Konak Pier’in önüne kurup başta Fazıl Ölçer olmak üzere birkaç üst düzey bürokratın boynuna ilmeği geçirdi ve altındaki sehpayı zevkle tekmeleyerek kapalı kapılar ardında sevinç çığlıkları attı. Nereden mi biliyorum?
Öyle çok sevindiler ve öyle bir çığlık attılar ki, kapıları kapalı bile olsa tüm İzmir duydu. İşte hastalık da buydu. Arkadaşının başına gelene sevinme hastalığı…
Ben kurtardım o yandı hastalığı…  Ekip olamama, takım olamama, birlikte yürüyememe hastalığı… Meğerse ‘Kocaoğlu’nun ekibi yok’ diyenler tümden haklıymış.
Kocaoğlu’nun ekibi sandıklarımız küçük küçük grupçuklar kurmuşlar, klikler oluşturmuşlar ve saray entrikalarını aratmayan varyasyonlara girişmişler.
Dün televizyonda da söyledim. Hani savcı Büyükşehir Sarayı’ndan başında Kocaoğlu’nun olduğu 130 kişilik çete listesi çıkardı ya… O savcıyı tebrik ediyorum. Ben değil 130 kişilik çete listesi 11 kişilik futbol takımını zor kurarım bu ekipten…
Şimdi meseleye şöyle bakalım.
‘Aziz Kocaoğlu’nun son dönemde İzmir’i heyecanlandıran en önemli projesi nedir?’ diye sorsanız sokaktan geçen herhangi birine, vereceği ilk cevaplardan biri Kıyı Tasarım Projesi olacaktır. Türkiye’nin dünyaca ünlü mimarlarının imza attığı o ışıltılı proje… İzmirli’yi denizle buluşturan Piriştina’dan sonra denizi İzmir halkıyla buluşturmaya niyetlenen Kocaoğlu’nun gözlerinde ışıltı yaratan bir proje…
Nerede? Dağ başında değil! Uzak bir ilçede ya da köyde de değil…
Kentin göbeğinde! Ve imalat tam bir skandal…
Yarım asır önce Brezilya’nın Copacapana Plajı’ndaki çizgilerden esinlenerek yapılan mozaikler olmamış. Rengi olmamış, desenleri kaymış, çizgiler kırılmış, betonlar dökülmüş.
Tamam, iş resmi olarak teslim alınmamış. Yani teknik açıdan bitmemiş… Ama kentin göbeğindeki prestij projenin bir kesiti berbat bir uygulamayla hayata geçirilmek istenmiş.  
Koskoca Büyükşehir Belediyesi’nden hiç mi bir yetkili yürümedi bu güzergâhta?
Hadi üst düzeyler yürümüyor, saraydan çıkmıyor diyelim. Koca Büyükşehir’den 20 bin kişinin çalıştığı kurumdan kimsenin dikkatini çekmedi mi Pasaport’taki skandal uygulama…
Gördüyse neden müdahale etmedi? Neden paylaşmadı ilgilisiyle…
Aylardır olmayan mozaikleri ortaya çıkarmak için Pasaport’u tozun içinde bırakan müteahhidin aslında havanda su dövdüğünü kimse fark etmedi mi?  
Ne kadar ünlü mimar çizmiş olursa olsun o betondan yapılan ucube sandalyelerin bu kentin ruhuna limon sıktığını kimse hissetmedi mi?
Tüm sorumluluk istifa eden iki kontrol mühendisinin mi? Ya da iki mühendise topu atıp kendini taca çıkaranların suçu yok mu? Ya da Fen İşleri Daire Başkanı’na şube müdürüne, genel sekreter yardımcısına mı kesilecek tüm fatura?
Hanzade Ünuz Büyükşehir’i hepimizden iyi tanır. Yıllarca teşriki mesaisi oldu. Oradaki ruh durumunu onun kadar izah etme şansım yok belki.
Ama projeye inanmamışlık da var bu olayda Başkan’a inanmamışlık da.
Hatta bir parça başkana kumpas da…
Hadi asalım… Fazıl Ölçer’i ipe çekelim.
Kaldı ki Ölçer bu konudaki zafiyetine karşın İzmir Büyükşehir’in en fazla iş üreten adamıdır. En azından risk alır, iş bitirir. Koskoca yeni fuar alanından başlayarak yüzlerce şantiye onun sorumluluğunda.
Ne derler bilirsiniz, hatayı çalışan yapar!
Hiç çalışmaz, üretmez, belediyenin projelerine bile ruhsat kesmez, ihaleye çıkmaz, risk almazsanız hata da yapmazsınız.
Burada bir hastalığın teşhisini koymaya çalışıyorum.
Mesele takım olmaktır. Takımda bir arkadaşınız o maçta yorgun, formsuz olabilir.
Takım olmak arkadaşınızın açığını kapatmaya çalışmaktır.
Sonuçta golü yiyen takımdır. Tek bir oyuncu değildir. Golü yiyen o oyuncunun boşluğunu doldurmayan, hatasını perdelemeyen takımın bütünüdür. O yüzden Pasaport golü Hanzade’nin deyimiyle Büyükşehir sakinlerinin tümünün kalesine girmiştir.
Bugün Hürriyet Gazetesi’nde manşet olan Aziz Başkan diyor ki;
CHP’nin bana göre en büyük meselesi mutfak meselesidir. Yani bir konu üzerinde bir siyaset üreteceksiniz. Bunu genel başkan yardımcıları mı, yoksa o konunun uzmanları mı yönetmeli. Ekonomik sorunlardan, tarım politikasından dış politikaya kadar yaşları 25 ile 40 arasında olan, dünyayı bilen danışmanlarla çalışılması gerekiyor. Mesela bizim sorunumuz nedir? Düşünün ki bir partinin 18 genel başkan yardımcısı var. Böyle şey olur mu? Ben 15 yıldır buradayım hâlâ genel başkan yardımcılarının bazlarını tanımıyorum”
Bence CHP’yi çok iyi analiz ederek Genel Başkanı’na çok çarpıcı bir reçete sunan Kocaoğlu’nun Büyükşehir’de aynı reçeteye kendisi ihtiyaç duyuyor.
Kaldı ki 30 Mart’ın ardından tüm üst düzey bürokratlarından istifa istemesi bu ihtiyacı zaten ortaya koymaya yetiyor.
Binali Yıldırım’ın Marmaray’ın sözleşmesini kanıyla imzalayan bürokratı kadar olmasını beklemesek de… En azından biraz inisiyatif, biraz risk alabilen, üreten, hata yapan arkadaşını kollayan, kolektif çalışma kültürüne sahip, takım ruhuna haiz, mümkünse genç, idealist, İzmir’i özümsemiş, İzmir’i seven, dışarıyla bağlantı kurabilen, çağa ayak uydurmuş bir kadroya ihtiyacı var Aziz Başkan’ın…
Aldığım duyumlar Kılıçdaroğlu’na göndermeden önce Kocaoğlu’nun bu reçeteyi kendisine de uygulayacağını doğruluyor. Dilerim ustalık dönemine yakışır bir takım kurmayı başarır. Ve gittikçe CHP’yi taşımaktan yorulan kente yeni bir heyecan verir.