GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
27 Aralık 2011 Salı

Neden siyaset yapıyorlar?

Pek üstünde durulmaz ama, 12 Eylül darbesinin ülkede vasatlar rejiminin kurulmasına yol açtığı bir gerçektir.
Darbe yönetimlerinin baskıları sonucu siyasetten kaçışın yarattığı boşluğu dolduran ucuzluğa teşne fırsatçı insanlar, o gün bu gündür siyasette etkili olmaktalar. Sayılarının hayli fazla olması, bu ülke adına, aklı başında herkesi tedirgin ediyor olmalı.
Her meseleyi ancak magazin düzeyinde algılayabilen, okuma ve düşünme özürlü toplum gerçeğinden beslenen bu sakalet, hayatımızın trajedisidir.
Trajedidir; çünkü, hayatımızın akışını etkileyen her düzeyde siyasal karar sürecini, bu vasat altı insanlar yönetiyor; mahallemizde, sokağımızda, evimizde, işimizde, çarşıda, pazarda, sinemada, okulda…
 
Siyaset, siyaset yapanların kalitesiyle mütecanis, hayatın bütün alanlarında çözümsüzlük üretirken; siyasanın, devletin tüm kurumlarıyla kuşatarak bunalttığı halk, siyasetçilerin vaatleriyle avutuluyor. Ve maalesef halk avutulmaktan tuhaf bir şekilde haz duyuyor; siyasetçiden çözüm beklemenin beyhude bir bekleyiş olduğunu bile bile..
 
Siyasette söylenen en büyük yalan; halk için siyaset yapmak, halka hizmet etmek gibi siyasetçi klişeleridir. Siyasetçi, genellikle bulunduğu yeri borçlu olduğu lidere veya lidere yakın kişilere hizmet eder. O lider ve çevresi de, bulunduğu yeri borçlu olduğu güç odakları tarafından yönlendirilir.
İkinci büyük yalan, demokrasidir. Bir yanı özgürlükler, bir yanı kurallar ile donanmış, insanlığın ulaşabildiği en az kusurlu yönetim biçimi olan demokrasi, ülkemde sadece özgürlük boyutuyla anlaşılır. O da yanlış anlaşılır. Çünkü, söz konusu olan, insan haklarının ve insanın olanaklarını geliştirme hakkının güvencede olduğu özgür bir toplum değildir. Siyasetçiye oy sağlayacak bir serbesti alanıdır demokratik özgürlüklerden anlaşılan. Demokrasinin kuralları ise kimsenin ipinde değildir.
 
Demokrasilerde halkın siyasete katılması, katılımcılık ve çoğulculuk ilkelerinin hayata geçmesiyle mümkün iken, bu ilkeler sadece siyasal gevezelik konusudur.
Oy vermek dışında halkı siyasette etkili kılacak bütün olanaklar siyasetçiler tarafından bir şekilde engellenir.
Siyasal yaşamda, parti tabanında yer almak dışındaki konumlar, tuzu kuru olanların uzanabileceği konumlardır.
Seçmen olmak bedavadır, fakat o seçmene kendini seçtirmek fevkalade pahalıdır. Aday olmak maddi güç gerektirir, halkın değil ama lider ve yakın çevresinin onayını gerektirir. Hiç kuşkusuz bunun istisnaları var; ne ki, kaideyi bozacak kadar değil.
Para-siyaset ilişkisindeki aleniyet, temiz siyasetin olabilirliği konusunda akılları karıştırıyor. Siyasetin, para ile alınıp satılan bir metadan farkı yok.
 
Sormak lazım;
“Bir gecede milletvekili emekli maaşını yüzde yüz artırırken, emeklisine yüzde üç maaşı reva görenler niçin siyaset yapıyor olabilirler?”
Biz onların soykırımla suçlanan Türk milletinin onurunu korumak için toplandıklarını zannediyorduk.
Sokaklara dökülen sağlık çalışanlarının ve hekimlerin dertlerini konuştuklarını zannediyorduk.
Atamaları yapılmayan öğretmenleri konuştuklarını zannediyorduk.
Yoksulluk sınırı altında yaşayan 12 milyon yurttaşımızı konuştuklarını zannediyorduk.
Van’da, çadırlarda çocuklar ölmesinler, diye toplandıklarını zannediyorduk.
Meğer emekli maaşlarını ikiye katlamak için toplanmışlar.
 
Neden siyaset yaptıklarını hala soran var mı!..
Milletvekili emekli maaş artışıyla ilgili gece yarısı operasyonu haberlerini gazetelerde gördükten sonra, benim kafamda hiç soru işareti kalmadı.
 
NOT: Bu rezilliğe fazla bir dahli olmayan CHP’nin muhalefet görevini yerine getirerek bu yasayı iptal ettirmesini bekliyoruz.