GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
25 Nisan 2013 Perşembe

Köylüler haklı çıkmış olabilir mi?

Köylülük meselesine şehirli yaklaşımı genellikle olumsuzdur. Çarpık köylülük algısı ve kapalı ekonomi olduğu için köyü geri olarak kategorize eden yaklaşım aynı yanılgıdan kaynaklanır; şehir, ileri olanı, köy ise geri olanı simgeler.
Köylülük, de facto, toplumsal gelişmenin önündeki engel olarak kendisinden bir an önce kurtulunması gereken toplumsal kesim gibi görülür. Bu yüzden, gelişmişlik, kırsal yaşamdan kent yaşamına geçiş hızıyla ölçülür.
 
O ünlü slogandan, köylünün “memleketin efendisi” olduğunu öğrendik; ama günlük hayatımızda, şehre gelen köylüye asla “efendi” gibi davranmadık.
Köyden gelen kadın ve erkek, kılık kıyafetiyle, konuşmasıyla, acemi davranışlarıyla filmlere bile konu oldu, hepimizi güldürdü.
Birine hakaret etmek istediğimizde, ona “köylü” dedik.
Köylülük, bir şehirlinin sahip olmak istediği en son kimlik bile değildir.
Köylüyü, “karşı devrimci” güçlerin en tepesine yerleştirmiştik. Çünkü toprağa bağlı yaşayan köylünün, ilerleme fikrinin düşmanı olduğuna hükmetmiştik.
Uygarlık, şehirdeki ileri yaşam normları olarak algılanırken; köy, uygarlık dışı olan her şeyin simgesiydi.
 
Kapitalizmin dayattığı “ilerleme” yanılsamasına ve “değişime” meydan okuyan köylüler sırf kapitalist gelişmeye direndikleri için tutucu ve gerici olarak yaftalanırken, kimse onların doğaları gereği sisteme direnen gerçek kahramanlar olduklarını düşünmek istemedi.
Oysa bugün yaşadıklarımızdan öğreniyoruz ki, köylüler kapitalist gelişmeye ve değişime direnerek, dünyanın önemli bir bölümünü kapitalizmin ve uygarlığın yıkıcı etkilerinden korumayı başardılar.
Onlar doğru olanı yapıyorlardı. Anlayamadık. Köylülerle dalga geçtik, onlara tepeden baktık. Kent yaşamının pırıltıları, tam anlamıyla bir körlük yarattı.
 
Kapitalist rekabetin kışkırttığı insan, doğayı yok etmek pahasına, dünyayı ele geçirmek için hayata saldırıyor. Bilim ve teknoloji sırf bu amaca hizmet etsin diye geliştirildi ve elan geliştirilmekte, insanlığa hizmet bahane...
Kapitalist dünya sistemi, bu binyılın eşiğinde, metropol kentler dönemine girdi. Bu dönemin aynı zamanda köylerin de sonunu getirecek sürecin başlangıcı olacağı görülüyor. Köyler, metropolleşen kentlere katılıyor.
İnsanın doğa ile kıyasıya rekabetinin bugün vardığı noktada, ekolojik denge bozuldu, çevre felaketi kapıda, köylülük ve köyler yok ediliyor.
Bu vesileyle hatırlatmak istiyorum; Egede Son Söz haber yaptı: Seferihisar Doğa Okulu yakında açılacak.
Okulun araştırma yapacağı alanlar arasında geleneksel tarım, doğa hukuku, ekoloji, sözlü kültür, doğa takvimi, masallar, geleneksel sanatlar, doğa felsefesi geleneksel mimari gibi konular var. Bilimsel araştırmalar toplum yararını öne çıkarıyor. Sistemin yanında değil ama insanın yanında bir anlayış sergiliyor bu okul.
Seferihisar Doğa Okulu’nun kurucuları; “rekabet yerine ‘işbirliği ve adil paylaşıma dayalı bir hayat’ mümkündür” diyerek yola çıkıyorlar.
Dünyanın buna çok ihtiyacı var. Yolları açık olsun.
 
 Ve yine Seferihisar’da başlayan Geleceğin Köyleri Hareketi’ne katılan köylüler, “Köy yoksa gelecek de yok” diyorlar.
“Köyler olmazsa, şehirler de olmaz. Köyler, nerede yaşarsak yaşayalım, sağlıklı bir yaşamın, güvenli ve kesintisiz gıdanın garantisidir.” Diyen Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’e kulak vermek gerek. Sayın Soyer, yaptıkları ettikleriyle adeta hepimizin vicdanı oldu.
Yavaş Şehir, Doğa Okulu ve Geleceğin Köyleri Hareketi; Üç fikir, üç proje. Küreselleşmeye karşı slogan düzeyinde atıp tutmayı siyaset zannedenlerin Tunç Soyer’den öğrenecekleri çok şey var.
 
Köylüler haklı çıktı: Bu gerçeği görmedikçe hiçbir şey yolunda gitmeyecek.