GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
11 Şubat 2014 Salı

Kocaoğlu’nun listesi…

Sonunda İzmir’in listesi açıklandı. Bazıları için 7 bazıları için 5,5 aylık işkence bitti.  Kimileri sevindi, kimileri üzüldü. Kimileri şimdiden başka partilerin yolunu tuttu.
8 Şubat Cumartesi akşamı meşhur 5’li aday belirleme komisyonunun Kılıçdaroğlu ile bir araya gelmesiyle İzmir’in önemli ilçeleri için kader anları başlamıştı. Genel Başkan Yardımcıları Gökhan Günaydın, Adnan Keskin, Bihlun Tamaylıgil, Bülent Tezcan ve Umut Oran’dan oluşan heyet aylar süren ‘titiz’ bir çalışmadan sonra toplantı günü milletvekillerinden istedikleri ‘ilçe öneri listelerini’ ve yaptıkları titiz (?) anketleri masaya koydular.
Genel merkezde gayet demokratik ve bilimsel (!) bir süreç yönetiliyordu. Türkiye’nin içinden geçtiği süreç konuşuluyor, anketler titizlikle değerlendiriliyor, en doğru aday için müthiş bir beyin fırtınası yapılıyordu. Yuvarlak masa toplantısındaki MYK üyelerinin siyaseten çok yakınları, arkadaşları, arkadaşlarının çocukları olmalarına rağmen anketlerde geri kalan adayların üzeri hiç düşünülmeden çiziliyor, halkta karşılığı olan aday adayları öne çıkarılıyor, parmak ısırtan titizlikte ve demokratik olgunlukta, karşılıklı sevgi ve saygı içinde bir süreç yönetiliyordu. Aday adaylarının siciline Yeni CHP’li Eski CHP’li bakılmıyor, onun adamı/bunun adamı konusu ayıp sayılıyor, adayın mezhebi, alt kimliği tercih ya da tenkit nedeni olmuyor, adaşın parti büyüklerine değil partiye katkısı sorgulanıyordu.
Aday dosyaları üzerinde saatler süren  ‘tarafsız ve bilimsel’ değerlendirmeler sonunda MYK’ya sunulmak üzere taslak bir liste sorunsuzca hazırlanmıştı.
Ve Pazar sabahı başlayan Merkez Yürütme Kurulu bu atmosferde yapılıyordu. Orada da aynı titizlik, aynı özen… diye devam edeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Zaman zaman iktidardan daraldığımızda milletçe umut bağladığımız CHP’de görmek istediğimiz manzara tabi ki bu. Ama bu tablo şimdilik hayal… Hem de çok uzak bir hayal…
Kesin olan şu ki; CHP süreci çok ama çok kötü yönetti. Genel merkez kendi açıkladığı yol haritasına sadık kalmadı. “Adayları anketlerle belirleyeceğiz” diyerek 300’ü aşkın aday adayını 30 ilçede aylar öncesinden sokağa indiren Genel Merkez, öyle tercihler yaptı ki, anketlerin hiç yapılmadığı ya da sonuçlarına uyulmadığı anlaşıldığında iş işten çoktan geçmişti.
 İzmir, İstanbul ve Ankara gibi doğrudan Kılıçdaroğlu’na bağlı olduğu bilinen kentlerde bilhassa büyük ilçeler üzerinde ‘MYK üyeleri, milletvekilleri ve büyükşehir adayları’ arasındaki kapışma farklı yorumları beraberinde getirdi. MYK üyeleri kendilerine yakın simaları listeye yazdırmak için canhıraş bir mücadele ortaya koyarken, akçeli iddialar tıpkı Baykal döneminde olduğu gibi havada uçuştu.
Ve İzmir’in çok merak ettiğimiz listesindeki 18 boşluk dolduruldu. Ama İzmir’in kaderi çizilirken bir tane bile İzmirli yoktu masada. Ne İl Başkanı ne Büyükşehir Belediye Başkanı ne PM Üyesi… Milletvekillerinden liste alınmıştı alınmasına da… Belki de o listelere hiç bakılmamıştı.
Tam da bu sırada sohbet ettiğim Baykal muhalifi bir üst düzey CHP’li şu yorumu yapıyordu. “Deniz bey döneminde bile böyle bir tablo yaşanmadı. Hiç olmazsa Baykal Büyükşehir Belediye Başkanı ile İl Başkanı’nı Ankara’ya davet etmiş, İzmir’i onlarla birlikte dizayn etmişti ’ diyordu.
Burada sihirli cümle ‘davet’ edilmekti. 
Bu cümleyle Kocaoğlu’nun neden İzmir’de kaldığını da anlaşılıyordu. Sık sık ortaya atılan  ‘Yok Ankara’daymış, yola çıkmış geliyormuş, şimdi genel merkeze gidip MYK toplantısını basacakmış’ gibi şehir efsanelerinin aksine Kocaoğlu programını bozmamış, ısrarlara rağmen Ankara’ya gitmemişti. 
Komisyon toplantısının yapıldığı Cumartesi gecesi geç saatlere kadar belediyedeki makamından izlemiş, büyük restleşmeye sahne olan PM toplantısı sırasında Bornova’daki evinde seri toplantılar yaparak, kendisiyle birlikte yol yürüyen adayları sakinleştirmeye çalışmıştı.
*
Yaklaşık 20 saatlik maraton tam bir kılıç-kalkan müsabakasına sahne oldu. MYK üyeleri, milletvekilleri, Kocaoğlu, Kılıçdaroğlu arasında bir hamle savaşı yaşandı. Her dakika farklı bir haber dalgalandı İzmir’in kulislerinde. Dengeler sürekli değişti. Biri gitti, öbürü geldi. Komisyondan çıkan MYK’ya takıldı, MYK’da atanan PM’de kayboldu.
Son şekli verilen İzmir listesine birkaç açıdan bakmak mümkün… Öncelikle CHP’lilerin diliyle soralım. Kimin listesi? Eskiden olsa yanıt tartışmasız Baykal olurdu. Şimdi durum farklı. Kılıçdaroğlu’nun listesi diyebilir miyiz diye baktım, diyemedim. Ama yazılan isimlerin yüzde 90’nının Kocaoğlu’ndan onaylı olduğu düşünülürse, Tunç Soyer, Hüseyin Mutlu Akpınar gibi birkaç nazarlığı saymazsak listeye Aziz Kocaoğlu-Alaattin Yüksel listesi diyebiliriz.  
Meseleye Eski-Yeni CHP üzerinden bakarsak: Faik Tütüncüoğlu’ndan, Cevat Durak’a, Sıtkı Kürüm’e kadar tüm Eski’ damgalıların tasfiye edildiği açık.
Yahut listeye ekipsel perspektiften bakarsak: Kocaoğlu-Alaattin Yüksel muhaliflerinin de tırpan yediği de net. Kocaoğlu açısından İzmir, tam bir dikensiz gül bahçesine döndü’ desek yalan olmaz hatta. Ve neredeyse Aziz Başkan’a ‘yan bakanın’ kesik yediğini söylesek…
  
Hatırlıyor musunuz bilmem… 2011 Haziran’ında, Temmuz’unda hatta Ağustos’unda ‘Mahşerin 8 atlısı’ diye bir grup vardı. Kocaoğlu’na isyan bayrağı açmışlar, kent kamuoyunu 2-3 ay meşgul etmişlerdi.
Sahi ne oldu o atlılara? Tam yedisi gitti.
Metin Solak, Cevat Durak, Kamil Sındır, Hakan Tartan, Sıtkı Kürüm, Ercan Tatı ve Ergun Özgün…
Kocaoğlu sadece Hasan Karabağ’a dokunmadı.  Peki, Atlılar Grubu’nun ray-banlı süvarisi Karabağ’a neden dokunulmadı dersiniz? Pek çok kişinin aklını karıştıran bu detayı sorguladım.
Karabağ daha mı çalışkandı yoksa daha mı dürüst? Daha mı CHP’liydi yoksa daha mı başarılıydı? Daha mı fazla eser bırakmış, daha mı fazla insana dokunmuştu? Yanıt bulamadım. 
Bulduğum tek yanıt 1,5 yıl öncesine aitti. Ali Engin’le Levent Eyipişiren’in yarıştığı, Kocaoğlu’nun Eyipişiren’e bayrak açıp Engin lehine taraf olduğu, Engin’in listesini bizzat yazdığı il kongresine…
İşte o kongrede Hasan Karabağ Mahşerin Atlıları grubundan ayrılarak atını Kocaoğlu’nun cephesine sürmüştü. Yoksa o gün ‘dokunulmaz mı olmuştu’ Karabağ? Ankara’da yazılan İzmir listesini gecenin bir yarısı hem de Bornova’daki evinden ameliyat eden Kocaoğlu’nun neşterinden kurtulmayı nasıl başarmış olabilirdi ki?  
MYK’dan başka, PM’den başka liste çıkması da beni son kurultaya götürdü. Hani beyaz liste-sarı liste kaosunun yaşandığı kurultaya… MYK’dan çıkan ‘beyaz listeyi’ PM’den çıkan liste ‘sarı’ listeyi andırıyordu. Her iki sürecin de merkezinde aynı isimler vardı. Ali Engin ve Gürsel Erol…
Tabi ki Alaattin Yüksel-Aziz Kocaoğlu…
Her iki sürecin planlayanları kadar harcananları da ortaktı.
Sonuç itibariyle bu sürecin galibi Kocaoğlu ve arkadaşları oldu.
Alaattin Yüksel’in zamanlı müdahalesi/mücadelesi müdahale edilen ilçe sayısının artmasında etken görünüyor. Sanıyorum artık ‘İzmir’in siyasi patronu kim’ sorusu bir süre sorulmayacaktır bu kentte.
Karşıyaka’ya masaya gövdesini koyan Adnan Keskin’i aşamadığı için ‘istediğini’ yazamamış olsa da Konak’ta dediğini yaptırmış, Bornova Belediye Başkanı Kamil Sındır’ı gece yarısı çizdirmiş, ezeli rakibi Cevat Durak’tan kurtulmuştu işte.  Dr. Hakan Tartan, Hüseyin Aslan gibi ‘büyükşehire niyetli’  küçük şehir adaylarını da saf dışı bırakmayı başaran Kocaoğlu, dış kulvardan atak yapan kimi sürprizleri de usta hamlelerle savuşturmayı başarmıştı.
Ve yaşı 70’i aşkın pek çok tecrübeyi torunlarının yanına gönderip gençlerin önünü açmıştı.
Dikili’de, Aliağa’da, Kiraz’da, Çeşme’de hatta Urla’da…
Kocaoğlu’nun olmazları olmadı. Ama ilk kez olurları da oldu.
Aslında Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi. İddia o ki, Kocaoğlu bir süre önce Kamil Okyay Sındır’ın arkasında durması beklenen Genel Başkan Yardımcı Gökhan Günaydın’a espriyle karışık  ‘Arkadaşını yazacaksan Bornova’ya zahmet etme. Doğrudan Büyükşehir’e yaz’ diyerek Pazar akşamı yaşanacakların sinyalini vermişti.
En hassas olduğu ilçe kendi ilçem dediği Bornova’ydı.  İkinci Konak… Ve tabi ki Karşıyaka…
Belki bu üç ilçede istediği verilseydi böylesine bir kitlesel kıyıma gitmeyebilirdi. Ama Konak’a Hüseyin Mutlu Akpınar’ın gelmesi üyelik belgesine imza attığı Baro Başkanı Pekdaş’ın Karşıyaka’ya kaydırılması, Kamil Sındır’ın korunması filmin koptuğu an oldu muhtemelen. Ya herro ya merro restleşmesi, PM’ye verilen ara, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun makamında yeniden yazılan İzmir…
İzmir’e 30 ilçe üzerinden bakarsak, CHP’nin; değişim algısını sahaya yansıttığını daha genç ve daha yeni bir kadroyla halkın karşısına çıktığını söylemek mümkün.
Tabi ki daha genç ve yeni bir kadroyla sahaya çıkmak yeterli değil. Pek çok ilçede seçimin riske girdiği değerlendirmeleri var. Küskünler var, kızgınlar var. Başka partiye yollananlar var.
Sonuçta Kocaoğlu yüzde 95’inde etkin olduğu listenin de seçimin de tüm sorumluluğunu üzerine aldı. Konjonktürün de etkisiyle 2009’daki başarısını aşar, 30’da 30 yaparsa…
Bu listenin ‘genel seçime de genel siyasete de yansıması farklı olur’ diye düşünüyorum. 

Şimdilik bu kadar…
BİR SONRAKİ YAZIDA: KİM NEDEN ÇİZİLDİ, NEDEN YAZILDI?