GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
29 Ocak 2014 Çarşamba

Ya ‘iklim’ değişirse!

17 Aralık Depremi’nin yerel seçime etkisini ele alanlar, yürütme ile yargı, cemaat ile hükümet arasında horoz dövüşüne dönen, ekonomik göstergeleri alt üst eden sürecin AKP’ye büyük bir darbe vuracağında birleşiyordu.
Ve hala genel kanı aynı yönde.
Kuşkusuz 4 bakanın yolsuzluk ve rüşvet suçlamasıyla istifaya zorlanması, haklarında fezleke düzenlenmesi, bir çok bakanın eniştesi, bacanağı, kayınpederi hakkında yolsuzluk iddiasının ortaya atılması, davaların açılması hatta Başbakan Erdoğan hakkında ‘kişiye özel rant sağlamak, çocuklarının vakfına ‘zorunlu’ bağış yaptırmak gibi akçeli iddiaların orta yere dökülmesi iktidar partisi açısından tedirginlik yaratacak gelişmeler.
Lakin Erdoğan’ın ‘diklenmesiyle’ oluşturduğu ters kamuoyu yerleştirmeyi başardığı ‘paralel devlet’ olgusu en azından kemik seçmen tabakasını kontrol altında tutmasını sağlamaya yetiyor. Öte yandan Ergenekon, Balyoz gibi davalarda yeniden yargılanma umutları, HSYK kanununda atılan bazı geri adımlar Erdoğan’ın farklı toplumsal yapılarla uzlaşı aradığı şeklinde yorumlanabilir.
Kuşku yok ki 30 Mart’ta belediye başkanlarını seçeceğiz.
Ama toplumsal algı bu seçimin bir referandum niteliğinde olduğunu gösteriyor.
Yani Erdoğan’a dönük bir ‘tamam mı devam mı’ oylaması...  
Hal böyle olunca hesaplar hem içeride hem dışarıda farklı oluyor. Erdoğan’a ‘tamam’ diyen dâhili ve harici yapılar çoktan harekete geçerken onların işini Başbakan’ın etrafında kümelenen ‘çürük elmalar’ kolaylaştırıyor.
Cemaate, dış mihraklara, lobilere öfkelenmekten etrafına fatura kesmeye fırsat bulamayan Başbakan, kritik süreçte kendisini açığa düşüren ‘ayakkabı kutucuları’ tasfiye etmeyi seçseydi bugün çok daha güçlü şekilde yoluna devam edebilirdi.
En azından teamülleri yıkıp, ‘mevzidaşlık kuralını’ atlayarak CHP’nin İstanbul adayını muhatap kabul etmek zorunda kalmazdı. Geç kalmış değil bence. Hala bu yolu tercih edebilir. Sonuçta son birkaç günde atılan adımlara bakarak Erdoğan’ın seçime kadar gündemi soğutmayı tercih edeceği en azından değiştirerek unutturma yolunu seçeceğini düşünüyorum.
Her ne kadar ‘karşıyım’ dese de Merkez Bankası’nın faiz artırımını kabul etmek zorunda kalan Erdoğan, son bir ayda yüzde 30 yükselen dövizin ateşini düşürerek, ekonomik göstergeleri yeniden kontrol altına alabilir.
Ülkenin kriz psikolojisinden kurtulması da sandıkta Erdoğan’a yarayacaktır.
Seçmenin ‘ölümle sıtma arasında’ gidip geldiği süreçleri iyi yöneten Erdoğan, ‘ayakkabı kutulu’ gündemi değiştirmeyi başarabilir mi?
Bu Erdoğan’a olduğu kadar muhalefete de bağlı esasen... Kılıçdaroğlu’na, Bahçeli’ye hatta BDP Eş Başkanlarına… Yakında meydan mitingleri başlayacak. Ve liderlerin birebir atışmalarını izleyeceğiz. Gündeme kim hâkim olursa, kim belirleyici olursa, halkı arkasından sürüklemeyi kim başarırsa sandıktan da haliyle o çıkacak.
Şimdiden şu kadarını söyleyebilirim.
İktidar partisi kesin kez güç kaybedecek. Ama oranı konusunda kimse bir fikir ileri süremiyor.
Yaşanan onca gelişmenin ardından benim için yüzde 35’ler bile sürpriz olmaz. Ama Türkiye’nin sosyolojik, siyasal gerçekliği ile de yüzleşmek zorundayız. Ve de muhalefetin, alternatifin toplumsal karşılığıyla…
Kime sorsam aynı yanıtı alıyorum.
Soru şu: Türkiye’de 30 gün sonra hangi konu başlıklarının konuşulacağına ilişkin fikri olan var mı? Bırakın 30 günü bazen sabahki gündemin akşama, akşamki gündemin sabaha değiştiğine şahit oluyoruz.
Öyleyse seçimlere hala 60 gün varken ülkenin sandığa hangi psikolojiyle gideceğini tahmin etme şansımız da yok. Tahminlerimizi ancak ‘Bu Pazar seçim olsa’ boyutunda yapabiliyoruz. Yani en fazla 3-5 günlük.
Erdoğan biraz yumuşar, ekonomik göstergeler yeniden pozitife döner, yeniden yargılama maddesiyle Silivri başta olmak üzere hapishaneler boşalır, demokrasi adına ‘özel yetkili mahkemelerin kaldırılması’ gibi adımlar atılır, hukukun üstünlüğü noktasında endişeleri giderici 3-5 demeç verilir, yasama organında bazı adımlar atılır…
Daha da ileri gidiyorum. Hükümet ile cemaat barışır…
‘Yok canım’ demeyin.
Bu ülkede en son söylediği doğru kabul edilen, önceki sözleri  ‘yok hükmünde’ kabul edilen bir Başbakan var. Yoksa sadece 6 ay önce Türkçe olimpiyatlarında yüz binlerin önünde ağlayarak yurda davet ettiği Fethullah Gülen hakkında bugün bunları söyleyebilir miydi?
Ya da aynı Erdoğan geçen yıl ‘asmaktan söz ettiği’ Öcalan’la sadece 7-8 ay sonra ‘çözüm masasına’ oturabilir miydi?
Sosyolojik açıdan incelenmesi gereken bir vaka… Hem kendisi hem seçmeni hem teşkilatı…
Öyle ki Erdoğan ‘asmaktan söz ederken de’ birlikte süreç yönetmekten bahsederken de alkışlayanlar aynı. Gülen’i yurda davet ederken gözleri yaşaranlarla ona hakaret ederken öfkelenenler aynı… Kendisiyle ne kadar çelişirse çelişsin… Son söylediği doğru kabul edilen bir lider ve ona her koşulda inanan hatırı sayılır oranda bir toplumsal kitle varsa ortada, iki değil en az üç kez düşünmek lazım.
Kara kediler yaptı derler ve yeniden ‘müttefik’ oluverirler.
Kabul. Zor ama imkânsız değil…
Tüm bu anlattıklarımızın İzmir’e yansıması olur mu? Tabi ki olur. AK Parti bazı ilçelerde tarihi hatalar yapsa da 8–10 ilçede isabetli adaylarla yola çıktı. Yerli, sosyal demokrat, merkez sağcı adaylarla bazı ilçelerin dengesini değiştiren, CHP’nin planlarını bozan AK Parti, genel gündemin rüzgârı dindikten sonra seçmenin dikkatini çekebilir. Özellikle de CHP’nin performansları düşük hatta başarısız başkanları yüzünden beş yıl boyunca yorduğu ilçeler var. Oralarda sonuç alabilirler.
Ama bugünden bakarsak…
Atmosfer 30 Mart’ta da bugünkü gibi olursa…
Rüzgâr aynı yönden aynı şiddetle eserse…
İktidar partisinin de adaylarının da yapacağı çok bir şey yok bence.
Onur, şeref mücadelesi vermekten başka…
Çok çalışacaklar hem de çok…
Ve son soru: Erdoğan son iki yılda İzmir’i hop oturtup hop kaldıran, Cumhuriyet değerleri, Atatürk, T.C gibi konularda endişe verici adımları atmamış ve 17 Aralık yolsuzluk dosyaları patlamamış olsaydı. Bugünkü adaylarıyla 30 Mart’ta nasıl bir sonuç alırdı? Cevabı zor bir soru. Yanıtını ben vereyim.
Büyükşehir’de zorlansa da en az 15 ilçeyi siler süpürürdü.

Not: Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu tarafından istifası istenen Vali Mustafa Toprak adeta kayıplara karıştı. Hala 8 zanlısı kayıp olan, adalete teslim olmayan/edilmeyen bir yolsuzluk-rüşvet davasında ‘savcıyı oyalayın, polisleri geri çekin’ talimatı verdiği ortaya çıkan İzmir’in çok Sayın Valisi, yeni katıldığı Twitter’da hızlı yükseliyor. İzmir’e 10 yılda yapılan ‘hükümet yatırımlarını’ rakamlarla açıklayan Toprak, çelişkili rakamlar kervanına katılmakla kalmadı aynı zamanda sadece son 10 yılın yatırımlarını açıklayarak ‘manidar’ bir çıkış da yapmış oldu. Kendisine çağrımdır. Sanal âlemden manidar mesajlar vermek yerine çıksın orta yere o polise o talimatı neden verdi, o talimat yüzünden hala kaçak olan, adalete teslim edilmeyen 8 kişi kimdir, neyle suçlanmaktadır açıklasın.  Devletin vali gibi…