GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Engin ÖNEN
YAZARLAR
16 Haziran 2023 Cuma

Kirli kalkınma ve Çeşme Projesi...

Seçim biter bitmez İstanbul Kanal Projesi ve Çeşme Projesi tekrar gündeme geliverdi. Sürpriz değil tabii. Çünkü uzunca bir süredir Saray, iktidarının finansmanını kamu arazileri ve betona bağlamış durumda. Kamu arazilerini uygun olsun olmasın imara açıp satmak bu iktidarın en maharetli olduğu ve en çok başvurduğu yöntem.

Çeşme’de çok geniş bir alan da bu anlayışla, koruma kuralları ve imar planları ile masa başında oynanarak, satmaya elverişli hale getirilmeye çalışılıyor. Her ne kadar turizm makyajı ile süslense de mesele arazi satmak. Ayrıca turizm her koşulda masum bir sektör değildir.

Bacasız sanayi tanımıyla, özellikle fabrikalardan farklı olarak otellerin kirlilik yaratmadığı ideolojisi pompalansa da bu tamamen bir yalandır. Bu yalana dayanarak, çoğu zaman yapılaşmaya uygun olmayan koylar, ormanlar, meralar feda edildi.

12 ay turizm de oldukça ideolojik bir kavramdır. Ve bu yalan, turizmin mevsimlik değil de yıl boyunca olması için daha çok bina ve tesis yapılmasını savunmak için kullanılır. Oysa turizmi daha geniş zamana yayacak olan şey, daha çok bina ve tesis değil o bölgedeki doğal ve kültürel/tarihsel değerlerdir.

Bir yere turistler daha çok otel var diye değil, oraya gitmeyi gerektirecek değerler var diye gider. Örneğin bölgede en çok otel olan yerlerden biri Kuşadası’dır. Peki, bunun 12 ay turizme katkısı nedir? Kaldı ki, Kuşadası’na yaz ayları dışında gelecek turist, otel çok diye değil, Efes Antik Kenti ve Meryem Ana için gelir.

O zaman tarihi ve doğal değerleri korumak, sürdürülebilir turizme de katkı yapacak bir tedbirdir.

Oysa ki Çeşme Projesi örneğinde yaşanan tam tersidir. Sulak alanlar, endemik bitkiler, tarihi değerler yok sayılarak, daha doğrusu turizm uğruna feda edilecek değerler olarak görülmektedir.

Nitekim bölgede gerek turizm yatırımları ve gerekse RES inşaatları uğruna çok sayıda doğal ve tarihi değer tahrip edilmiştir. Meralar tel çitlerle çevrilmiş, bütün alanlar “tehlikeli ve Yasak Alan” ilan edilmiştir. Tunç Çağı’ndan kalma kültürel miras öğeleri kepçelerle yok edilebilmiştir.

Ne uğruna? Kalkınma. Oysa medeni dünyada kalkınma kavramı, epeyce anlam değiştirmiştir. Ne olursa olsun yatırım değil, kaynakları koruyarak yatırım bunun ilk adımıdır. Bu konuda çok sayıda bilimsel rapor hazırlanmış ve Uluslararası Sözleşmelere girmiştir. Bu sözleşmeler kalkınmanın çevreyi kirletmeden, gelecek kuşakların çevre değerleri hakkını yok etmeden gerçekleşmesi için sürdürülebilir kalkınma tanımı kullanılır olmuştur.

Bu turizm için de geçerlidir. Ekolojik turizm, sürdürülebilir turizm gibi bazı kavramlar, çevre değerlerini korumayı vurgulamak için ortaya çıkmıştır.

Ancak bizde sürdürülebilirlik ilkesi hiç dikkate alınmaz. Çevre Bakanlığı bu anlamada çevrenin korunması değil, kirlenmesine en fazla yardımcı olan kurum olmuştur.

Çeşme Projesi hakkında yazdığı yazıda Arkeolog Elif Koparal, çok isabetli bir şekilde “Kirli Kalkınma” tanımını kullanmış. Ben daha önceleri sıkça barbar kalkınma tanımını kullanıyordum. Bu tanım daha açıklayıcı gibi geldi bana da.

Küresel ısınma, iklim ve su krizi gibi çok önemli küresel riskler konusunda ülkemiz ve bilhassa İzmir’in Yarımadası, çok daha dayanıksız ve riskli bir alandır. Mahkemeye sunulan Bilirkişi Raporu bunu yeterince açık bir şekilde açıklamaktadır...