GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
19 Eylül 2023 Salı

‘Kellemi onlara götürünce deyin ki…’

Yıldız tarihi; 17 Şubat 1959 Salı...

Kuyruğuna…

Türk Bayrağı resmedilmiş…

THY’nin…

Başbakan Adnan Menderes'in liderliğindeki Türk heyetini taşıyan…

“Vickers Viscount 794” tipi “TC-SEV” uçağı…

Önceden belirlenmiş plana göre…

İngiltere’nin Londra’ya yakın Heathrow’a inecekti…

Ancak başkentin üstünde yoğun sis vardı…

Hızlı karar verdi İngilizler…

Diğer uçaklar gibi…

Adnan Menderes ve ekibini taşıyan “TC-SEV”

Acil olarak…

25 kilometre kuzeyde bulunan Gatwick Havalimanı'na yönlendirildi…

Ancak sis yüzünden…

Yeni rotada da göz gözü görmüyordu…

Saatler 16.58’i gösterirken…

Olanlar oldu!

Başbakan Menderes’i ve ekibini taşıyan uçak…

Büyük bir gürültüyle…

Londra yakınlardaki ormana çakıldı ve taklalar atarak…

Sürüklenmeye başladı…

İki kanadı da kopmuştu…

Korkunç kazanın ilk saniyelerini yakındaki bir çiftlikte…

Bahçevanlık yapan üç kişi dehşet içinde izlediler…

Onlardan biri bisikletle(!) yardım istemeye giderken…

Diğerleri ise…

Kazazedelere yardıma koştu…

Uçağın gövdesine girdiler…

Baygın yolcuları dışarıya taşıdılar…

Olay yerine yardıma koşan bir çiftçinin hemşire eşi…

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nı…

Takım elbisesi çamur ve kana bulanmış bir halde…

Çimlerin üzerinde otururken buldular…

Adnan Menderes, sular, seller gibi İngilizce konuşuyordu…

Yardıma koşanlara…

“Ben iyiyim, uçaktakilere bakın lütfen…” diyebildi sadece…

Hemşire Margaret…

Menderes’in bilinci açık kalsın diye sormaya devam etti:

 

“Siz kimsiniz ve bu uçak hangi ülkeye ait?"

Adnan Menderes, zorlukla konuşabildi…

“Türkiye başbakanıyım… Uçaktakiler de benimle birlikte Londra'daki Kıbrıs görüşmelerine gelen Türk delegasyonudur…"

O gün…

Aralarında bakan ve milletvekillerinin de bulunduğu 14 kişi öldü…

Başbakan Menderes…

Hafif yaralarla Azrail’in elinden kurtulmuştu…

***

Bu acı veren kaza…

64 yıl önce yaşandı…

Oysa…

Kimseler farkında değildi ama…

Kader…

Başbakan Menderes için ağlarını örmeye başlamıştı…

Nitekim…

Türkiye…

O “öldürmeyen kaza”dan 500 gün kadar sonra…

“27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi”ni yaşadı…

Ordu…

Fiilen Türkiye’nin idaresine el koymuştu…

Yassıada…

Artık sözüm ona “Adalet Adası” haline getirilmişti…

Kahreden son…

Sanki(!)

En baştan belli gibiydi!

***

Kimilerinin “komik” olarak değerlendirdiği…

Yassıada duruşmaları 14 Ekim 1960’ta başladı…

15 Eylül 1961’de sona erdi…

592 sanıktan 123’ü beraat etti…

Duruşmalardan 15 idam; 31 müebbet hapis çıktı…

Ve, sonu çok acı bitti…

***

Millî Birlik Komitesi

15 idam cezasından…

Cumhurbaşkanı Celâl Bayar

Başbakan Adnan Menderes

Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu

Ve…

Maliye Bakanı Hasan Polatkan’la ilgili olanları onayladı...

Ancak…

Celâl Bayar'ın cezası…

65 yaşının üstünde olduğu için müebbet hapse çevrildi…

Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan

1961 yılının…

16 Eylül Cumartesi günü sabaha karşı (03.00)…

İdam sehpasının altındaydılar…

***

Darağacı’nı ilk gören Hasan Polatkan oldu…

Gardiyanların desteğiyle ayakta duruyordu…

Elleri arkadan kelepçelendi…

Sehpaya kadar gardiyanlar götürdü ve birkaç saniye sonra…

Her şey bitti!

***

Fatin Rüştü Zorlu, metanetliydi…

Ailesine mektup yazmak istediğini söyledi…

Askerler izin verdiler ama bir şartları vardı…

“Siz söyleyin biz yazalım; altını imzalarsınız…”

Kabul etmedi…

Mektubu yazarken eli hiç titremiyordu…

Askerler, acele etmesini istediler…

Abdest aldı; kol düğmelerini taktı…

Sonra bir şey arar gibi etrafına bakındı…

Kravatını arıyordu…

Sandalyeye çıkarken yardım istemedi…

Heyecandan elleri titreyen cellada ise şöyle seslendi:

“Oğlum ne titreyip duruyorsun? İlmik, senin değil benim boynuma geçecek…”

***

Adnan Menderes’in idamı ertesi güne kaldı…

Sehpaya giderken konuşmadı…

Kelime-i Şehadet getirdi ve dudaklarından sadece şu üç kelime döküldü:

“Kimseye küskün değilim…”

Aslında küskündü ve kırgındı…

Son nefesini verirken…

Takvimler; 17 Eylül 1961 Pazar gününü…

Saatler de…

13:21’i gösteriyordu…

Peki, geriye ne bıraktı?

İdamından az önce bulduğu bir kağıda mektup yazmıştı!

Ve o mektup yıllar sonra ortaya çıkmıştı…

Çok acıklıydı… Çok içtendi… Çok kahrediciydi…

İşte ağlatan o son mektup:

“Eylül 1961,

Size dargın değilim…

Sizin ve diğer zavallıların iplerinin…

Hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum…

Onlara da dargın değilim…

Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki:

“Adnan Menderes hürriyet uğruna ortaya koyduğu başını on yedi sene içinde almadığınız için sizlere müteşekkirdir…”

İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok...

Ölüme bu kadar metanetle gittiğimi…

Silahların gölgesinde yaşayan efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?

Şunu da söyleyiniz ki…

Milletçe bir gün mutlaka kazanılacak hürriyet mücadelesinde…

Sizi, efendilerinizi yine ben 1950'de olduğu gibi kurtarabilirdim…

Dirimizden korkmamalıydınız…

Ama şimdi…

Milletle el ele vererek Adnan Menderes'in ölüsü…

Sizleri ölünceye kadar takip edecek ve…

Bir gün sizi silip süpürecektir…

Buna rağmen merhametim sizinledir…

Millet sağ olsun…

***

Bitiriyoruz…

Genç nesil bilmez; hatırlatayım…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti…

60 küsur yıl önce…

Bir başbakanın darağacına gitmesine vize vermiştir…

Yanında iki de bakan!

O Başbakan, bu toprakların evladıydı…

Dört kuşak Aydınlı’ydı…

İnanılacak gibi değil ama gerçek…

Ne acıdır ki…

Aydınlı Menderes Ailesi’nin dramı…

Baba Menderes'in idamıyla bitmedi…

Aydın milletvekilliği yapan ailenin en büyük ferdi Yüksel Menderes

1 Mart 1972'de Ankara'daki evinde ölü bulundu…

Arkadaşları mektuptaki yazının kendisine ait olmadığını söylese de…

Dosya “intihar” olarak kapandı…

Mutlu Menderes ise…

8 Mart 1978’te trafik kazasında hayatını kaybetti…

Merhum Başbakan’ın hayattaki son oğlu…

Aydın Menderes ise…

Refah Partisi milletvekili iken 1995’te…

Trafik kazası sonrası tekerlekli sandalyeye mahkum oldu…

12 yıl önce vefat etti…

Menderes Ailesi’nin kaderi de…

Böyle yazılmıştı…

Aynen…

Yahya Kemal Kemal Beyatlı’nın...

Hepimize “miras” gibi bıraktığı o unutulmaz “kader” tanımı gibi:

“Hiç şaşmayan saat gibi işler durur kader!”

Nokta…

Hamiş: Ne kadar garip di’mi? Paramparça bir uçağın içinden sağ çıkıyorsun; son nefesini idam sehpasında veriyorsun…

Sonsöz: “Çünkü kader demiş ki; beni değiştirmek istiyorsan; önce kendini değiştir… / Anonim…”