GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
29 Eylül 2015 Salı

İzmir açılımı!

Bana göre AK Parti İzmir’in siyasi patronu, kendi deyimiyle partisinin ‘sürükleyici adayı’ Binali Yıldırım’ın medya temsilcileriyle buluştuğu o toplantının kuşkusuz en önemli mesajı kentte artık ‘bitmeyen senfoni’yi andıran ‘yerel-genel’ çatışmasına ilişkin olandı.
Kim ne derse desin…
İzmir’i siyaseten CHP’nin kalesine dönüştüren de bu çatışma iklimiydi çünkü. Temelleri 2002-2005 arasında Alaattin Yüksel’in il başkanlığı döneminde atılan bu algı AK Partili aktörlerin yanlışlarıyla büyümüştü.
Dahası AK Parti yöneticileri (Başbakandan, bakana hatta vekile kadar) İzmir ve İzmir gibi kentlerdeki bu türden algıları yıkmak yerine, yanlış eylem ve söylemlerle büyütmeyi tercih ediyor gibiydi.
*
O dönem kayıtlara geçen onlarca örnek sıralayabilirim. Benim nazarımda en büyüğü dönemin başbakanı Erdoğan’ın 2008 yazında patlak veren arsenik krizi sırasında Melih Gökçek’in iftar davetindeki konuşmasıydı.
Kulaklarıma inanamamıştım.
Kentin susuzluktan kavrulduğu bir dönemde Manisa Gördes’te DSİ tarafından yapılmakta olan barajdan ‘içme suyu’ talep eden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’na Erdoğan aynen şöyle yanıt vermişti.
-
Ben baraj yapacağım. Sen hava atacaksın. Yok, öyle yağma!
Kendimi başta bir ülkenin yaşayanı gibi hissettirmişti bana o konuşma.
En hafif tabirle ‘üvey evlat’ muamelesiydi bunun adı.
Sonrasında Kocaoğlu’ndan ve CHP’li belediyelerden benzer serzenişler duymaya devam ettik.
Ankara’nın onayını gerektiren bazı hayati projelerin 2-3 yıl sumen altında bekletildiğini, Ankara Belediyesinin (kentsel dönüşüm) talebinin 7 günde İzmir’in projelerinin 2 yılda imzalandığını, mezar yeri yapmak için bile hazineden arazi satın almak zorunda kaldığını, kentin stadyumla yatıp kalktığı sırada spor bakanından istediği randevu talebine 6 ay yanıt bile alamadığını vs… 
Hatta bir bakanlıktaki randevusuna giderken kapıdaki güvenliğin ‘kimlik sorarak’ kendisine hakaretengiz davranışlarda bulunduğunu…
Ama hiçbiri o konuşma kadar etkili olmamıştı benim dünyamda.
Sonrasında o baraj yapıldı. İzmir’in talep ettiği su verildi de… Ama o konuşma bugün Binali Yıldırım’ın yıkmaya çalıştığı algıyı zirveye çıkarmıştı İzmir'de.
*
Tabi ki bu çatışma algısını büyüten sadece siyasetçiler değildi. Valiler de yangına körükle gitti İzmir’de. Bugün yargıdan dönen özel idare mallarındaki dağıtım garabeti en güzel örnektir. Kocaoğlu’nun ‘ham yapacaklar’ çıkışıyla 2014 yerel seçimini sürüklediği süreçte kapatılan özel idarelerin malları başka kentlerde AK Partili belediyelere dağıtılırken İzmir’de CHP’li belediyeye ‘3 katrilyonluk maldan’ zırnık koklatılmamış olması bugün Yıldırım’ın savaş açtığı algıya tavan yaptırıyordu.
AK Parti İzmir’i cezalandırıyor algısıydı bunun adı…
İzmir’e üvey evlat muamelesi yapılıyor algısıydı.

*
Rakamlarla konuştular olmadı. Demet demek proje sundular kesmedi. 
*
Yıldırım’ın niyeti fevkalade güzel...Ve siyaseten taktiği son derece doğru…
Ne diyor AK Parti’nin siyasi patronu Binali Yıldırım: Seçimden sonraki ilk işim İzmir’deki yerel-genel çatışıyor algısını bitirmek olacak. Böylece CHP’li belediyelerin en büyük mazeretlerini de ellerinden almış olacağız. Bunun için gerekirse başkanın (Kocaoğlu’nu kast ederek) elinden tutup Ankara’da kapı kapı dolaştıracağım. Adeta bir partili gibi bakanlıklardaki işlerini takip edeceğim…
*
İşte budur.
Lamı cimi yok. Ayakta alkışlanacak bir hamle…
Moda tabirle bir nevi ‘İzmir açılımı’ diyebiliriz buna.
*
Bir yıl kadar önce İl Başkanı Bülent Delican’dan da benzer cümleler duymuş, yazmıştık. Dönemin CHP İl Başkanı Ali Engin’in kendisine ‘İzmir’in sorunları’ dosyasını getirdiği süreçte… Ama o duruşun bugün kentin siyasi patronu tarafından sahiplenilmiş olması son derece önemli hatta siyasi bir milattır AK Parti için… 
*
Tabi ki bu açılımın kısa vadede siyasi dönüşü tartışılabilir. Kendi adıma Binali Yıldırım’ın bu konuda samimi olduğuna inanıyorum. Ve de AK Parti’nin İzmir’deki tek engelinin bu algı olmadığını da biliyorum. Ama yine de bu ortam sağlanabilirse, İzmir-Ankara barışı mümkün olabilirse; kentte çok şey değişir.
Ne mi mesela?
Birincisi Ankara’nın (bürokrasisinden –siyasetçisine kadar) İzmir’e ‘şaşı bakışı’ düzelir.
İkincisi CHP’li belediye başkanlarının ‘bizi çalıştırmıyorlar’ savunması çöker. 
Takke düşer, kel görünür yani…
Ve de İzmir kazanır neticede.
* Gelelim Yıldırım’ın o toplantıda verdiği bir diğer önemli mesaja…
Davutoğlu ile arasındaki ilişkinin 1 Kasım sonrasına sirayetini sordum.
Malum büyük kongre öncesinde imza toplama aşamasına gelinmiş bir niyet vardı orta yerde. Her ne kadar İzmir’in listesi tepeden tırnağa onun onayından geçmişse de Davutoğlu’nun potansiyel bir başbakan adayını kabineden uzak tutma gibi bir niyeti olabilirdi 1 Kasım’dan sonraki olası AK Parti iktidarında.
Verdiği yanıt son derece manidardı.
“Bu partiye AK Parti tabelasını asanlardan biri benim. Ve herkes çekip gittiğinde hesabı ödeyecek 3-5 kişiden de biriyim”
İki cümlede özetlenen bu çıkışı birileri bir çeşit meydan okuma olarak da not düşebilir.
Kürt sorunu ve açılım sürecindeki malum gelişmelere ilişkin kurduğu “Bu ülkede artık PKK’nın Kürt sorunu yoktur. Aksine Kürtlerin PKK sorunu vardır” cümlesi de o toplantının akılda kalanlarındandı.

17-25 Aralık sürecindeki iddialar üzerinden CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun onu hedef alarak söylediği, “Binali değil Milyon Ali” söylemini 1 Kasım’daki oy hedefi olarak açıklayan Yıldırım’ın 1 Kasım’a ilişkin öngörüsü de önemliydi.
Keza 7 Haziran’dan neredeyse 40 gün önce benzer bir toplantıda ortaya attığım “Sandıktan koalisyon çıkar. AK Parti-MHP koalisyonunu yakın görüyorum” teorime yanıt olarak söylediği, “Bu ülkede mevcut şartlarda koalisyon kurulamaz. Öyle bir tablo çıksa dahi bir azınlık hükümeti ile en kısa sürede seçime gidilir” öngörüsü noktasına virgülüne tutmuş(!) bir siyasetçi olarak 1 Kasım öngörüsü soruldu.

Ve yanıtı hepimizin duymak istediği türdendi.
Bizim hedefimiz tabi ki tek başına iktidar. Ama sandıktan ne çıkarsa kabullenmeli ve gereğini yapmalıyız. Türkiye 2015’i kaybetti seçimler nedeniyle… Büyüme hedeflerini erteledi.
*
Kısacası alışmakta, kabullenmekte zorlandığımız, kimilerimizin hala “nereden çıktı şimdi” dediği 1 Kasım seçimlerinin en hazır aktörü Binali Yıldırım… İzmir seçimine renk/rekabet kattığı ve de katacağı kesin. Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu bir kentte partisinin sürükleyici gücü olarak sahaya sürüldüğünün farkında.
Kendi adıma söyleyebilirim. Daha fazlasının da farkında…