GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
25 Ekim 2011 Salı

İşte size tarihi fırsat!

‘Her hayırda bir şer, her şerde bir hayır vardır’ diyor kutsal kitabımız. Araştırıldığında görülecektir ki bu yaklaşım neredeyse tüm dinlerin, öğretilerin, filozof ve mutasavvıfların ortak mesajıdır. Kimilerine göre kadercilik, kimilerine göreyse Pollyannacılık’tır bunun adı!
Kişisel deneyim ve gözlemlerimden yola çıkarak diyebilirim ki; yaşadığımız en kötü olayda bile iyi bir yan bulabilirsiniz. Yeter ki sabırla beklemeyi bilin ve de sonucu doğru analiz etmeyi başarın.
 ‘Olur mu öyle şey’ diyerek şiddetle muhalefet edenleriniz olacaktır, vardır bu görüşe.  
Mesela milletçe başımıza gelen Van’daki büyük felaket!
Rakamlar ürkütücü…
Onlarca bina yerle bir olmuş, binlercesi ağır görmüş. Şimdiden 300’e yakın insanımızı kaybetmişiz. Yaklaşık 2 bine yakın yaralımız var!
Dahası üçüncü güne girerken hala enkaz altında kalan yaşamlar/canlar var!
On binlerce kardeşimiz dondurucu soğukta sokaklarda yaşam mücadelesi veriyor.
Açlık, sefalet, ölüm, ayrılık, gözyaşı, acı üstüne acı…
Bunun adı felaket! Hem de büyük felaket!
*
Bal gibi ‘şer’ işte, ‘hayır’ bunun neresinde diyebilirsiniz haklı olarak.
Var, var, bunda da bir hayır var!
Dünden bugüne Türk medyasının manşetlerine, ana haber bültenlerine bakmanız yeterli bu kocaman gerçeği görmeniz için! Bazı densizlerin, aklıevvellerin ya da faşist ruhlu yaratıkların potansiyel terörist olarak gördüğü coğrafyadaki felaket, unutmaya yüz tuttuğumuz kardeşliğimizin altını çizmeye yetti şimdiden.
Çanakkale’de, Sakarya’da, Yemen’de yan yana vuruşan, birlikte siper alıp namluyu düşmana doğrultan, Gelibolu sırtlarında, Yemen çöllerinde yan yana yatan iki kardeşin gelinen noktada karşı siperlerden birbirlerine ateş ettikleri, bedeli ağır bir sürecin içinden geçiyorduk.
Yaklaşık 30 yıldır kan döküp, döktüğü kandan beslenen asker/sivil, yaşlı/kadın/bebek demeden katleden bölücü terör ve sorunu çözmekten aciz, basiretsiz, beceriksiz siyasetçiler yüzünden çok bilinmeyenli bir denklemin merkez üssü haline dönen bölge insanı ile yurdun kalan bölgesi arasındaki kardeşlik köprüsü ciddi hasara uğramıştı.  
Adına ‘Milli Birlik ve Kardeşlik’ denmesine karşın ‘Kürt açılımı’ olarak tanımlanmaktan kurtulamayan malum sürecin kötü yönetilmesi de kötü gidişi hızlandıran bir faktör olarak görülüyordu. Azıtan teröristlerin dağdan şehre inen yapılanmaları, ‘demokratikleşme’ adına verilen hakların tabanda ‘bir taviz’ gibi algılatılması, terörün siyasal uzantılarının TBMM’ye kadar sokulması, terör örgütünü bölge insanının doğal temsilcisine dönüştürme gayretleri, döşenen ihanet mayınlarının aldığı körpe canlar, kurulan pusularda şehit düşen askerlerimiz, sivillerimiz…
Bin yıldır aynı coğrafyada neredeyse sorunsuz yaşamış, aynı kıbleye, aynı secdeye baş koymuş, kız alıp vermiş, etle tırnak olmuş kardeşlerin arasına çekilen o rahatsız edici çizgi, adeta bir fay hattı gibi kırılmaya başlamıştı.
Taa ki Van’daki o depreme kadar!
Van Depremi’nden sonra ortaya çıkan tablo da gösterdi ki iki millet arasındaki kardeşlik fayı hala sağlamdı. İşte bu felaketin yüzümüze vurduğu acı gerçek buydu. Malazgirt’ten bu yana en ağır bedelleri ödediğimiz Anadolu topraklarında barış ve huzur içinde yaşamak için hala umut vardı yani…
Türkiye’nin her noktasında ilan edilen seferberlik… Acıyı paylaşmak ve yaraları sarmak için yeniden inşa edilen kardeşlik köprüleri…
*
Kur’andan bir ayetle girdik, tam da bu konuyla örtüşecek bir mesajla devam edelim.
‘Bir musibet, bin nasihatten evladır’ demiş Atalarımız.
İşte size musibet!
Yıllardır aynı şeyi savunuyoruz.
Kardeşi kardeşe kırdırtmayın!
Bu ülkeyi böldürtmeyin!
Dostlarınızı/anaları ağlatmayın!
Düşmanlarınızı güldürtmeyin!
Vs…vs.
Dinleyen, takan oldu mu?
Kocaman bir Hayır!
İşte musibet sonrası yaşanan tablo ortada! Sanmayın ki Van’daki deprem karşısında Türk halkının takındığı asil tavır sadece İzmir’den görünüyor. İnanıyorum ki Türkiye’nin batısından görünen neyse doğusundan, güneydoğusundan da görünen de oydu bu kez.
Umuyorum ki yıllarca fitne ve fesatla iki halkı birbirine düşüren adeta düşmana dönüştüren mihrakların kirli oyunları, tezgahları bozuldu.
Batı’daki Türk anne, Van’daki yıkıntılar arasında üşüyen/titreyen Kürt çocuğu için battaniye, bot, mama gönderdi. Van’daki Kürt anne ise çocuklarına giyecek/yiyecek gönderen İzmir’deki kardeşine gönülden bir selam yolladı.
Kardeşlik köprüsündeki hasarlar onarıldı. Kırılmaya yüz tutan kardeşlik fayı deprem üretmeden kontrol altına alındı. 
*
Bölücü örgütün işi bundan sonra çok daha zor! Askeri operasyonlarla bir noktaya varılacağından herkes gibi ben de kuşkuluyum. Ama Van’daki felaketle birlikte gelen kardeşlik iklimi terör örgütüne en şiddetli darbeyi indirecektir. Dağdaki teröristin ovadaki, kentteki halkla kurmaya çalıştığı aidiyet bağı kopacak, ‘düşmanlıktan kardeşliğe’ dönen iklim nedeniyle dağda yalnız kalacaktır eli kanlı terörist. Yıllardır Doğu, Güneydoğu halkı üzerinde yaptıkları, ‘Türk halkı, Türk devleti bizim düşmanımız’ provokasyonu/tezi işte bu felaketle birlikte yerle yeksan olabilir. Hem devletin hem de milletin sevgisini/şefkatini fiilen yaşayan/hisseden bölge insanı da bu süreçte kimin dost, kimin düşman olduğunu bir kez daha görme, yaşama fırsatı bulmuştur.
Kim ne derse desin oluşan tablo ciddi bir fırsattır.
Yeter ki bu kardeşlik temelinin üzerine sağlıklı bir bina inşa edilebilsin! İşte o noktada da görev devlete, siyaset kurumuna düşüyor. Siyaset kurumu, 30 yıldır silahlı mücadeleyle çözemediği bu denklemi yakaladığı bu kardeşlik ikliminden yararlanarak çözebilir.
Doğal bir felaketin önümüze koyduğu, aklımıza soktuğu bu kardeşlik iklimini doğru değerlendirebilirsek tabi ki… Sezen Aksu’nun o unutulmaz ‘gülümse’ şarkısının sözlerini yazan Kürt kökenli Şair/Yazar Kemal Burkay, ‘Belki şehre bir film gelir, iklim değişir Akdeniz olur…’ demişti yıllar önce, o bölgeyi anlattığı dizelerinde…
O şehrin beklediği film ne yazık ki felaketle birlikte gelmiş, ama iklim şimdiden Akdeniz’e dönmüştür. Felakette kaybettiklerimizin yasını tutuyoruz bugün. Acıları paylaşıyor, yaraları sarıyoruz. Yakında gülümsemeye de gelecek sıra… Hasret kaldığımız gülümsemeye…
*
Peki, bu noktaya gelmek için illa ki 7,2 şiddetinde bir deprem mi yaşanması gerekiyordu?
Ne yazık ki!
Baksanıza, pek çoğumuzun gözünü/gönlünü açan bu felaket, BDP’li Demirtaş’ın da burun deliklerini açmış.  Yardımlardaki kardeşlik kokusunu onlar da almış. Umarım kan ve gözyaşı ile kurdukları derebeylik sefasını sürmek için bölge haklını adeta esir alan terör belasından bir an önce kurtulur ve Türkiye’nin her yanından Van’a kurulan kardeşlik köprülerini, gönüllerde kurarız bir gün!  Ve umarım bugün BDP’lilerin burun deliklerini açan o kardeşlik kokusu, bölge insanına ‘terörist’ muamelesi yapanların beyin damarlarını da açar! Sayın Cumhurbaşkanı (tabi ki iyi niyetle) tam iki yıl önce ‘Tarihi bir fırsat yakaladık’ diyerek bırakmıştı ‘açılım bombasını’ Türkiye’nin kucağına… Fırsat sanılanın tarihi bir hata olduğu anlaşıldı. Ama bu kez gerçek tarihi fırsat bir felaketle geldi ayağımıza kadar… Unutulmaya yüz tutan kardeşliğin su yüzüne çıkmasıdır bu da. Tabi ki değerlendirebilene…