GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
29 Nisan 2016 Cuma

İnceldiği yerden kopar mı?

İslamcılar ve Ötekiler. İktidardakilerin baktığı yerden toplumun böyle göründüğünü düşünüyorum. Onların “yeni sosyoloji” dediklerinin “İslamcılar ve Ötekiler”den ibaret olduğuna dair çok fazla işaret var. İktidarın islami bakış açısı ve İslamlaştırma niyeti, kullandığı dile ve icraatına hiç kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıyor. 
İslamcı yönetim, islami bir toplum inşa etmek konusunda çok kararlı ve bir o kadar da aceleci... Çok hızlı hareket ettiklerine göre aceleleri var. 
İslam devletinin bir an önce inşası konusunda islamcı gruplar arasında bir mutabakat olduğu kimsenin meçhulü değil. Aralarında hiç bitmeyen post kavgası, İslamlaşma sürecine olumsuz etki etmiyor. Yönetim biçiminin ve toplumsal alanın İslamlaşması, İslamcıların ortak paydasıdır.

Ötekiler’in cenahında da, sıkıntılı olmakla birlikte, bir mutabakat var. “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.” İslamcı olmayanlar bu tanımda iyi kötü birleşebiliyor. Her ne kadar, bugüne dek, o devletin gerektirdikleri pek yerine getirilememişse de…
Ülkede derin bir yarılmayı işaret eden bu tablonun ortaya koyduğu bir gerçek var; Toplumsal mutabakat çöktü. Hasar büyük. Her iki cenah tarafından da bu çöküşün doğru anlaşılması lazım; 2000 öncesi veya 2016 öncesi, her iki dönem de artık eskidir ve bundan böyle, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. O bildiğimiz Türkiye artık yok.

Türkiye, “İslamcılar ile Ötekiler” arasında oluşan gerilim hattında günbegün geriliyor. Bir arada yaşama koşulları hızla ortadan kalkıyor. Kimsenin geri adım atmadığı husumet ortamında oluşan yüksek direnç, diyalog kapılarını büyük ölçüde kapattı.
Olası bir mutabakatın önündeki en ciddi engel, sistemi islamlaştırma sürecinde ortaya çıkan hoşgörüden yoksun dayatmalardır. İslam hoşgörü dinidir beyanı adeta tekzip ediliyor.
Allah ve din adına otoriter bir rejim -Selefi İslam Devleti- kurma girişimi olarak anlaşılan ‘yerli ve milli yeni Osmanlıcılık’ yol aldıkça ülkede gerilim tırmanıyor.
Ötekiler, iktidar aygıtından yoksun oldukları koşullarda, gördükleri şiddet ve baskı karşısında ya boyun eğecekler ya başkaldıracaklar. Boyun eğerlerse bunu adı, toplumsal mutabakat olacak… Başkaldırı halinde ise, ülke cehenneme dönecek. Cehennemlerden cehennem beğenmek gibi...

Umut var mı? İslamcı iktidar çevrelerinde izlenen siyasete ve takınılan tutuma bakılırsa pek umut yok. Ülke, Arap yarımadası gibi oldu ve buna din diyorlar… Karşı çıkmanın bedeli ağır; devlet aygıtını baskı aracı olarak kullanıyorlar. Yetmiyormuş gibi bir de dinin kutsallığını zırh gibi kuşanmışlar.
“Atatürk’ün piçleri!” diye gençleri kovalayan polisi var bu devletin; Babaları da, muhtemelen, “gök gözlü Selanik dönmesi” diyordu, Atatürk’e… 
Her gün, tüylerimizi diken diken eden olaylar yaşanıyor. Ve o cenahtan kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bütün bu olan bitene tanrı ve din adına yapılmış işler olarak bakan mütedeyyinler, nasıl bir günaha ortak olduklarını muhtemelen bilmiyorlar.
Durum vahim, ahlaki çöküşün boyutları insanda umut ve iyimserlik adına ne varsa silip süpürüyor.
Dahası, “din bu ise ben almayayım” yargısı giderek yaygınlaşıyor. Din adına benimsenen hoşgörüden uzak saldırgan tutum islami referanslara dayandırıldıkça, “islam, hoşgörü dinidir efsanesi” çöküyor. Tolerans fikrinden uzaklaşan Türkiye’de, olası bir toplumsal mutabakatın koşulları hızla yok oluyor.
Hal böyle iken, son olarak başlatılan laiklik tartışması abesle iştigaldir. İslamcı bir rejimin laiklik ilkesiyle ne işi olabilir! 
Aslında İslamcılar haklı; din normlarına dayalı kamusal alan inşa edeceklerse, toplumsal alanı İslamlaştıracaklarsa, laisite sadece ayak bağıdır. İslamcıların laisiteye karşı olmaları olağandır. 
Ülkenin içinden geçtiği koşullarda, laisite, Ötekilerin sorunudur. Ve devlet aygıtını kontrol eden İslamcıların indinde, Ötekilerin laisite taleplerinin Allah’ın kitabında yeri yoktur. Yani İslamcıların uzlaşmaya hiç mi hiç niyeti yok.

Allah’ı ve kitabını arkasına alarak üstümüze yürüyen islamcı muktedirler hiçbir koşulda durmaya yanaşmayacaklar. Sonuna kadar gidecekler. Kendilerini otokontrol ile durduracak siyaset etiğinden yoksunlar. Bütün centilmen anlaşmaları yırtılıp atılmış durumda. Durdukları anda düşeceklerini biliyorlar. Ülke falan umurlarında değil. Onları bildiğimiz yollardan durdurmak mümkün olmayacak.
Tanrı hepimizin yardımcısı olsun!