GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
9 Nisan 2016 Cumartesi

Edep ya Hu!

Edep ya Hu; Edebe, ahlaka davet… Aynı zamanda uyarı… Bu davet ve uyarı, salt edebi bilen kişiye yapılıyor. Yani “Hu”ya -Allah’a- aşina olana yapılıyor.

Tasavvufta bu söz, hakikat yolcusunun kendine ait olmayan bir şeyi almaması, uygunsuz kelam etmemesi, kimsenin namusuna halel getirmemesi olarak anlaşılıyor.

Sadece sufiler değil, İslamcı cenah da bu sözü zaman zaman kullanıyor. Erdoğan’ın en gür sesiyle kürsüden “Edep ya Hu!” diye defalarca seslendiğini hatırlıyorum. İyi de, kime sesleniyordu?

Önce, para çaldıkları ve hırsızlığı olağanlaştırdıkları için onlara çok kızmıştık. Sonra, her gün işlenen kadın cinayetleriyle irkildik. Şimdi de, küçücük çocuklara tecavüz edildiğini öğreniyoruz…

İnsanı dehşet içinde bırakan bu durum karşısında söyleyecek söz bulmakta gerçekten zorlanıyorum.

Edep ya Hu, edebe ve ahlaka davet, edebi bilen ve Allah’a aşina kişiye yapılan uyarı ise, islamcı cenahta bu uyarının pek muhatabı kalmadığı görülüyor. Bunca büyük günaha sessini çıkarmayan o bildiğimiz %50’ye belli ki ne davet ne uyarı bir şey ifade ediyor.

“Edep ya Hu” diyerek yapılan uyarı ve davet bu insanlara bir şey ifade etmiyor, çünkü biat eden insanın ahlaki değerleri o adanmışlık duygusu altında eziliyor, yok oluyor.

Gelin görün ki, bunca büyük günah karşısında sessiz kalan islamcı cenah, Kılıçdaroğlu’nun Ensar Vakfı bünyesinde yer alan bir yurtta yaşanan cinsel istismar olayına verdiği tepkiyi protesto ediyor… Engel olmak anlamına gelen “önüne yatmak” deyimi cinsel çağrışım yapıyormuş, bir kadına söylenemezmiş… “Önüne yatmak” ile “altına yatmak” deyimleri özenle birbirine karıştırılmış.

Pişkinlik, yüzsüzlük, ahlaki düşüklük, ikiyüzlülük, yalan söylemek, vicdansızlık, samimiyetsizlik, inkâr, aldatmak, hırsızlık, tecavüz, adalet duygusundan yoksunluk… Bunlar artık gündelik yaşamın cüzüdür ve sıradanlaşmıştır. Akıl, vicdan ve ahlakın sükût ettiği koşullarda ortaya çıkan bu tabloda, kötülüğün böyle sıradanlaşmış olması beni çok korkutuyor.

Aklın çöktüğü, vicdanın ve ahlakın sükût ettiği zamanlarda yaşıyoruz. Araf’tayız ama cehennemin hemen dibinde... Tükendik, çöküyoruz, batıyoruz… Kamusal alanda yaşam normları, güven duygusu ve ahlaki değerler yerle bir olmuş durumda.

Cumhuriyet devriminin kolunu kanadını kırarken yerine hiçbir şey koyamayan islamcılar, “saldım çayıra, mevlam kayıra” kafasıyla ülke yönetmeye kalkışınca geldi başımıza bunlar. Yerli, milli ve de Osmanlı işi tuhaflıklarla bulanmış zihinler artık yönetememekle malul.

Doğrusu, bu denli büyük düşüşler karşısında insanın eli kolu bağlanıyor. Kimsede kıpırdayacak mecal kalmıyor.  Kolay değil, insanın kanı donuyor.

Yaşadıklarımız bana Sodom ve Gomora söylencesi ve Lut kavminin başına gelenleri anımsatıyor. Kuşkusuz orada yaşananların jeolojik izahı yeterince açık; ne ki o felakete yüklenen toplumsal misyon ve çıkarılan ders son derece düşündürücü. Akıl ve ahlak çöktüğünde her şey çöküyor. Büyük sosyal travmalar kaçınılmaz oluyor.

Türkiye bugün içinden geçtiği derin krizin ekonomik ve siyasal boyutunu bir şekilde aşar; Fakat yaşanan ahlaki krizin moral değerlere verdiği ağır hasar kısa vadede veya orta vadede aşılacak gibi değil. Daha da vahim olan, bu büyük ahlaki savrulmayı ülkenin en az yarısının savunuyor olmasıdır.