GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fatih YAPAR
YAZARLAR
26 Aralık 2016 Pazartesi

Güvenlik!

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başyaveri Albay Ali Yazıcı’nın FETÖ/PDY bağlantısının tespit edilmesiyle birlikte başlayan “güven” sorunu her alanda devam ediyor. Erdoğan gibi tıpkı Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın yaveri Piyade Yarbay Levent Türkkan da FETÖ bağlantısı nedeniyle tutuklanarak cezaevine gönderildi. Yaver, yakın koruma, başdanışmanlar hem askeri yapılanmada hem de bürokraside liderlere en yakın kişilerdir. Bu isimler yakın çalıştıkları isimle ilgili bazen eşinden, çocuklarından, aile fertlerinden daha fazla bilgiye sahip olurlar. Darbe girişimi sonrasında ülke genelinde başlayan mücadele ve sonrasındaki fırtınalı süreç “güvenlik” konusunda önemli kararlar alınmasına neden oldu. Mesela Erdoğan’ın en yakınında 300’e yakın koruma görev yapıyor. Ziyaret ettiği yerler, etrafta alınan önlemler ve bunlara ilişkin görevlendirilen güvenlik görevlisi sayısı bazen il genelinde 1500-2000 kişiyi bile buluyor. Türkiye Cumhuriyeti gibi Ortadoğu’daki gelişmeleri çok yakından takip eden, Suriye gibi savaşın içinde olan bir ülkede askerleri bulunan, hem Amerika hem de Rusya ile dengeli siyaset yürütmek zorunda olan bir ülkenin siyasi liderleri de elbette can güvenliği tehlikesi, suikast ihtimali ile yaşıyor.

Rus Büyükelçisi Andrey Gennadiyevic Karlov’un bir polis tarafından öldürülmesinin ardından daha da üst düzeye çıkan güvenlik önlemleri sosyal ortamı, olağan yaşamı nasıl etkiliyor? İşte bu sorunun yanıtını size bir örnekle aktarayım. Kolin Şirketler Grubu’na ait Aliağa’da bulunan yüzer LNG istasyonu ile Sütaş’a ait Tire’deki tesisi açan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım Cuma günü İzmir’deydi... Program Tire sonrası Kiraz’daki mitingin ardından akşam saatlerinde son buldu. 2014 yerel seçimlerinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olan Başbakan Binali Yıldırım’ın İzmir’e ve İzmirlilere karşı yüksek hassasiyeti vardı. Ve bunu hem yakınındaki isimler hem de koruma ekibi çok iyi biliyordu. Başbakan olduktan sonra da bu hassasiyet devam etti. Yani, “İzmirli Başbakan” sloganı ile meclise giden Yıldırım, aynı ilgiyi, duyarlılığı kente gösterdi. Yerel hakimiyeti nedeniyle ilçelerdeki projeleri, isimleri, öne çıkan siyasi figürleri bile tek tek tanıyan Yıldırım, tabiri caizse kentin tozunu yutmuştu.

Gelelim meselenin diğer boyutuna… İzmir ziyareti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekibi ve korumaları tarafından organize edildi. Hal böyle iken çatı güvenlik de Cumhurbaşkanlığı’na bırakıldı. Buradaki sorun ise ekibin İzmir’i bilmemesi, belki de bilmek istememesiydi.  Etkinlik alanlarına, havalimanına gelen herkese “güvenlik kamerası” gözünden bakarak “potansiyel suçlu” muamelesi yapması bu kez meseleyi farklı boyuta taşıdı. Peki ne oldu? Havalimanına Erdoğan’ı karşılamak için girmeye çalışan Kemalpaşa Belediye Başkanı Arif Uğurlu’nun kolu burkuldu, duvara yaslandı o da darp edildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Bünyamin Demir de korumaların gazabına uğradı. Bir koruma Demir’in kafasını kolunun altına sıkıştırdı, diğerleri de vurarak tuvalete soktu. Sonrası ise malum… En kötü olay ise Erdoğan’ın Kiraz ziyaretinde “Olur da bana hastane yatırımını sorar” diyerek alana girmek isteyen Kamu Hastaneleri Güney Genel Sekreteri Prof. Dr. Behzat Özkan’ın başına geldi. Korumalarla yaşanan arbede sonrası Özkan’ın burnu çatladı, üstüne dayak yedi. Ve daha birçok İzmirli üst düzey partili, vatandaş ve kamu görevlisi olumsuz tavırlarla karşılaştı. Tüm bunlar yaşanırken kentin valisi, emniyet müdürü, il başkanı, milletvekilleri ne yaptı? Hiçbir şey yapamadı. Çünkü onlar da etkili olamadı. Çünkü Cumhurbaşkanının etrafındaki ultra güvenlik önlemi kimseyi takmadı, dinlemedi. Görenler, şahit olanlar Başbakan Başdanışmanı Ömer Sertbaş’ın duruma müdahale etmese daha çok kişinin mağdur olacağını anlattı. Milletvekili Atilla Kaya da gergin ortamı yatıştırmak için çok çabaladı. Bu durum parti teşkilatlarında, bürokraside kırgınlık yarattı.  Ziyaretin ardından çok sayıda kişi ile konuştum. Herkes ülkenin cumhurbaşkanının, başbakanının korunmasını tabi ki istiyor ama kentin seçilmiş milletvekillerine, belediye başkanlarına, yıllardır hizmet eden bürokratlara bu tür muamelenin yapılmasını da yadırgıyor. Bunlardan elbette Cumhurbaşkanının haberi yok.  Görse zaten bunlara izin vermez. Karşılamada her şeyi güllük gülistanlık gören, sevinç gösterileriyle karşılanan birisi neden korumalara bu şekilde bir talimat versin. Cumhurbaşkanlığı sisteminin tartışıldığı, referandumun konuşulduğu bir dönemde Cumhur, sadece başkanı olarak görmek istediği kişinin etrafındaki koruma ordusunun gaddar tavrına maruz kalmak istemiyor. Umarım bundan sonra İzmirliler devletin iki önemli ismini karşılamaya giderken korkarak değil heyecanla giderler.