GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
17 Ocak 2012 Salı

Fırtına biçiyoruz

Cumhuriyet’in kurum ve kuruluşlarını değişmez ve dokunulmaz zanneden, onları tabulaştıran zihniyet, bugün Cumhuriyet’in başına gelenlerin asıl sorumlusudur.
 
Sivil ve askeri bürokrasinin yönettiği devlet, hiçbir zaman halkın devleti olamadı. Cumhuriyet’in kurumlarını halka mal edecek politikalara itibar edilmedi.
Eğer bugün halk bayramlara sahip çıkmıyorsa, kabahatin çoğu, o bayramları resmi geçit, resmi demeç, resmi kutlama olarak gören zihniyetindir.
İçi boşaltılmış gösteriden ibaret kalan bayramlar, iyi niyet veya kötü niyetle, başka bir şeye dönüştürülmek istendiğinde tepkilerin çok cılız kalması, beklenmedik bir durum değildir. Çünkü, halkın indinde bayramın tatilden öte pek bir anlamı kalmamıştır. Cumhuriyet’in belleği algısı göz ardı edilmiştir.
İmparatorluğun çöküşünden, küllerinden varolan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna uzanan zorlu mücadele yıllarının köşe taşları, anlamsız söylev ve hamaset yüklü kötü şiirlerle geçiştirilmiştir.
 
İslamcı düşüncenin siyasal anlamda topluma verecek hiçbir şeyi olmadığı halde toplumun bütün katmanlarında ilgi ve kabul görmesi, sadece bayramları değil, Cumhuriyet’in bütün kurumlarını dönüştürmeyi hedef alan İslamcı kadroların toplumda geniş destek bulması, laik Cumhuriyet yanlılarını, Ulusalcıları, Kemalistleri bir defa değil, bin defa düşündürmelidir.
Cumhuriyet’in çağdaş yüzünün nasıl olacağını halka çok iyi anlatmak gerekiyor. Doğaldır, anlatmak için de ne söyleyeceğini bilmek gerekiyor. Laik Cumhuriyet yanlılarının bu konuda artık kafa yormaya başlaması lazım. Sorunları çözemez hale gelmiş resmi ideolojiyi savunarak halkı ikna etmek mümkün değil.
 
Bu sözlerimle Atatürk devrimlerini eleştiriyor değilim. Ama Atatürk devrimlerinin ardına sinerek hiçbir şey üretmeden ucuz siyaset yapanları şiddetle eleştiriyorum. Atatürk devrimlerinin mirasçısı olmak ile mirasyedi olmak birbirine karıştırılıyor.
 
Bugün çocuklarımız dahi söylediklerimizi kuşkuyla karşılıyorsa, dönüp kendimize bakmanın zamanı gelmiş demektir.
Sorun Atatürk devrimlerinde değil, Atatürkçü olduğunu söyleyen bizlerdedir. Atatürkçü düşünce 90 yıldır bu Cumhuriyet’i sırtında taşıyor.
Doksan yılın sonunda, kamusal yaşamı sarsan kronikleşmiş toplumsal sorunların çözümü için Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine ve ilkelerine dönüp bakmak zarureti ortaya çıktı.
Bu gerçeğe direnenler, farkında olmadan İslamcı karşı devrimin önünü açıyorlar.
Atatürk’ün söylediği gibi akıl ve bilim bizim kılavuzumuz ise, her şeyi yeniden söylemenin zamanının geldiğini kabul etmek gerekir.
 
Silahların gölgesinde Cumhuriyet ilkelerini savunmak iyi bir fikir değildi; ama ben kendimi bildim bileli, sosyal sorunlara ya karakolda ya da kışlada çözüm arandı.
Şimdi de, İslamcı ideolojinin kadroları, Kemalist ideolojiyi tasfiye etmek için benzer yöntemlere başvuruyor.
 
Halkı, İslamcı siyasetten medet umar hale getiren, R. T. Erdoğan ve yandaşları değildir. Onlar sadece Atatürkçü kadroların hatalarını iyi değerlendirdiler... Böyle gitmeyeceğini hepimizin görmesi gerekirdi.
 
İslamcı düşüncenin Cumhuriyet tezinde mutabık olamayacağımız aşikar. Ne ki, süregelen resmi ideolojinin kullandığı diskur da muhafazakâr sağın dindar tabanını ikna etmiyor. Kürtleri hakeza… Yeni bir dil oluşturmak zamanı geldi geçiyor.
 
Sosyal demokrat düşüncenin sunduğu imkânları görmek ve toplumu sosyal demokrasi fikriyle buluşturmak, ülke sorunlarının çözümünde en makul yol olarak önümüzde duruyor.