GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
22 Haziran 2012 Cuma

Erkeklerin gölgesinde siyaset

Hazır CHP’de kadın kolları seçimleri yapılıyorken, kadınların siyasal yaşama getirdiklerine dair bir yazı kaleme alayım dedim. Demez olaydım. Konuya eğilince gördüm ki, erkekler izin vermediğinden kadınlar siyasal yaşama bir şey getiremiyorlar. Durum gerçekten trajikomikti. Bunun üzerine, bari gördüklerimi yazayım dedim.
 
Kadın kolları seçimlerinde ilk dikkatimi çeken, başkan adayı kadınlar dışında ortalıkta dolaşan adların hepsinin erkek adları olmasıydı.
Konuşulanlara bakılırsa, listeleri yapanlar da, seçimleri yönlendirenler de erkeklerdi. Kazanan ve kaybeden listeler, kadınların değil erkeklerin adlarıyla anılıyordu.
Eş, kardeş, akraba kaynaklı siyasal nüfuz nedeniyle delege olan veya yönetimlere seçilen kadınlar geldi aklıma. Ve bu durumu içlerine sindiren kadınların, ‘o küçük dağları ben yarattım’ havası…
Daha sonra, il kongresinde kadın kontenjanlarını, listelerde yer açamadıkları erkeklerin eşlerine, yakınlarına tahsis eden siyaset patronlarını hatırladım.
Son olarak, Aziz Kocaoğlu’nun avukatını kadın kollarının başına geçirme kararını da okuyunca; “gel de yazma!” moduna girdim.
Demek ki, CHP’yi yönetenler, kadınların siyasete katılmasından bunu anlıyordu.
Öyle bir laçkalık ki, bir ucu dar gurupçuluk, öbür ucu nepotizm. (Akraba ve yakınları kayırma.)
 
Tansu Çiller’den beri kadın siyasetçileri izliyorum; siyasette öne çıkan kadınlar tıpkı erkekler gibi siyaset yapıyorlar, aynı siyaset yalanlarını söylüyorlar. Bu durumu şöyle açıklamak da mümkün, erkekler kadınlara siyaset yaptırıyor. Yaptığım gözlem böyle. Kadın duyarlılığının varlığına siyasal yaşamda hiç tanık olmadım.
İlk olarak, Tansu Çiller’in siyaset yaparken kadın duyarlılığından ne kadar yoksun olduğunu fark edince kadın siyasetçileri daha dikkatli izlemeye başlamıştım. Hepsinin ortak özellikleri, erkekler gibi düşünmeleri ve davranmalarıydı.
 
Muktedir kadının bütün enerjisini yönlendirerek elde ettiği iktidar, Freudian bir yaklaşımla, libidosunun süblimasyonu olarak anlaşılabilir. Ne ki, bu yüceliş sırasında, cinsel erk yerini siyasal erke bırakıyor.
Bu enerji transferine bağlı olarak meydana gelen cinselliğin yitimi sonucu, kadın duyarlılığı da yerini erkek hoyratlığına bırakıyor olmalı.
Aksi halde, güncel siyasetin acımasızlığı ve zulmüne bir kadının ortak olmasını ne anlamak ne de açıklamak mümkündür.
 
Erkeklerin kadınları siyasette de yönetmesine gelince; erkeklerin bu kadar kötü niyetli olduğunu göre göre siyasete katılan kadınlar da en az erkekler kadar bu durumdan sorumludur.
Siyasete katılmalarının gerekçesi olarak kadınlar şu görüşleri ileri sürüyorlar; Kadın erkek eşitliğini sağlamak için birlikte mücadele etmek gerekir... Veya, erkeklerin iktidarını sınırlamak, kadın lehine gelişme sağlamak lazım…
Bence, mevcut koşullarda, kadınların siyasete katılmalarını makul gösteren her türlü görüş sorunludur.
O meşum dolaşımın dışına çıkmak ve o günaha ortak olmamak, hiç kuşku yok, alınacak en doğru tutumdur.
Bir an düşünün, bütün kadınlar siyasetten çekilse, muhalefetiyle iktidarıyla erkekleri yaptıkları her türlü haksızlık, adaletsizlik ve zulüm ile baş başa bıraksalar, erkekler bunun altından nasıl kalkar? İnanın, kimse bunun altından kalkamaz
Böyle bir eylem gerçek olamayacak kadar güzeldir. Güzel ama imkansız.
 
Kadınlar, erkeklerin isteği üzerine siyasete renk katan unsur olarak siyasete katılıyorlar ve siyasette erkek dilini kullanıyorlar.
Siyasete bu şekilde katıldıkları sürece, kadınların siyasette varlığından söz etmenin bir anlamı yoktur.