GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
28 Kasım 2011 Pazartesi

Budalalığın statükodan ileri demokrasiye kadar yolu var!

Düşünceyi, statüko ile demokrasi arasına sıkıştırıp teslim almayı amaçlayan kolaycılığa teşne tutumlara başından beri karşı çıkıyorum.
On yıldır ülkeyi kuşatmakta olan yeni anlayış, ileri demokrasi oyununu ısrarla sürdürüyor; yemeyenleri de statükocu ilan ediyor.
İleri demokrasi, özgürlükler ve insan hakları adına ülkeyi cami avlusuna çevirmek ise; demokratların yolu açık olsun! Ben demokrat falan değilim.
Kürt milliyetçiliği, Kürdistan hayallerini adım adım gerçekleştirirken, gözümüze sokulan bu gerçeği inkar ediyorsa, suları bulandırmalarına neden destek olayım?
 
Tarihle yüzleşmek, tarihe not düşmek falan çok gösterişli sözlerdir fakat bu gibi gösterişli kelamların tam olarak ne anlama geldiği üzerinde biraz kafa yormak gerekir.
Her şeyden önce, tarih yapan insanlık özgür olamaz. Tarih dediğiniz, insanlığın muktedirler tarafından nasıl kandırıldığının ve teslim alındığının hikayesidir.
Bir padişahın önünde bütün cihan nasıl diz çöker? Bir padişahın tebaası olmak ne demektir?  Bunlarla övünen, bunları içine sindiren insanlığın tarihle yüzleşecek yüzü mü olur!
Önünde diz çöktüğümüz efendilerin gönüllü ve muktedir kölelerine hükmederken insanlığın başına açılan işlerdir bizim tarih bilincimizi oluşturan;
Hadi buyurun, tarihinizle yüzleşin de tarihin neden ibaret olduğunu görün!
Belki bir nebze, sosyal mücadeleler tarihi, kölelikten kurtuluş mücadelemizden söz eder, ama o da halkların yenilgilerinin tarihidir.
Beş bin yıllık kölelik mücadelesinde yenik düşmüş insanlığı konuşacaksak, gelin konuşalım!
Mülkiyet toplumları insanı hiçbir zaman özgürleştirmedi. Uygarlık altında inim inim inleyen insanlık, iki büklüm, efendilerine biatın tarihini yazdı.
 
Hangi devlet kurulurken kan dökülmemiş, acılar çekilmemiş ki, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken kan dökülmemiş olsun!
Dersimi sorgulayanların, Türkler arasında İslamiyetin yayılma sürecinde yaşananları konuşmaya cesareti var mı?
Yavuz Sultan Selim’in dokunulmazlığı mı var ki, Anadolu’da Sünniliğin nasıl yayıldığı konuşulmaz!
Tarihle yüzleşmek çifte standartla olmaz. Top yekun tarihle yüzleşmedikçe, tarihi orasından burasından çekiştirerek yüzleşir gibi yaparak hiçbir yere varamayız.
Devlet, iktidar, mülkiyet üçgeni her zaman zulüm üretti. İnsanlık tarihi, zulmün özel tarihi gibidir. İnsan bunu neden arzu eder, konuşmak lazım.  
Dibinizdeki zulmü görmezden gelerek, bütün zamanlarda yapılmış zulmü görmezden gelerek salt Dersim’i konuşmak, sadece vicdanları rahatlatıp yeni zalimlerin önünü açmaya yarar.
 
İnsan hakları ve demokrasi açısından durumumuz her zaman kötüydü, şimdi daha kötü. Çünkü, iktidardakilerin gerek özgürlüklere gerekse insan haklarına bakışı yamuk.
Temel insan haklarının ne olduğunu bir kere daha anımsatmak gerektiğini düşünüyorum:
İnsanın değerini ve insana özgü olanakları kişilerde koruma talepleri, temel insan haklarını oluşturur. Düşünce tarihi boyunca ağır bedeller ödeyerek bilincine varılmış ve ortaya çıkmış haklardır bunlar. İnsan hakları iki ana gurupta toplanabilir:
Birinci gurup; Doğrudan doğruya insanın olanaklarını gerçekleştirmesiyle ilgili haklardır ki, bir devlet tarafından verilemeyecek, ancak saygı gösterilecek (veya çiğnenebilecek) hakları kapsar. Örneğin, hiç kimsenin köle durumunda tutulmaması, hiç kimseye insanlık dışı muamele yapılmaması, keyfi olarak cezalandırılmaması ve tutuklanmaması gibi.. Temel özgürlükler, bu tür kişi haklarının yasal güvenceleridir.
İkinci gurup insan hakları, kişinin olanaklarını korumanın genel olarak ön koşullarına ilişkin istemleri kapsar. (Sağlık, eğitim, çalışma hakları gibi..)
Kişi hakları olan bu temel insan hakları kavramsal açıklığa kavuşturulmaksızın getirilen “gurup hakları” fikri, bulanık bir kavramdır ve istismara açıktır.
Temel insan haklarından olan kişi haklarının yerine gurup haklarını temel insan hakkı sayarak geçirdiğiniz zaman, insan haklarını bir anlamda ihlal etmiş olursunuz.
 
İnsan hakları katalogunu ters yüz etmiş bir anlayışın ileri demokrasi iddiası komik bile olamıyor. Demokrasi, oluşturucu birimin yurttaş olduğu devlette kamusal olanı yönetme biçimi iken, gurup haklarına dayandırıldığında ortaya yurttaşsız demokrasi çıkıyor. Ülkenin gittiği istikamette bizi bekleyen, yurttaşsız demokrasidir. Yani, bir tür despotizm.
 
Türkiye belki de bir yol ayrımının eşiğinde. Bu ahvalde benim tarafım; tolerans fikrini benimsemiş laik Türkiye Cumhuriyeti ve kişi hakları olarak anlaşılan insan haklarına dayalı devletin demokratik yönetimidir.