GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
14 Kasım 2011 Pazartesi

Bu yüzyılın büyük yalanı; DEMOKRASİ

Avrupa, “mümkün olan en iyi hayat” der, insanlığa sunduğu batılı yaşam tarzı için. “Mümkün olan en iyi hayat” aynı zamanda, “çağdaş uygarlık düzeyi” ola gelmiştir.
Kaynakları Antik döneme dayandırılan demokrasi, insanlığın üzerinde mutabık olduğu en ideal yönetim biçimi olarak, mümkün olan en iyi hayatı ve çağdaş uygarlık düzeyini
mümkün kılar. Oyun böyle kurulmuştur.
 
18. ve 19. yüzyılda sosyal mücadeleler sonucu insan haklarının öne çıkışı, “çağdaş demokrasi” fikrini batı uygarlığına getirdi.
Bugün çağdaş uygarlık düzeyini belirleyen faktörlerin başında yer alan demokrasi ve insan hakları, adeta üretim ve teknolojinin önüne geçti. Üretim ilişkilerinin belirleyici rolü sanki geri plana itildi. Ya da toplumsal değişimi böyle algılamamız isteniyor.
 
Yeryüzüne egemen olan muktedirler, insan hakları ve demokrasiye gerçekten önem veriyorlar mı?
Eskiden toplumsal gelişmeyi kendine uyduran kapitalistler, şimdi neden toplumsal gelişmeye ayak uydurma telaşındalar?
Aslında, demokrasi ve insan haklarının, iktidar zümrelerinin umurunda olmadığını bilen biliyor. Ama asıl bilmesi gerekenler -halklar- pek farkında değiller bu gerçeğin.
 
İktidarlar toplumlara neyi vermek istemiyorlarsa, onu meşrulaştırıp kamusal alanda devlet denetimine sokuyorlar. Bir kere yasallaşan hak devletin kontrolüne girdi mi, artık toplum o haktan ancak iktidardakilerin izin verdiği ölçüde yararlanabileceği için, halkın ölçüyü kaçırıp efendilerini rahatsız etmesi mümkün olmuyor.
Görmek lazım, tek kutuplu dünya, hak aramayan toplumlar demokrasisi kurmuştur. Meydanlara çıkarak hak arayanlar azınlıkta kaldılar ve her eylemde insan haysiyeti ayaklar altına alınarak eşek sudan gelinceye kadar dayak atılmaktadır eylemcilere. Grev tamamen etkisizleştirilmiştir. Toplu sözleşme düzeni ha keza. İşsizlik en yüksek düzeyde. Gençlik başkaldırıyor. Basın tekelleri halkın haber alma özgürlüğünü sınırlıyor. Sosyal güvenlik harcamaları yük gibi görülüyor.
Ve buna ileri demokrasi deniyor.
 
İnsan haklarını etkisizleştirmek ve insan haklarının peşine düşenlerin önünü kesmek için gurup hakları öne sürülmek suretiyle toplumun aklı karıştırıldı.
İnsan olmanın gereği sahip olunması gereken sosyal haklar yerine din guruplarının ve etnisite guruplarının haklarını koyarak oyalıyorlar insanları.
Sefalet ücretleriyle çalışan insanlar, en kötü koşullarda çalıştırılan işçiler, topraksız köylüler, sefalet koşullarını değiştirmek için mücadele etmek yerine, dini veya etnik aidiyetlerinin boş hayalleri peşinde koşturuluyorlar.
 
Yeni dünya düzeninde insanlar daha itaatkar, daha munis, daha edilgen ve daha yoksul. Bunu demokratik yönetimlerle sağlıyorlar. Böyle demokrasiyi hangi iktidar sevmez!
İnsanlar demokrasi baskısı altındalar. Toplumlar demokrasiye koşullandırıldılar.
A priori, demokrasi mutlaka iyidir, demokrat olmak mutlaka gereklidir…
Demokrasinin gerçekte ne getirdiğini kimse görmek istemiyor. Görenin de söylemeye cesareti yok. Efendilerimiz demokrasiden zırh edindiler kendilerine.
 
İktidar zümreleri demokrasiyi benimsedilerse, bunun insanlığın hayrına olma ihtimali bence yok.
Demokrasi ve insan haklarını bolca telaffuz ederek toplumların mücadele azmini kıran muktedirler, insanca yaşama olanaklarını ellerinden aldıkları toplumları, kışkırtılmış dindarlık ve mikro milliyetçilikle oyalıyorlar.
Demokrasiye kazandırılan bu yeni içerik, insanlığın demokrasiden beklentileriyle ne derece örtüşüyor, sorgulamak lazım.
 
Geçen yüzyılın sonunda veya bu yüzyılın başında, iktidar zümrelerinin söylediği büyük yalandır, demokrasi.
Muktedirlerin demokrasi oyunu, oyun masumiyetine aykırı ve çok sevimsiz.
“Halk demokrasisi” üzerinde kafa yormak lazım.