GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
10 Kasım 2011 Perşembe

Bu bayram da böyle geçti...

Bayramların eski tadı kalmadı, diyenler haklı. Bayramlar da paramparça…
Arzumuz ve tercihimiz bayramda tatil yapmaktan ibaret ise, bunun doğal sonucu olmalı, bayramların bayramdan başka her şeye benzer hale gelmesi.
 
Bayramlarımızın tadı kaçtı;
Çünkü, ulusal bayramları, törene katılan devlet erkanı ve resmi geçit yapan bir avuç insanın sorumluluğuna terk ederek tatilin tadını çıkarmayı marifet sayıyoruz.
Çünkü, dini bayramlara uzun tatil muamelesi yapıyoruz.
Usulen yapılan bayramlaşmalar, bayram ziyaretleri ve kurban kesme telaşı falan bir miktar bayram havası estirse de, “yaşasın tatil” modu baskın.
Nicedir bayramlarda bizleri mutlandıran bayram değil, tatil sevinci…
 
Neden bayramlarımızı tatil niyetine kutlar hale geldik?
Çünkü, ülkeyi yöneten bir avuç siyasetçi, bürokrat ve asker böyle olsun istedi. Ulusal veya dini, bütün bayramların içi boşaltıldı.
Laiklere iyi gelen ulusal bayramlar… Müslümanlara iyi gelen dini bayramlar… Ya da herkese iyi gelen bayram tatilleri… Bu tablodan toplumsal uzlaşma çıkmadı.
Toplumu ayrıştıran sekter anlayış, sonunda uzlaşma koşullarını yok etti. Artık uzlaşmaz çelişkileri ve toplumsal çatışmayı konuşuyoruz.
Müslümanların inançlarını siyasallaştıran anlayış ile Cumhuriyet’i halk ile buluşturmak yerine Ankara’ya hapseden anlayış hesaplaşıyor.
Ve maalesef iki yanlış bir doğru etmiyor. Her iki cenah da aynı yanlışı paylaşıyor; İktidarlarını sürdürmek için halkın üzerinde tahakküm kuruyorlar.
Sözde her şey halk için yapılıyor. Ama gerçek öyle değil, yapılan her şey halka rağmen.
Bir adaletsiz yönetimin yerini bir başka adaletsiz yönetim alıyor. Olan halka oluyor.
 
Bayramlarımızın bayram gibi kutlandığı günler çok gerilerde kaldı. Babalarımızın, dedelerimizin kutladığı bayramları onlarla birlikte geçmişe terk ettik. Ve yerine, çatışmadan başka bir şey koyamadık.
Türkiye Cumhuriyeti, Ramazan Bayramı ile Cumhuriyet Bayramını birlikte kutlayanların Cumhuriyet’i olarak kuruldu. Fakat değerini bilemedik. Bu büyük uzlaşmayı anlayamadık.
Şimdi, “bu Cumhuriyet ya sizin ya bizim” noktasında, her iki cenah birbirine kin kusuyor. Böyle giderse, Cumhuriyet’in kimseye yar olmayacağını anlamak zor geliyor.
 
Bayramların bizi ortak ideallerimizde birlik ve dayanışma ruhuyla buluşturduğu günler muhtemelen geri gelmeyecek. Çünkü, ortak ideallerimiz ve birliğimiz kalmadı.
İslam ideolojisi tepelerinde “Demokles’in Kılıcı” gibi asılı dururken, Cumhuriyet yanlısı yurttaşlar için Kurban bayramı artık bayram mıdır, tehdit midir, bilemiyorum.
İslamcıların, Cumhuriyet Bayramını islam ideolojisine karşı bir tür tehdit olarak algıladıkları kimsenin meçhulü değil.
Kürt milliyetçiliği muhtemelen her iki bayramla da barışık değil.
 
İki hafta içinde; Cumhuriyet Bayramını kutladık, Kurban Bayramını kutladık, 10 Kasım’da Atatürk’ü anıyoruz. Ve biliyoruz ki, bu günlerin hiçbirinde ulusça kenetlenmedik. Van depreminde bile kenetlenmeyi beceremedik.
Ülkede husumet, tahammülsüzlük ve sevgisizlik hüküm sürüyor. Tasada ve kıvançta, eskiden olduğu gibi birlikte değiliz.
Bu topraklarda birlikte yaşamak arzumuz tükenirken bayramlarımız da formelleşiyor.
 
Artık bayramlarda, ülkemde esen ayrılık rüzgarları düşüyor aklıma, hüzünleniyorum.
Biliyorum ki, bayram tadında bayramlarımız yok artık.
Nice bayramlara demek istiyorum… Olmuyor, boğazımda bir şeyler düğümleniyor.