GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
17 Ağustos 2023 Perşembe

Bir 'İzmir Baba' daha gelir mi?

Tanrı...

Çok sevdiği kullarının biyografisini...

Bizzat yazıyor(!) galiba...

Bu öykünün...

İzmir Karşıyaka sevdalısı kahramanı...

Bir “7 Ağustos Pazartesi” günü dünyaya geldi...

Bir “15 Ağustos Pazar” günü ise sevenlerine veda etti...

Araya...

Ömürlük dostları ile bu kadim kente ayırdığı...

Dolu dolu bir “71 yıl” sığdırdı...

Nasıl da sevmiş hepimizi!

Nasıl da sevdirmiş kendisini...

***

Hayatının çok önemli bölümü...

“İyilik yapmak” ile geçti...

Hastasına ilaç bulamayanlar...

Evladına iş arayanlar...

Mahallesinde çöpleri toplanmayanlar...

Suyu akmayanlar...

Burs arayan öğrenciler...

Kesin sonuç alacaklarına inandıkları için…

Dertlerine çözüm bulacak kurum ve kuruluşlardan önce...

O’nu arıyorlardı...

Bu arada...

Birbirinden ilginç isteklerle karşılaşıyordu:

“Bizim oğlanın sünneti var; kirvesi olur musun?”

Ya da...

“Bunalımdayım, konuşacak kimsem yok... Derdimi dinler misin; n’olur!”

Fıtratı nedeniyle...

Kendisinden yardım isteyen kimseyi geri çevirmedi...

Herkese “yetişme”ye çalıştı...

Hatta...

Arayanların bir kısmı O’nun adını bile bilmiyordu...

Bu nedenle…

Söze…

“İzmir Baba, nasılsın?” diyerek söze başlıyorlardı...

***

Pandeminin yeni yeni insanlığı korkutmaya başladığı günlerdi...

Yine telefonu çaldı...

Bir kadındı arayan...

“İzmir Baba ile mi görüşüyorum?” diye sormuştu...

O da...

“Buyurun, benim...” diye karşılık verdi...

(Burada bir nefes alın...)

Karşısındaki ses...

İzmir Genelevi’nde çalışan kadınlar adına aradığını söyledi...

Sonra hiç susmadı:

“Siz bu şehirde herkesin derdine koşuyormuşsunuz; öyle duyduk... Bizim bir sıkıntımız var... Yardımcı olur musunuz?”

Şaşırmıştı; İzmir Baba...

“Yapabileceğim bir şeyse elbette...” dedi...

Telefonun öbür ucundaki kadın...

Korona başladığından beri...

Alınan önlemler nedeniyle çok zor durumda kaldıklarını...

Sağlık güvenliği nedeniyle…

Kapıların kapandığını…

Barınacak yer bulamadıklarını...

Tüm genelev çalışanlarının...

Sersefil (çok yoksul durumda kalmak...) durumda olduğunu...

Gözyaşları arasında bi’solukta anlattı...

Kadını dikkatle dinledi İzmir Baba...

Ve...

Rahatlatan ses tonuyla söz verdi:

“Merak etmeyin, halledeceğim bu sorunu...”

***

İzmir Baba...

O tarihte...

Kimilerinin sırtını döndüğü böylesi “vahim” olayı...

İzmir’i yönetenlere...

Hayırsevenlere...

Tek tek anlattı; “Biz İzmir’iz; istersek yaparız” dedi...

Nitekim...

Bu kadim kenti yönetenler de devreye girdi...

Evi olmayan...

Ya da çalışamadığı için kirasını ödeyemediği için...

Kapı dışarı edilen genelev kadınlarının...

Geçici olarak başlarını sokacakları yer bulmalarını sağladı...

İzmir Genelevi’nde çalışan kadınlar...

Aylarca...

Şükranlarını ilettiler hep İzmir Baba’ya...

***

Bitiriyoruz...

Yukarıdaki yaşanmış olay...

Belki çok sıradışı bir “iyilik örneği” olsa da...

Nam-ı diğer “İzmir Baba” Sancar Maruflu...

Binlerce kişiye elini uzattı…

On binlerin derdine derman oldu; hayır-dua aldı…

Hatta...

Eşrefpaşa Hastanesi’nde tedavi görürken bile...

Hiç susmuyordu telefonu...

Canıyla uğraşırken...

Yardıma muhtaç herkese hastane yatağından destek verdi...

Bunların çoğunu...

Özellikle de...

İzmir Genelevi’nde çalışan kadınlara bayram sevinci yaşatan desteğini...

Büyük olasılıkla...

Sizler de ilk kez öğreniyorsunuz...

Çünkü...

Yaptığı iyiliklerin bi’tanesinin bile...

Haber olmasına izin vermedi...

İşte...

Bu aydınlık şehirden böylesi “ışık saçan” bir Sancar Maruflu geçti...

Adı ise...

Hep bu topraklarda anılacak...

Işıklarda uyusun...

Arkadaşım; dostum...

Nokta...

HAMİŞ 1: Az önce bi’solukta okuduğunuzu hissettiğim “Pandemi’de İzmir Genelevi’nin Çığlığı” bölümünü, genç meslektaşım Dr. Uğur Oral’ın usta kalemine çok yakışan eseri “İzmir Baba / Sancar Maruflu” kitabındandır… Kalemine sağlık Uğur…

HAMİŞ 2: Sancar’la, 70’li yılların ilk çeyreği gibiydi tanıştığımızda… İzmir Fuarı’nda ve tam de yemek yerken… Ada Gazinosu’ndan sola girilince Piyale'nin “makarna pavyonu” vardı, dudakları yakan sıcak makarna ile bira ve meşrubat satılırdı… Gazino kulislerde işim bitmiş; gazeteye döneceğim… “Makarna sever misin? Bak, buradaki makarnayı evde bile yiyemezsin” demişti… İkimiz de çok gençtik… Fuar’daki “Makarna Ziyafeti”, 50 yıllık bir dostluğun ilk basamağı olmuştu… O’nu, bütün İzmir özlüyor…

Sonsöz: “Her canlının ölümü tadacağını ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim… Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim… Olur ya, kalp durur; akıl unutur… Ben dostlarımı ruhumla severim… O ne durur, ne de unutur… / Hz. Mevlana…”