GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
26 Mayıs 2023 Cuma

Bardağın Yarısı Mevzusu

Basit ama oldukça da yaygın bir görüşe göre, yarı hacmine kadar sıvıyla doldurulmuş bardağı ifade ediş biçiminizden yapılan karakter testi sizi iki bilinmeyenli basit bir denklemin bir tarafına atar. Ortada ayan beyan duran bu realitenin nasıl görüldüğü kişiyi olayların genellikle kötü veya iyi şekilde gelişeceğine inanmak genellikle bir mizaç meselesi ise de sürekli kötümser/iyimser bir bakış kişileri anlamsız bir tembelliğe ya da eylemsizliğe de itebilir.


Marksist edebiyat eleştirmeni Terry Eagleton, bardağın yarısını boş gördüğü yetmiyormuş gibi diğer yarısının da tadı berbat bir şeyle dolu olduğundan neredeyse emin biri olarak yazdığı İyimser Olmayan Umut isimli kitabında umudun, iyimserlik, inanç ve arzuyla ilişkisini inceler ve banal bir iyimserlikten öte gerçeklikten kopuk olmayan ancak istenen şeye ulaşmak için sarf edilmesi gereken çabayı içeren umuttan yana tavır koyar.

Üstelik Platon ve Aristo'dan beri üzerine düşünülmüş bu konunun, gelecek kaygısının bu kadar yoğun hissedildiği bir çağda yeterince konuşulmadığını da ekler Eagleton. Teknolojik gelişmelerin büyük bir hızla günlük hayatlarımıza dahil olmasına karşın yoksulluğun, gelir adaletsizliğinin, göç sorunlarının zirve yaptığı bu dönemde insanlığın ileriye doğru gittiğini düşünmek mümkün değil. Çağın mutluluk ve guzellik takıntısına benzer şekilde sürekli olumlu düşünme gerekliliği baskısı da yoğun bir şekilde hissettiriliyor. Fakat içinde mücadeleyi içermeyen boş bir bekleyiş gelecek fetişizminden öteye de geçemiyor.

İşlerin istediğimiz gibi gitmediği, hayal kırıklıklarıyla dolu günlerde geleceğe iyimser bakabilmek kimi zaman imkansız olabilir. Üstelik kişisel hayatlarımızın ötesinde içinde bulunduğumuz topluma ilişkin duyulan kaygılar kişisel çabalarla aşılamayacak kadar bunaltıcı olabilir. Yine kitaptan bir alıntıyla devam edeyim: "Örneğin, monarşinin devrilmesini umut etmek demek, bunu sadece arzulamak değil, aynı zamanda bunun erişilebilir olduğuna inanmak, bunu iyi bir şey olarak değerlendirmek, gerçekleşeceğine güvenmek, akla yatkın bir bekleyiş hissiyle ve muhtemelen bu yönde bir güvenle o günün gelmesini beklemek demektir."

Beklerken de boş durmamak gerekir tabii. Tarih boyunca politik düşüncenin ve eylemin belirleyici bir unsuru olarak, umut insanları harekete geçirme ve değişim arayışına yönlendirme potansiyeline sahiptir. Ancak umut, tek başına yeterli değildir. Onu gerçekleştirmek için direniş gereklidir. Politik düzlemde, direniş toplumun haksızlık, baskı veya adaletsizliklere karşı başkaldırısını ifade eder. Mesela Fransız düşünür Alain Badiou sabır ve dirençle ilişkilendirdiği umudu bir azim ve inat ilkesi diye nitelendirir. Marksist düşünür Ernst Blosh da edimsel umudu ele alır;  umut salt bir gelecek beklentisi değil geleceğin inşasında aktif bir güçtür.

Bana göre şiir de umutla ve direnişle doludur ve hayatı peşinden sürükler. Umut ve direnişin en güzel şairlerinden Ahmet Arif'in dediği gibi;

Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile

Biz yanının sonunu yine kitabımızın girişindeki alıntıyla yapalım.

"Bizler iyimser değiliz; herkesin gönlünü kaptırabileceği hoş bir dünya vizyonu sunmuyoruz. Sadece, her neredeysek orada yoksullar için adaletten yana getirilmesi gereken küçük bir ödevimiz var. Herbert McCabe"
İşte bu yüzden adalet bekleyen herkes için yapmamız gereken ödevi ihmal etmemek gerekir: Oy verelim, sandıkları aman ihmal etmeyelim.