GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
5 Haziran 2016 Pazar

Barbaros'un Oyukları...

Değil bu hafta sonunun, son zamanların en keyifli saatlerini Barbaros Köyünde geçirdim… 102 yaşındaki Barbaros Köyü’nün, kaybolmaya yüz tutan tarımsal, kültürel ve geleneksel değerleri canlandırmayı hedefleyerek hazırladığı Türkiye’nin ilk Tematik Festivali Oyuk (Korkuluk) Festivali çerçevesinde düzenlenen Yemek Yarışması için gitmiştim, Barbaros’a… Emîn olun  bu hafta sonu Barbaros’a gidemeyenler çok şey kaçırdılar. Oyuk Festivali, Türkiye’de ilk kez gerçekleştirildi… “Oyuk” ne demek? Oyuk’un anlamı bir şeyin yapılmasını önlemek için yıldırma gösterisi, yani bostan korkuluğu… Festival’de yüzlerce “oyuk” içinde çok enteresanları vardı…  “Kınalı gelin korkuluğu”,  “Yakası karanfilli damat korkuluğu”, “Harmandalı oynayan korkuluk” , “Kuyudan su çeken korkuluk”, “Çocuk Gelin Korkuluğu” “Fidancı korkuluk” , “Aşçı Korkuluk”,  “Dam loğlayan korkuluk”  “Sergici korkuluğu” … Bostan korkuluğundan geçilmeyen bir ülkede gerçek sanat eseriydi her biri…

Oyuk Festivali Komite Başkanı Demet Küçükkayalar ile ayaküstü konuştuk…  “Gülümseyin Barbaros’tasınız” sloganıyla yola çıktıklarını söyledi … “Festivalin hazırlığı ve takibi için, 18 – 75 yaş aralığında tamamı köylülerden oluşan bir komite oluşturan Barbaroslular, A’dan Z’ye tüm hazırlıkları bizzat kendileri yürüttüler. Bunun için her gün Barbaros Kütüphanesi’nde buluşan köylü kadınlar, günün 8 saati korkuluk yaptı” dedi.

Korkuluk ya da yerel adıyla “Oyuk” yapmak, unutulmaya yüz tutmuş geleneklerimizi, toprağımızı, el becerilerimizi hatırlamak demek… Barbaros’ta dağıtılan Festival Gazetesi’ni hazırlayan Sinan Keskin’in tanımı ile, “Yazın, sıcaktan dışarıya çıkmak istemez, saatin akşam beş olmasını beklersiniz denize  kaçmak için. Yanınıza bir karpuz, yarım kilo da keçi peyniri almayı unutmadan… Kışın, dışarıda yağan yağmurun sesini dinlerken, zeytin odunu ile yanan fırınlı sobada pişen çalkamanın kokusunu içinize çektiğinizde, bütün gün avda koşarken ya da mantar ararken hissettiğiniz yorgunluğu bir nefeste atıverirsiniz. İşte, Urla’nın şirin ve yaşanası köyü Barbaros…”

Gazetede güzel yazılar var…  En ilgincini masal tadında Aşkın Yaka yazmış… Bazı bölümlerini aldım…

Barbaros Köyünde yıllardır tarım yapılmamaktadır. Tarlaların büyük bir kısmı boştur. Sahipleri gelecek de ürün ekecek diye bekleyen korkuluklar düşman oldukları kuşlar ve domuzlarla adeta dost olmuştur. Bu durumdan çok rahatsız oldukları için beklemeye tahammülleri kalmamıştır. Sonunda hep birlikte köye gitmeye karar verirler. Bazısının elinde bir fidan bazısında ise bir tutam lavanta vardır. Amaçları köylülere ve ziyaretçilere şirin görünerek boş tarlaları hatırlatmak ve onları üretime çağırmaktır.

Köye vardıklarında kötü bir sürprizle karşılaşırlar. Birçoğunun sahibi ölmüş, bazıları da değişmiştir. Sağ olanların da tarımla ilgisi kalmamıştır. Gençler, miras yolu ile küçülen tarım arazilerinin artık ekonomik olmadığını gerekçe göstererek kente göçmüş ve başka iş alanlarına yönelmiştir. Köy artık eskisi gibi değildir.

Korkuluklar boş tarlalar kadar, köyün yeni haline de üzülürler. Çünkü sorun sadece ekilmeyen tarlalar değildir. Köyü özgün kılan tüm değerler unutulmaya başlanmıştır. Gelenekler ve kültürel değerler hızla kaybolmaktadır. Korkuluklar durumun vahametini görünce bu işi tek başlarına yapamayacaklarını anlarlar. Duyarlı buldukları bir grup insanla işbirliği yapmaya karar verirler ve anlaşırlar. Köyün yok olan değerlerini korumak ve yeniden canlandırmak konusunda ilk yapılması gereken iş farkındalık yaratmaktır. Bu amaçla insanlar tarafından ortaya atılan bir festival düzenleme fikri tüm korkuluklar tarafından da benimsenir ve hazırlıklar başlar. Festival boyunca her unutulan değer bir ya da birkaç korkuluk tarafından canlandırılacaktır…

***

Gülhan Kara arkadaşım davet etti, ne iyi etmiş de yemek yarışmasını düzenlemiş. Yarışan yemekleri yapan Barbaros’un içi güzel kendi güzel kadınları… TV’lerdeki sözde aşçı kadınların yaptığı uyduruk yemeklere benzemiyordu  hiçbiri… Hepsi gerçek gıda..

Barbaros Köyü'ndeki Oyuk Festivalinde şimdiye kadar katıldığım festivallerden farklı birçok şey vardı bunlardan biri de "Çatkapı" fikri!

Köydeki bazı evlerin kapısında "çatkapı" tabelası ve bir de yemek menüsü asılıydı. Barbaroslular "Yöresel yemekler " hazırlamışlar. Ziyaretçiler istedikleri çat kapı ya gidip önünde oturup karınlarını bu lezzet küpü yemeklerle doyurup, köy sakinleri ile sohbet ediyorlardı.

Hem komiteye hem de Barbaroslulara bazı fikirler verdim.  Ben bu işlerde “tam gönüllü” olduğum için, her hangi bir beklentim olmadan bu işlere destek verdiğimi insanlar da bildiği için can kulağı ile dinliyorlar… Dinlemeyenler çıkarsız iş yapamayanlar…

 ***

Yeniden köy kültürünün yaygınlaşması için önemli adımlar bunlar. Bu memlekette köy kimliği kaybettirilmiş 16 bin yerleşim var..

Köy çok önemli, köylülük çok önemli… Dedim ya çok keyifli zamanlar geçirdik, Barbaros’ta… Bu yıl kaçırdıysanız gelecek yıl kaçırmayın…

***

PS: Gerçek yemeklerin fotoğraflarını Oya Emerk hanım çekti. Ben de Instagram'a koydum @anedimatilla…