GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
8 Nisan 2024 Pazartesi

Akdeniz’in ebedi genci Halikarnas Balıkçısı!

Burası engin göklerin memleketidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyverin, uzaklaştıkça türkü gökte masmavi olur. Işık burada yalnız karanlığı aydınlatmakla kalmaz, aydınlattığı maddeyi değiştirir ve görülene bir şair rüyası hali verir. Başka yerde ölüp nur içinde yatacağına burada nur içinde yaşanır. Gece yıldızlar tek tük görülen mıymıntı şeyler değil, yıldız kalabalığına engin gece dar gelir. Sanki parıltılarıyla göğü sarsıp gürlerler. Hele ay ufuktan bir görüne koysun, evren bir peri masalına döner.

Halikarnas Balıkçısı – Nisan 1965

***

BEAP projesi için gittiğimiz Bodrum’dan çantamızda mükemmel kitaplarla döndük… Bodrum Deniz Müzesi yayınlarını fırsat buldukça bu kitapları size tanıtmaya çalışacağım.

Dün de kendisinden söz ettiğim Bodrum Deniz Müzesi Yöneticisi arkadaşım Selen Cambazoğlu ve Metin Erdoğan harika bir kitap yazmışlar. Kitabı da Balıkçı’nın manevi oğlu Şadan Gökovalı’nın aziz anısına adamışlar…

Şadan Hoca “arı” gibi çalışkandı. Kendisine takılırdık, “Ölmüş Balıkçı’ya 15 tane kitap yazdırdın” diye. Ne iyi yapmış iki yazarımız Şadan Hoca’yı ilk sayfadan anarak.

“Akdeniz’in Ebedi Genci Halikarnas Balıkçısı” hem içerik, hem de grafik ve arşiv görsellerinin seçimiyle de mükemmel olmuş. İddialı bulmayın; “Balıkçı’nın ardından bugüne kadar yapılan en iyi yayın” diyorum.

Şimdi kitaptan altını çizdiğim bazı bölümleri paylaşacağım:

İlk satırlar “Bodrum Dönüşümü” bölümünden:

1925 yılında, aylar süren zorlu bir yolculuk sonunda sürgün edildiği Bodrum’a vardığında Yokuşbaşı’ndan gördüğü ilk manzaradan nasıl etkilendiğini Mavi Sürgün adlı kitabında anlatmıştı. “Yokuşbaşı’na geldiğinde Bodrum’u göreceksin. Sanma ki, geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler. Akıllarını Bodrum’da bırakıp gittiler,” sözleri, Bodrum Belediyesi tarafından anısına yaptırılan seyir terası da o ânı yaşatmayı sürdürüyor.

Otobiyografik eseri Mavi Sürgün’de o yolculuğu ve “Hiç de adı gibi karanlık değil,” dediği Bodrum’un, kendisini nasıl Halikarnas Balıkçısı’na dönüştürdüğünü anlatırken, sadece iyi duyguların, keşiflerin ve denizin, kültüre dair bir inzivanın, çevresi ve düşüncelerine kattığı değerlerden bahseder.

Bodrum’a geldiği ilk gün kiraladığı evin denize açılan kapısından çıktığında hissettiklerini şu cümlelerle ifade eder:

“Çocukluktan beri ilk defa çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlayarak kapıya diz üstü düştüm. Şiddetle hayret ettim. İçimde hayranlık! Gönül açıklığı! Şükran! Kıyamet kopuyor. Parmaklarımı yosunlara, kumlara daldırdım. Güzel dünyanın kumlarını, deniz çakıllarını, yosunlarını, sanki inci pırlantaymışlar gibi yüzüme gözüme sürdüm, üstüme başıma avuç avuç akıttım. O deniz, o adalar güzellikte en aşırı hayalin cennet diye göz önüne getirilebileceğinden bir kat daha güzeldi. Hele o berrak gök, uzaklıklarda ne uysaldı! Denizi, asma yapraklarının fısıltısını duyuyordum. Burada ölmeyecek kadar kuru ekmek ve suyla yaşamak mutluluğunu özlüyordum. Diz üstü düşmek, bir çeşit fırlamak, havalanmaktır. Babıali yokuşunun boyunduruğuna vurulmuş olan Cevat, boş bir kalıp olarak yerde yığıla dururken, onun ortasında —içinde sanki bir milyar kuş, sevinçle cıvıldaşarak irkilip, dikilmeye koyuluyordu. Yerde bir kalıp kalıyordu. Onun içinden başka bir insan kalkıyordu. Yıllarca İsviçre’de yapılan Longines ya da Omega marka sağlam saatlere ve gündoğumu ve batımıyla ölçülen zamana göre Üsküdar’dan altı ay önce ayrılmıştım. Oysaki yalan! Yerden kalkan Balıkçı, Üsküdar’dan binlerce yıl önce ayrılmıştı! Üsküdar çarşısından omuzları çökük olarak geçen adamdan, ta o kadar uzaktı ki. Oydu, ama tepeden tırnağa yepyeni…”

***

Kitapta “Balıkçı’nın edebiyattaki yeri” bölümü de sanatçımızın hakkını teslim ediyordu:

Nâzım Hikmet’in “Şakir büyük şairdir. Hiçbirimiz onun ayarındaki lirik anlayışla şair olamadık;” Yaşar Kemal’in ise “Bizden Nobel’e aday düşünülse, Halikarnas Balıkçısı ilk aklıma gelen ad oluyor,” diyerek altını çizeceği kadar önemlidir. Lirik ve coşkulu üslubu, dile karşı beslediği ilgisi ve yeteneği, coşkun kişiliğiyle birleştikçe ürettiği kelimeler ve geliştirdiği gramer özellikleriyle ortaya özgün bir yazar çıkar.

Bunu şöyle açıklar: “Ey okuyucum, bunları yazarken kendimi tutuyorum, yoksa duygu şiddetiyle kendimi kapıp koyversem, yapmak zorunda kalacağım aşırı davranışlar dolayısıyla Türkçemizi de gramerimizi de kemikleri yerlerine gelsin diye götürüp hastaneye yatırmalı”.

Özellikle deniz romanlarıyla Türk edebiyatına farklı bir ses getiren Balıkçı, ilk Türk deniz romanı sayılabilecek Turgut Reis’ten sonra, Uluç Reis’i yazdı ve Aganta Burina Burinata, Ötelerin Çocukları, Deniz Gurbetçileri ve Bulamaç’ta da denizi, denizciliği ve deniz insanlarını anlattı.

On dört yaşındaki ilk makaleden, seksen üç yaşındaki vefatına kadar çeşitli dergi ve gazetelerde sayısız yazısı, on yedi kitabı ve yüzü aşkın çevirisi yayımlandı. Ölümünden sonra da çoğu manevi oğlu Prof. Dr. Şadan Gökovalı tarafından derlenen on beş eseri daha çıktı.

Başta Mavi Sürgün olmak üzere birçok deneme ve öyküsü de yabancı dillere çevrildi. Yabancı dil bilgisinin derinliği, farklı dillerde de yazabilme olanağı sağlıyordu. Ezberden okuduğu Shakespeare, Dante ve Vergilius dizeleriyle klasik batı edebiyatının sevilmesine de katkıda bulundu. Yaptığı ilk çeviri, on dört yaşında İkdam gazetesinde yayımlanmıştı.

***

Kitapta yer alan bölümler şöyle; Halikarnas Balıkçısı’nı Dünyaya Tanıtma Fikrinin Yol Haritası,  Çocukluğu ve Ailesi, Basın Ressamlığı ve Çizerliği, Bodrum Dönüşümü, Mavi Yolculuk, Balıkçı ve Edebiyat, Kitapları, Dünyada ve Yabancı Dillerde Balıkçı,  Mavi Anadolucular, Denize Dair Sözleri,  Yeşil Miras, Merhabasıyla Ünlü Halk Sanatçısı, İzmir Yılları, Hakkında Söylenenler, Bodrum Deniz Müzesi’nde Balıkçı’nın İzleri….

Selen Cambazoğlu ve Metin Erdoğan’ı yürekten tebrik ediyorum…