GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
1 Mayıs 2010 Cumartesi

Türkiye’’de işçi olmak!

Bugün 1 Mayıs’…
İşçinin, emekçinin bayramı’…’¶
Sosyoloji bilimine göre sınıfın adı,
Bana göre ise emeği, alın teri ile geçinen adamdır işçi.
Bunun sınıfsal bir karşılığı elbette vardır, ama emek en yüce değerse (ki öyledir) en yüce sınıfın adıdır işçi.
 
**
Konuya sınıfsal yaklaşıp, kafa karıştırmaya niyetim yok.
**
Türkiye’’de işçi olmak’…
Konuya iyi tarafından, yani bardağın dolu tarafından bakalım önce.
Türkiye’’de işçi olmak, Türkiye’’de işsiz olmaktan daha iyidir en azından.
İşçi olmanın zorluğu ortada’…
Ama işsiz olmanın yanında hiçbir şey değil.
Sorun sadece ekonomik değil,
İşe yaramamak var ya işe yaramamak’… Ya da ananın, babanın eline bakmak’…
Halk deyimiyle bir baltaya sap olamamak!
Genç bir adam/kadın için en büyük züldür, en büyük eziyettir bilene.  
Kimini intihara götürür, kimini hayatının baharında ağır depresyona sokar.  
Kimi seri katil, kimini gaspçı/hapçı yapar.
Yani işsiz bir genç uçurumun kenarında yaşar.
Düşmemek için tutunacak bir dal, bir iş arar.
 
Türkiye’’de işsiz olmanın en kötü yanı,
Umutsuz olmakla eşdeğer olmasıdır.
Yatırımcının önünde ağır bürokrasi, hükümetlerin yanlış ekonomi politikaları, yerel yönetimlerin basiretsiz bürokratik yapısı yeni iş alanlarını açmaya engeldir.
Dolayısıyla da işsizin iş bulma, bir baltaya sap olma umudu da her geçen gün söner.
**
İşsiz olmayı biraz anlatmaya çalıştım. Ama tam anlatabildiğimi sanmıyorum. 
Nasrettin Hoca der ki, ’‘Eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlar’’
Ben de uzun süredir eşekten düşmediğime göre,
İşsizin halini tam yansıtmam mümkün değil.
Ama Türkiye’’de işçi olmak denilince elbette söyleyecek bir çift söz de bize düşer.
Hamdolsun 10 yılı aşkın süredir Türkiye’’de işçi olmayı bizzat yaşıyorum.
Yerin 300 metre altında, maden ocağında da çalıştım, yüksek katlı bir inşaatın tepesinde de’…
Amelelik de yaptım, fikir işçiliği de’…
Peki, nedir, ne anlama gelir Türkiye’’de işçi olmak’…
Çoğu zaman sosyal güvencesiz yaşamaktır.
Böyük yöneticilerimize göre ayak takımı olmaktır.
Acaba yarın çıkarılacak mıyım? diye korkuyla, endişeyle uyumaktır.
Emeğinin karşılığını asla alamamaktır.
Patron, devlet, sendikalar’…
Önüne gelen tarafından sömürülmektir.
Mesela asgari ücretliler’…
Tespiti için koca koca adamlar günlerce toplanır.
Sonunda bir rakam bulurlar.
Sonra da üzerinden yüzde 15 sigorta, yüzde 15 gelir vergisi, binde 6 damga vergisi alırlar.
729 TL olan ücretten, 200 liradan fazla vergi’… Yani kaşıkla verip kepçeyle alırlar.
Asgari ücretlinin eline 550 TL gibi komik bir bedel geçer.
Sonra da bu ülkenin yöneticileri, kafalarını yastığa koyup, oğullarına aldıkları gemiciği görür rüyalarında.
Devlet işçisi olmak da kar etmez.
Bal gibi satarlar koca koca tesisleri’…
Eylem yapana, itiraz edene acılı biber gazlı, bol coplu bir menü sunarlar.
Belediye işçisi olmak hiç güvenli değildir zaten.
En sosyal demokratları bile taşerona teslim olur, seçim öncesi atılan nutuklar, sözler havada kalır.
 
Ne diyordu Cem Karaca, tamirci çırağında’…
İşçisin sen işçi kal!
Ne yazık ki Türkiye’’de işçi olmak tüm bunları yaşamaktır.
Kimi zaman patronu tarafından satılmak, atılmak, çoğu zaman da ’‘eşşek’’ yerine konmaktır.
Bir avuç arpa ile gece gündüz çalıştırılmak yani.
 
Yine de işsiz olmakla kıyas kabul etmez.
Biri ölümdür, diğeri sıtma’… Kısacası ölümü yaşamaktansa sıtmaya razı olur bu ülkenin işçileri’…
İşçi/emekçi bayramı kutlu olsun. İyi hafta sonları’…