GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
30 Nisan 2010 Cuma

Pakdemirli’’nin dramı!

Yazar Cafe’’nin ’‘ağır’’ kalemlerinden Ekrem Pakdemirli.
Ağırlığı kilosundan ya da yaşından değil.
Belki bir dönemin kara kutusu, en önemli şahidi olmasından.’¶
Özal kabinelerinin değişmez ismi olarak devlet umuru görmüşlüğünden belki. Tabii ki bilim adamlığı yani profesörlüğünü de unutmamak gerekiyor.
Başbakan yardımcılığı, maliye, ulaştırma bakanlığı gibi devletin zirvesinde uzun bir döneme imza atmış bir isim Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli.
Torbalı’’nın Karakuyu Beldesi’’nde çiftçilik yapıyor şu sıralar.
Yaş 70 ama iş kesinlikle bitmemiş.
Organik tarımla uğraşıyor, internet dershanesi ve özel buluşlar üzerine kafa yoruyor.
Vestel, BİM gibi önemli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, başta Bilkent olmak üzere üniversitelerde ekonomi dersleri veriyor.
Pakdemirli’’yi tanıyanlar devlete, tarıma, özellikle de ekonomiye ne kadar hakim olduğunu iyi bilir. Eski ANAP’’lıların siyaseten karın ağrıları olsa da Pakdemirli, bence önemli, ağır bir devlet adamıdır.
Başbakan yardımcılığı, bakanlık geçmişi, profesörlük, organik tarım, özel projeler derken renkli, huzurlu bir hayatı olması gerekmez mi böyle bir profilin?
Böylesine geçmişi olan birinin dramı mı olur? demeyin bence.
Bu, biraz da nereden baktığınıza bağlı aslında’…
Uzaktan bakarsanız, davulun sesi hoş gelebilir.
10 yıldır aktif siyasetin içinde değil.
Ama aktif yaşamın tam ortasında’…
Çiftçi olarak, bilim adamı olarak, sanayici olarak’…
***
Birkaç gün önce uzun sayılabilecek bir süre sohbet etme şansı bulduk kendisiyle. Memleketin hali pürmelali üzerine konuştuktan sonra başladı anlatmaya.  
Türkiye’’nin bürokrat devleti olduğunu son 10 yılda yaşayarak öğrendiğinden dem vurdu.
Örnekleriyle’…
Örnekleri can alıcıydı.
Kendisine ait özel bir ürün geliştiriyor mütevazı çiftliğinde’…
Türkiye’’de olmayan, ABD’’de muadili çıkan bu ürün sağlıklı yaşam için son derece elzem.
Üretim izni istiyor doğal olarak.
Ve bir dönem devletin zirvesindeki isim devletin ne menem bir şey olduğunu anlamaya başlıyor.
Tam 270 imza istiyorlar Pakdemirli’’den’…
Altı-üstü üretim izni için.
Yönetmelikler, yasalar böyleymiş.
Diyoruz ya ’‘Türkiye’’de girişimci yok, üretim yok, sanayi yok’’ diye’…
Pakdemirli konuşuyor:
’‘Nasıl olsun kardeşim. Üretim izni için 270 imza gerekirse, kaldı ki iş sadece imza da değil. 270 imza on binlerce lira demek aynı zamanda. Altı üstü üretim izni istedim. Başıma gelmeyen kalmadı. Tam belgeleri tamamladım derken bir aylık başvuru süresini kaçırmışım. Dosyayı aynen iade ettiler. Sil baştan yeniden imza toplamaya başladım. O odaya aidat, bu dernekten imza, o bürokrattan izin, şu belediyeden bilmem ne belgesi derken üç ay geçti ve ben hala üretim iznimi dahi alamadım’’
**
Şimdi soruyorum ben de’…
Türkiye’’nin en büyük sorunu ne?
’…
İşsizlik!
Peki, işsizliği nasıl önleriz?
Üretim yaparak, işyeri açarak’…
Peki, bu bürokrasiyle nasıl olacak bu iş?
Zor. Hem de çok zor.
Allah bu ülkede yatırım yapana, yapmak isteyene yardımcı olsun, sabır versin.
Çünkü devletin öyle bir niyeti yok.
Bürokrasi, yıllardır girişimcinin, yatırımcının önünde Çin Seddi gibi duruyordu. Belki son dönemde Seddi biraz daha yükselttiler.  
Ama Pakdemirli’’nin bunu görmesi için masanın öbür yanına geçmesi, üzerindeki devlet zırhını çıkarıp, savunmasız sıradan bir vatandaşa dönüşmesi gerekiyordu belki de.
Çünkü, ’“ye kürküm ye’” döneminde yaşıyoruz.
Kürkünüz varsa işiniz kolay, en güzel sofralara oturur, VİP’’lerden geçer, bürokrasi merdivenlerini asansörle çıkarsınız.
Kürkünüz yok ve sıradan vatandaşsanız eğer, ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirirler. Eski Başbakan Yardımcısı Pakdemirli de halka karışıp sıradan bir çiftçiye dönüşünce işler değişti.
Sadece bürokrasi çilesi mi Pakdemirli’’nin başına gelen?
Karakuyu’’daki çiftliğine tam 8 kez hırsız giriyor. İnekleri, çitleri ne varsa alıp götürülüyor.
Ama aynı Pakdemirli, Çiftçi Malları Koruma Derneği’’ne ödemediği aidat yüzünden hapse düşmekten son anda kurtuluyor.
Böyle bir derneğin çiftçiye zul olduğunu anlatıyor ve ’‘Koruma derneğinin’’ çiftliğini koruyamadığını ekliyor sözlerine. Ziraat Odalarıyla da başı dertte’…
Hiçbir katkı yapmadan üyesinden aidat alan bu tür kurumların kapatılması gerektiğini savunuyor.
**
Ve bürokrasi devleti üzerine söylediklerini bir fıkra ile bağlıyor.
Eskiden camilerde şebeke suyu yokken ibrikçibaşı varmış.
Tek görevi ibrikleri doldurmak, abdest alanlara yardımcı olmak olan ibrikçibaşı, namaz saatlerinde sandalyesine kurulur, boşalan ibrikleri doldururmuş.
Bir gün adamın biri abdest almak için bir ibriğe uzandığı sırada, ibrikçibaşı olaya müdahale etmiş.
-O ibriği bırak, öbürünü kullan.
Adam sessizce denileni yapmış yapmasına da, kafası karışmış.
Abdest alıp, toparlandıktan sonra ibrikçibaşına dönüp sormuş.
-Kusura bakma, kafam karıştı. Neden diğer ibriği almamı istedin. Öbürüyle alsam ne olacaktı?
İbrikçibaşı istifini bozmadan;
-Bir şey olmazdı belki ama biz de burada ibrikçibaşıyız. Bizim de söz hakkımız olsun değil mi? diye yanıt vermiş.
İşte, girişimcinin önündeki 270 imzanın devlet bürokrasisinde yüzlerce ibrikçibaşı yarattığını düşünüyor Pakdemirli’…
İmza yetkisi olduğu için bürokratın vatandaşa ’‘bugün git, yarın gel’’ tavrıyla adeta eziyet ettiğini’…
Peki bürokrasiyi aşmanın bilinen en kolay yolu ne?
Tabi ki rüşvet’…
Bürokrasi yolu kısaltılmadıkça rüşvetin de bitmeyeceği düşüncesinde Pakdemirli’…
Ben de aynı kanıdayım. Ama sadece ’‘bürokrasi’’ yolunu kısaltmanın rüşvet hastalığını tedavi etmeye yetmeyeceğini düşünüyorum.
Belki bu hastalığın teşhisini ve tedavi yollarını bir gün bizzat kaleme alır Pakdemirli. Ne de olsa Yazar Cafe’’nin ağır kalemi o’…