GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
7 Ocak 2024 Pazar

Sanat ciddiyetle şenlik arasında titreşir

İzmir’de 7 yıldır kıymetli bir festival düzenleniyor… Dünyadan bihaber kesimin farkına varmadığı önemli işlerden biri de bu: İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Arşivi, Müzeler ve Kütüphaneler Müdürlüğü’nün, Kültür ve Sanat Daire Başkanlığı, İzelman ve Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliği ile düzenlediği 7. İzmir Uluslararası Mizah Festivali geçen Aralık ayındaydı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer tarafından bu yılın Aziz Nesin Mizah Ödülleri Ali Poyrazoğlu, Kandemir Konduk, Niyazi Yoltaş ve Agim Sulaj’a verilmişti.

Tören günü Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde açılan “Çizgilerle İnsan Hakları” başlıklı sergide, Arnavut asıllı İtalyan karikatürist Agim Sulaj ve İzmir’in karikatür ustası Niyazi Yoltaş’ın yanı sıra açık çağrı sonucu seçilen 17 İzmirli karikatürcünün ve İzmir’in karikatür alanındaki duayeni Eflatun Nuri’nin yapıtları yer almıştı.

Efdal Sevinçli Hocamızın “İzmirli Karikatürler 1908-1928” başlıklı sergisi de açılmış, “İzmir’in Karikatür Serüveni” başlıklı panele, Efdal Sevinçli’nin yanı sıra “İzmirli Karikatürcülerden İnsan Hakları” başlıklı serginin seçici kurulunda yer alan iki karikatürist, Mehmet Aslan ve Mustafa Yıldız ile geçen yıl festivalde Onur Ödülü alan Eray Özbek katılmıştı. Paneli, karikatürist kardeşim Ömer Çam yönetmişti.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yayınladığı “Cumhuriyetin Mizahı” kitabının yazarları Ömer Türkeş, Yasin Kayış, Turgut Çeviker ve Prof. Oğuz Makal da bir panelde bir araya gelmişti.

Şimdi de bu kitaptan söz etmek istiyorum. İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları’ndan çıkan “Cumhuriyet’in Mizahı-1” adlı kitabın önsözünü Vecdi Sayar yazmış. Kitapta Ömer Türkeş, Yasin Kayış, Turgut Çeviker ve Oğuz Makal’ın değerli makaleleri yer alıyor.

Ali Ömer Türkeş’in Adorno’dan alıntıladığı gibi “Hem gerçeklikten kaçıp sıyrılan hem de içine gerçekliğin nüfuz ettiği bir şey olarak sanat, ciddiyetle şenlik arasında titreşir. Sanatı sanat yapan da bu gerilimdir”

Türkeş bu alıntıyı Bachtin’in cümleleriyle genişletmiş: Sahici zıt değerli ve evrensel gülme, ciddiyeti yadsımaz, onu arındırıp tamamlar. Gülme dogmatizmden, hoşgörüsüz ve korkutucu olandan arındırır; fanatiklik ve ukalalıktan, korku ve sindirmeden, öğreticilikten, toyluk ve yanılsamadan, tekil anlamdan, tekil düzeyden, duygusallıktan kurtarır. Gülme ciddiyetin körelip hep tamamlanmamış kalacak olan tek varlıktan koparılmasına izin vermez. Bu, zıt değerler içeren bütünlüğü yeniden canlandırır. Kültür ve edebiyatın tarihsel gelişiminde gülmenin işlevi böyle bir şeydir.

Ali Ömer Türkeş’in makalesinden bazı bölümlerin altını çizdim, aktarıyorum:

Cervantes’ten başlayarak pek çok önemli yazar ekonomik ve siyasi çalkantıların toplumsal ve bireysel bunalımlara dönüştüğü dönemlerde yazmışlar ama bunaltıyı açığa çıkarmak için mizaha sarılmışlardı.

***

Hüseyin Rahmi Gürpınar, “avam için, avamı yükseltmek için” şiarından hareketle, halkın okuyabileceği romanlar yazmıştı. Halkı kolaylıkla çekebilecek hikâyeler aramış, bu hikâyeleri çekici kılacak kişi, mekân ve olayları bir araya getirmiş, mizahi bir üslubu, basit bir dili tercih etmişti. Romanlarının en büyük zaafı romanın bütün öğelerinin Gürpınar’ın toplum hakkındaki görüşlerinin taşıyıcısı olmaya memur edilmesidir. Amaç bu olunca kişiler derinleşmez, diyaloglar sarkar, kurgu gevşer, kötü olaylar art arda sıralanır. Ama bütün eksikliklerine rağmen öyle bir fazlası vardır ki Gürpınar külliyatının, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin değerini koruyacaktır. Bu külliyat on dokuzuncu yüzyıl sonlarından yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar geçen sürede İstanbul’un bütün insan ve mekân zenginliğini yansıtır. Museviler, Ermeni ve Rumlar, Levantenler, arabacılar, bıçkınlar, randevu evi sahibi madamalar, polisler, küçük memurlar, zengin tüccarlar, mirasyediler, kısaca İstanbul ahalisinin tekmil-i birden, kimi zaman acıklı, çoğu zaman gülünç sahnelerle ve kendilerini çok iyi yansıtan lehçeleriyle boy gösterirler.

***

Sermet Muhtar’ın (Alus) metinleri geçmişten bugüne kalan belgeler olma niteliğine de sahiptir. Mesela 1935 yılında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen Onikiler yukarıda sözü edilen özellikleri barındıran hikâyesiyle çok eğlenceli bir romandır. II. Abdülhamit devrinde, sevimli bir bitirimler gurubunun, Onikiler’in sergüzeştlerini (maceralarını) anlatır Alus. Aslında öykü işin bahanesi; asıl anlatılan daha o yıllarda kaybolmaya yüz tutan her meslekten, kökenden, kesimden İstanbul ahalisi, onların yaşadıkları mekânlar, âlemler, kısacası çok zengin bir İstanbul mozağidir…

***

Turan Aziz Beler’in magazin gazetecisi kimliğiyle kaleme aldığı Türedi Ailesi ve Tüylendi Ailesi sonradan görme zenginlere alay ve aşağılamayla yapılmış keskin bir eleştiridir…

***

Fikret Adil (1901-1973), İstanbul’un bohem hayatının anlatıcısıdır. Meyhaneler, barlar, gece kulüpleri, cazbantlar, danslar, sergiler, hayatı gönüllerince sürdürmek isteyen insanlar İntermezzo (1955) ve Avare Gençlik (1959) adlı uzun hikâyelerinde çok renkli, neşeli, zaman zaman komik olaylar etrafında bir araya gelirler.

***

Orhan Kemal’in mizahçı yanını kanıtladığı asıl eseri Murtaza (1952) romanıdır. Yunanistan’dan mübadele sonrası Çukurova’ya yerleşen bir ailenin ayakta kalma mücadelesini anlatan hikâye özellikle final sahnesiyle tam bir trajedidir aslında. Ancak kurallara sıkı sıkıya bağlı, dürüst, işgüzar, göçmen ağzıyla konuşan bir adam olan aile reisi Bekçi Murtaza özelinde Orhan Kemal, unutulmaz bir komik tiplemesi yaratacaktır.

***

Kemal Tahir’in (1910-1973) de mizah yanı güçlüdür. Her biri tarihi ve siyasi tezlerle donanmış ciddi eserler vermesine rağmen anlattığı hikâyeleri gülmece öğesini katarak hafifletmiştir. Mesela “Çorum Üçlemesi”ni oluşturan romanların ilk ikisi, Yediçınar Yaylası (1958) ve Köyün Kamburu (1959) tam da bu türden eserlerdir. Tanzimat’ın ilanından Atatürk’ün ölümüne kadar geçen süreyi kapsayan roman üçlemesinde mülkiyet ilişkilerinin dönüşümü anlatılırken toplumsal değişim ve köylüler arasındaki ilişkiler de çarpıcı kesitlerle, köylünün cahilliği, yobazlığı, cinselliği, kurnazlığı, yoksulluğu, boyun eğmişliği, eşkıyalık kurumunun işlevi gibi temalarla birlikte ele alınmıştır…  F. M. İkinci adıyla 1957 yılında Merhaba Sam Krasmer yine Kemal Tahir üretimi kitaplardır. Mayk Hammer’i Çorum ağzıyla konuşturduğu polisiye romanlarında mizahı daha da öne çıkarır. Samim Aşkın takma adıyla yazdığı Halk Plajı (1954) aslında dramatik bir sonla biter ama final sahnesine kadar sokağın dilini, gündelik argoyu, bireysel hırsları zaman zaman gülünç sahnelerle yansıtması tam bir Kemal Tahir karakteristiğidir

***

Aziz Nesin (1915-1995), Türkçe edebiyatta mizah denildiğinde hiç şüphesiz ilk akla gelen isimdir. Romanları, öykü kitapları, oyunları, taşlamaları ve diğer türlerde verdiği eserlerle ardında dev bir külliyat bırakan Aziz Nesin, edebiyatla mizahı birleştiren, mizaha saygınlık kazandıran büyük bir edebiyat insanıydı. Uluslararası birçok saygın mizah ya da edebiyat ödülü kazanmasının yanı sıra kitapları çok sayıda dünya diline çevrilen, milyonlarla ifade edilecek okuyucuya ulaşan Aziz Nesin, klasik deyişle “güldürürken düşündüren” bir yazardı. Sosyalistti. Bu dünya görüşü onu, ülkede hükümranlığını neredeyse kesintisiz sürdüren sağ partilerin ve darbe dönemlerinin doğal muhalifi haline getirmişti. Muhalefetini öykü ve romanlarına mizahın imkânlarıyla taşıdı.

***

Rıfat Ilgaz (1911-1993) adını zihinlere Hababam Sınıfı’yla kazınmış olsa da düşünülenin aksine “mizah yazarı” yakıştırmasını kabullenmeyen, mizah alanında çok fazla üretmeyen, eserlerinde toplumsal gerçekçiliği benimsemiş bir yazardı. Pek çok romanında bireyin çektiği sıkıntıları tebessüme dahi izin vermeyecek hikâyelerle anlatmıştı. Ancak gerek 40’lı yılların sonundaki Markopaşa dergisindeki deneyimi gerek geçim derdi nedeniyle 50’li yıllardaki çıkışını mizahi hikâyelerle gerçekleştirdi.

***

Haldun Taner üslubunu iki farklı tarihte yapılmış iki değerlendirmeyle açıklayabiliriz.

Tahir Alangu ile başlayalım: Büyük şehrin kibar semtlerinde, zengin sayfiye yerlerinde yaşanan, vodvil sahneleriyle mizah dergilerine sürekli olarak konular veren hayat ile, halk kalabalığının o biraz kabaca, ama saf ve gürültülü neşesi, İstanbulvari hazır cevap, mir-i kelam, nüktedan kişileri, uzun süre edebiyatımızın olduğu kadar, onun da hikâyeciliğinin temelinde yer almıştır. Gerçekten de geleneksel hikâyeciliğin, Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi ve F. Celalettin gibi ustalarının üsluplarından, insan tiplerinden, mekânlarından yararlanmıştır Haldun Taner. Ancak mizahının hedefi onlardan farklıdır. Toplumun bütün tiplerinin kalıbına girmek, onları kendi ağızları ve düşünceleriyle konuşturabilmek ama bu tipleri çağın sorunları ve toplumun aksayan yanlarıyla ilişkilendirmek fikriyatından hareket eden, siyasi ve toplumsal eleştiri barındıran yergici bir anlayışı vardır. Eleştirisinin en önemli silahı ironisidir.

Adnan Özyaçıner’le tamamlayalım: Haldun Taner öykülerinde daha çok bireyin hallerini yansıtır ve insanı anlatırken mizah, hiciv ve ironi onun temel anlatım tercihlerini oluşturur. Taner’e göre, ironi, daha çok yaşamın kendisinden kaynaklanır. Yaşam ve insanlar o kadar çelişkili ve değişkendir ki, “en sıradan kahramana, en önemsiz ayrıntılara bakarken bile bu ironiyi yakalamak” yazar için hiç de zor olmaz. Onun mizahı, önemli sayılan çok şeyin önemsizliğini, ağırlık sayılan çok şeyin hafifliğini fark eden; zorbalığın, fanatizmin, bilgiçliğin, budalalığın, ikiyüzlülüğün, kendini aldatışın, dalkavukluğun, Batılı koşullanmaların ipini pazara çıkarıcı, ama bunu bağırganlıkla değil, usul usul yapan ince bir alaydır.

***

İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları’ndan çıkan “Cumhuriyet’in Mizahı-1” adlı kitaba yeniden döneceğim. Çünkü mükemmel bir çalışma olmuş.