GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
17 Şubat 2012 Cuma

Romanlar/Çingenler

Dünyanın birçok ülkesinde genellikle koloni halinde yaşayan Romanların, tarihin hangi döneminde diğer topluluklardan ayrıştıkları ve farklı kimlikler edindikleri araştırmacıların merak konuları arasındaki yerini korumaktadır. 
Homo sapiens sapiens denen akıl ve beden olgunluğunu tamamlamış insanın yeryüzünün hangi yöresinde ortaya çıktığı, ilk insanların tek orijinli mi yoksa çok orijinli mi oldukları, farklı dillerin ve ırkların zamanla nasıl olgunlaştığı sorularına, her geçen gün eklenen yeni sorular, konuya olan ilgileri artırmakta, bununla beraber verilmesi gereken yanıtları da bir o kadar zorlaştırmaktadır.
İnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkan uygarlıkların tüm insanlığın hayatında ne denli olumlu gelişmeler yarattığı gerçeği inkar edilemezken; geçmişten günümüze gelen kimi rahatsız edici sorular, ne yazık ki, dünyanın her yerinde ayrımcılık ateşini yakmaya devam etmektedir.
Din, bilim, sanat, felsefe ve bazı siyasal sistemlerin eski çağlardan beri verdikleri “ayrımsız yaşam öğütleri”, günümüzde çok daha güçlü bir şekilde yapılmaktadır. Buna rağmen varlığını kanıtlamaya çalışan her topluluk, bugününü ve geleceğini, ancak geçmişi ve orijini ile inşa edebilmektedir. Çünkü “Kimsin?” sorusu hala sorulmakta ve bu soruyu yanıtlamakta güçlük çeken Romanlar/Çingeneler gibi kimi topluluklar, ayrımcılığa tabi tutulmaktalar. 
Bugünkü insanın atasının kim veya kimler olduğu, yeryüzüne nereden ve hangi koşullarda dağıldığı üzerine çok sayıda tez ileri sürülebilir. Ama araştırmacıların çoğu, doğal felaketler nedeniyle eski çağlardan beri Hint Yarımadasından dünyanın birçok bölgesine çok sayıda göçün yapıldığını kabul etmektedir.
Farklı bölgelere göçen toplulukların yüzyıllar ve binyıllar içinde kimlik farklılaşması yasasına tabi oldukları da bilinmektedir.
Zamanla dil, din, kültür, meslek farklılaşması var olmanın kanıtı haline gelmiştir. Bu doğal durum, hem ayrışmanın hem de yeri geldiğinde başa dönülerek dayanışmanın bir gerekçesi olabilmektedir.  
Romanlar/Çingeneler bu göçler ve ayrışmalar sırasında hangi süreçlerden geçerek ayrı bir topluluk olarak insanlık ailesi içinde, nasıl olgunlaştılar ve kalıcı hale geldiler?
Bu soru bütün açıklığı ile yanıt bulabilmeli ve karşılaştıkları ayrımcılığın yüreklerde yaşattığı sızı bir an önce dinmelidir.