GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
22 Haziran 2022 Çarşamba

Partilerin anatomisi

Kral çıplak demeyi sürdürüyoruz. Önce siyasal partilerin anatomisine bir göz atalım. Parti yapıları şaşılacak kadar piramide benzer. Piramidin tabanı, yüzer gezerlerin dışında çekirdek seçmenlerden oluşur. O partinin ideolojisiyle özdeşleşen çekirdek seçmen kuruluşun varlık ve hayatta kalma nedenidir. Onlar her seçimde ve her koşulda partilerine oy verirler; desteklerini esirgemezler. Yukarı doğru küçülen piramit tabanının hemen üstünde parti üyeleri, daha yukarıda delegeler, bir üst katta da ilçe ve il örgütleri bulunur. Sıra üst yönetim kadrolarına gelmiştir. Belediye başkanları, onların üstünde parlamento grubu, daha yukarıda da parti genel merkez yöneticileri konuşlanırlar. En tepede de genel başkan bulunur.

İdeal bir partide, genel başkan ve lider kadrosu topluma konjonktüre uygun ve ideolojiyi yansıtan mesajlar verirler. Bu mesajların partinin sınıfsal tercihlerini yansıtmak gibi bir özelliği vardır. O anda örgütler eyleme geçerler. Dışarıda hiçbir ev, apartman, sendika, kooperatif, üretici, tüketici ve meslek örgütü bırakmadan slogana dönüştürülen mesajları toplumun kılcal damarlarına yayarlar. Lider ve kadrosu da ülkeye yayılan heyecan havası ve ortamından yararlanarak oluşturdukları politikayı ete kemiğe büründürür, saptadıkları vaatleri aşağıdaki katmanlara gönderirler. Böylece çekirdek seçmen/üye/delege/belediye başkanı/milletvekili/ genel başkan zinciri tamamlanmış olur. Kısaca bu model tıpkı emme basma tulumba gibi çalışır, partinin heyecanının, tutarlılığının sürekliliğini sağlar. Bu dinamik yapının olmazsa olmazı ise örgütle üst yönetimin uyumudur. Örgütün işlevli olması, seçime girecek adayları bizzat kendisinin saptamasıyla olasıdır. Örgüt kadrolarına yükselme umudu ve olanağının verilmesidir.

Emme basma tulumba veya vücuttaki kan dolaşımına benzer yapının günümüzdeki partilerde yaşadığını söylemek bir hayli zordur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da sol partilerde görülen dinamizm 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde oldukça törpülenmiştir. Dünyaya egemen olan küreselleşme ve neo liberal politikalar sonucu ortaya çıkan özelleşmeci uygulamalar, siyaset dünyasında da duraksama ve statükocu tavra dönüşmüş, giderek çürümeye yol açmıştır.

Örgütü işlevsiz bırakarak ve onun seçme/seçilme hakkını kısıtlayarak hatta yok ederek tavandan mesajlarla yetinmek üst kattaki yönetici kadrolara kolay gelmektedir. Bu durumda parti tabanı ve örgüt heyecanını yitirmekte, seçmeni harekete geçirme yetisi de yok olup gitmektedir. Bir zamanlar özellikle kuzey ve orta Avrupa’daki her seçimde zafer kazanan sosyal demokrat partilerin bugünkü acıklı durumunun iki nedeni vardır. Birincisi küreselci anlayışın getirdiği ideolojik bulanıklık, ikincisi de tepeden inme uygulamalarla örgütlerdeki heyecan ve dinamizmin yok edilmesidir.

Partilerdeki çürüme böyle başlamaktadır. Merkez yöneticileri, belediye başkanı hatta belediye meclisi üyelerini, milletvekili adaylarını kendileri belirlemektedir. Onlar da mevki ve makamlarından aldıkları güçle kongrelere egemen olmakta ve örgütleri istedikleri gibi şekillendirmektedirler. Özetle bir başka zincir ortaya çıkmaktadır. Bu yöntemle oluşan örgüt de büyük kongre veya kurultaylarda genel merkez yöneticilerini seçmektedir. Bu modeli “saadet zinciri” olarak tanımlamak yanlış olmasa gerekir. Ülkeye ve demokrasiye yararı olmayan yozlaşma modelinin en önemli nedeni çağdaş partilerde terkedilen delege sistemidir. Ülkemizdeki Siyasal Partiler Yasası da ilçe kongrelerine 300, il kongrelerine 600, büyük kongrelere 1200 delege kotası koyarak, partilerin var olma nedeni üyeliği işlevsiz hale getirmektedir. Oysa günümüzde AB ülkelerindeki partiler çürümüş delege sistemini çoktan bıraktılar. Partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurudurlar. Ama kendi içlerinde demokrasi olmazsa, demokratik rejimi yozlaştırır ve ülkeyi yönetilmez hale getirirler, kaosa sürüklerler!

Kral çıplak demeyi sürdüreceğiz.