GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
9 Ocak 2010 Cumartesi

Kürtler, çingeneler; bir de eşcinseller’… Hem de Karşıyaka’’da!

Türkiye’’de ’‘tabu’’ olan ama medya kanallarıyla ayağa düşüp pespayeleştirilmesinde neredeyse sessiz bir konsensüs oluşmuş konu, bu kez Karşıyaka Belediyesi’’nin bir parka Erol Atar adının verilmesi kararı üzerinden konuşuluyor. Üstelik bu kez, hayli kalın seslerden oluşmuş koroyla.’¶
 
Kim bu Erol Atar?
Uzun yıllar İstanbul’’da çalışmış, yüzlerce ünlünün ya da ünlü olma hayalini kurmuşların fotoğrafını çekmiş, sonuçta memleketi Karşıyaka’’ya dönmüş ve burada yaşayıp çalışmaya başlamış, kendi alanında isim yapmış biri.
Bugüne kadar ölen/yaşayan pek çok ismi, Karşıyaka’’nın sokaklarında/caddelerinde ve parklarında gören, kimi yaşayan isimlerin büstlerinin yapıldığına bile şahit olan Karşıyakalılar’’ın bu kez çileden çıkmasının nedeni, her ne kadar onlar ’“ama’” deseler de işte tam da bu tabu.
Erol Atar’’ın cinsel kimliği. Yani eşcinsel olması.
Onun kendisini ’‘fotoğraf sanatçısı’’ olarak adlandırmasına, Karşıyaka’’da cinsel tercihine uygun bir yaşam sürmesine hiçbir itirazı olmayan Karşıyakalılar, şimdi yüksek sesle, hayli cazgır/kaba üslupla belediye başkanından ’“Erol Atar adının hangi hakla parka verildiğinin’” hesabını soruyor. Yaptığı işin ’‘hiç’’ olduğundan girip, ’‘Karşıyaka’’ya ne hizmet verdiğinden’’ çıkıyorlar ve mutlaka şu cümlenin altını çiziyorlar:
Cinsel kimliği bizi ilgilendirmez, ama’…
 
İlgilendirmiyorsa, niye ısrarla altını çizdiklerini bilmiyorlar ama’…
 
Kimi isimlerin yaşarken ya da öldükten sonra bir yere/sokağa/parka verilmesinin kriterleri üzerinde zaman zaman dursam da, bu soru işaretlerinin zamanı ve yeri değil şimdi.
Çünkü, haberin egedesonsöz’’de yayına girmesinden sonra yağan maillerin kaba dili/yaklaşımı, ’“kimin adının verilmesi’” tartışmasından uzaklaştırıyor beni.
Küfür/hakaret/aşağılama sıfatlarıyla dolu maillerden kurtarabildiklerimiz arasında, Barbaros Karabulut adlı okurun maili mesela, durumu özetliyor. Şöyle diyor Karabulut:
’“Bence Sayın Başkan, bundan sonraki dönemde gözünü Bursa B.Şehir Belediye Başkanlığına dikmiş :) Dua edin de, Yılmaz Morgül Çıkmazı, Fatih Ürek Stadı isimleri de çıkmasın meclisimizden...’”
 
Türkiye’’nin yıllar yılı bayılarak dinlediği, sesiyle ölümsüzleşmiş Zeki Müren’’in ’‘cinsel kimliği’’ni de yıllarca sessizce dillendiren halkımız, Bursa’’nın altını kara kalemle çizip atmış, ünlü kestanesi de bu çizikten nasibini almıştı ya hani.
Kendilerini ’‘İzmir’’den bile üstün görüp’’ plakalarını 35.5 yapan Karşıyakalılar, bu üstünlüklerinin ’‘eşcinsel’’ bir kimlikle alaşağı edileceği korkusuyla çırpınıyorlar işte şimdi.
Öyle ya. Doğum yeri hanesinde ’‘Bursa’’ yazması, ’“nerelisin’” sorusuna verilen ’“Bursalıyım’” cevabı bile yeterince komikken’…
Yıllardır maçlarda, Bursasporlu taraftarın çektikleri gözlerinin önündeyken.
Ezeli rakipleri Göztepe’’ye karşı, her maçta, sahaya ’‘hükmen yenik çıkmak’’ nasıl mümkün olabilir?
Kim ki bu Erol Atar?
Oldu olacak, Bülent Ersoy’’un Fatih Ürek’’in, Yılmaz Morgül’’ün de isimlerini verelim yan sokaklara, takım tamamlansın!
Onların şarkılarını dinleyip efkarlanmak, ekranlardan ayıla bayıla izlemek, ’“hadi hadi hadiiiii’” diye gerdan kırıp kalça oynatmak yeterliyken; isimlerinin ölümsüzleştirilmesine mi itirazınız, yoksa gizli gizli dillendirdikleri ’‘i.nelik’’lerine mi diye yekten sorsam’… Biliyorum ki hep bir ağızdan, yüksek perdeden ’“hayırrrrr’” çekecekler.
 
İzmir’’in dellenmesinden sonra sevgili Celal Başlangıç’’la yaptığım röportajda, Celal çok güzel bir noktaya değinmişti:
’“Ben İzmir’’in ırkçı olduğunu düşünmüyorum. İzmir çok kültürlü farklı etnik yapıların, farklı dinlerin bir arada yaşadığı yerden gelen ve bu nüansı iyi taşıyan bir yerdir. Hoşgörünün, hoşgörüyü burada tırnak içinde ve kasten kullanıyorum, hoşgörüyü farklı algılarlar, ’‘senin bir kusurun var ama ben seni hoş görüyorum’’dur açılımı. İzmir de bunu sonunu kadar yapar.’”
 
Erol Atar’’ın cinsel kimliğini/yaşam tarzını ’‘hoşgören’’, eşcinsellik kusurunu ’‘anlayışla’’ karşılayan Karşıyakalılar, ’“hoşgörümüz buraya kadardır’” diyorlar, kısacası.
Belki de onların bu hassasiyetlerine, bu kadar uzun boylu yanıtlar vermek, derinlemesine çözümlemeler yapmak yersiz.
Belki Yıldırım Türker’’in eşcinselleri konu edindiği bir yazısında dediği gibidir; ’“Bu toplumun en hassas, en zayıf noktasının bu konu olması, ergenlikte takılıp kaldığımız arafı işaret etmiyor mu?’” kadar basittir cevabı.
Boşuna yazmışızdır bunca yazıyı, kimbilir?