GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
30 Temmuz 2011 Cumartesi

Komutanların emek-liliği!

Cuma mesai bitiminden sonra düştü haber ajanslara… Borsanın kapandığı, altın-döviz kurlarının iki günlüğüne ara verdiği bir saatte.
Bir şeyler olacağı belli gibiydi. Çarşamba’dan itibaren başlayan ikili-üçlü zirveler Perşembe’nin geleceğini göstermeye yetiyordu.
TSK ‘koltuk’ bıraktı.
Tutuklu ya da tutuksuz yargılanan mensupları için rest çekti!
Hükümet ise bu resti gördü.
Olan biten bundan ibaret aslında.
*
57. Hükümet döneminde Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer’in Başbakan Bülent Ecevit’e ‘Anayasa’ kitapçığı fırlatması yetmişti oysa ki, Türkiye’yi kasıp kavuran o krizin fitilini ateşlemeye…
O günlerde komutanlar istifa etse kim bilir neler neler olurdu?
Türkiye artık 10 yıl önceki Türkiye değil…
Her konuda ama her konuda bağışıklık kazanmış bir ülke…
Ekonominin bu restten, istifadan etkileneceğini dahası ‘yıkım, kriz’ olacağına inanmayanlardanım. Çünkü Türkiye artık bu ve benzeri krizleri kanıksadı.
Olay küçük mü?
Tabi ki değil!
TSK komuta kademesi hükümete rest çekmiş ve Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanları istifa etmiş durumda.
Olay haddinden fazla büyük aslında…
Ve de komutanların haklı olduğu pek çok nokta var.
Adına Ergenekon deyin Balyoz deyin ya da başka bir şey… Sonuçta ayan beyan ortada olan siyasi iktidarın çekirdek yapısının TSK ile 28 Şubat hesaplaşmasına giriştiği gerçeği…
Dün siz bize yaptınız bugün biz size yapıyoruz tavrı…
Güneydoğu-Doğu Anadolu’da yaygınlığını sürdüren bir nevi kan davasının farklı boyutta tezahüründen ibaret mesele…
Devlet kurumları arasındaki kan davası…
28 Şubat sürecinde siz bizi fişlediniz, bugün biz sizi fişliyoruz.
O gün siz bizi içeri attınız, bugün biz sizi atıyoruz.
Yandaş basın ya da hükümet temsilcileri nasıl kıvırırsa kıvırsın… Meselenin özü budur.
Ergenekon ya da darbe iddialarından yargılanması gereken TSK mensupları yok mudur?
Olmaz olur mu hiç?
Tabi ki vardır. Ama bugün yapılan linçi tek başına açıklamaya yetmez tüm bu suçlu TSK’lılar… Hükümetin YÖK’le, Köşk’le, Yüksek Yargı kurumlarıyla başlayan ‘dizayn’ planında sıra bu kez TSK’ya gelmiştir.
28 Şubat sürecinde bu yapının çekirdek kadrosuna kan kusturan, 2007 Nisan’ındaki ‘e muhtıra’ ile bu yapıyı tanımadığını ortaya koyan, Cumhurbaşkanı’nın davetlerine katılmayan, TBMM resepsiyonlarını boykot eden, ‘sözde değil özde laiklik’ isteyen bu yapının dizayn sırası çoktan gelmiş hatta geçiyordu bile…
*
Çünkü genetiğine işlemiş siyaset virüsü yüzünden TSK, yarım asırdır siyaset kurumunun en büyük belalısıydı. Darbeler ve muhtıralar yüzünden kaybedilen zamanın yanı sıra ikide bir yapılan iç siyaset açıklamalarıyla gündemi yönlendiren TSK, bugün geldiği noktayı biraz da kendisi hazırladı.
Tıpkı bugün kolayca ‘halledilen’ diğer kamu kurumları gibi…
Lakin yine de ortada büyük hem de çok büyük hatalar var.
Öncelikle yöntem yanlış…
Çünkü bugün TSK’yı dize getirip ‘eller yukarı’ yaptıran iradenin derdi TSK’yı olması gerektiği noktaya çekmekten çok önceki yıllardan kalan nasır ağrılarını tedavi etmek.
Bir nevi intikam almak ya da…
Mesele bu minvalde döndüğü için de yapılan dizayn istenilen dizayn olmayacak.
*
Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner’in ‘emek-lilik’ mektubunda söylediklerine aynen katılıyorum. Bu ülkede hukuk, bazıları için ‘adalet’ bazıları içinse ‘zulüm’ getiriyor.
Herşeyden önce adalet geç işliyor.
Yaklaşık dört yıldır ‘tutuklu’ bulunup, tutukluluğun ‘ceza’ olarak algılandığı başka bir ‘hukuk devleti’ görmeniz mümkün değil.
Türkiye ne yazık ki giderek hukuk değil ‘guguk’ devletine dönüşüyor.
Muz cumhuriyetlerinde bile 4-5 yıl hiçbir ceza almadan tutuklu bulunan asker, bilim adamı ya da gazeteci göremezsiniz.
Ama Türkiye’de bolca mevcuttur.
Yaklaşık 50 bin kişinin kanının akmasının baş sorumlusu olan Öcalan gibi ‘hainlerin’ beş yıldızlı cezaevlerinden örgütlerini güven içinde yönettiği ortamda Türk subaylarının, ‘teşebbüs halinde kaldığı’ anlaşılan bir suç iddiasıyla hücrelere mahkum edildiğini görüyoruz.
Basılmayan kitapların toplatıldığı, sisteme karşı duranların yandaş medyada konuşlanmış kalemşörlerin yaylım ateşine mağruz kaldığı bir süreçten geçiyoruz.
Kendilerine ‘Müslüman’ diyenlerin ‘iftirada, çamurda, insan haklarında, kul hakkı yemede’ sınıfta kaldığına şahit oluyoruz her geçen gün…
Dünün mazlumlarının zalime, mücahitlerinin birinci sınıf müteahhite dönüştüğünü görüp devlet içindeki kan davasının uzun süre daha devam edeceğini görmekten acı, esef duyuyoruz.
*
Askerin ya da bugün halledilen diğer devlet kurumlarının geçmiş karneleri kötü!
Yüksek yargı belirli bir grubun etkisindeydi düne kadar…
TSK da öyle…
Onlar dün ‘Türkiye’nin kurumu’ olamamanın bedelini ödüyor.
Ama yeni dizayn sonrası da Türkiye’nin kurumu olmayacaklar…
Tıpkı YÖK gibi Yargıtay gibi HSYK gibi birilerinin kurumu olacaklar.
İşte beni endişelendiren de tam olarak bu…
Sizi bilmem ama olan bitenler beni tedirgin ediyor. Hem de fazlasıyla…

Sonuç olarak; Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının yerinde kim olsa aynını yapardı. Hatta aynı muameleye Başbakan Erdoğan mağruz kalsa o da aynını yapar, basardı istifayı… Geçmişte Hocası Erbakan da ‘postal baskısıyla’ aynını yapmış, başbakanlık koltuğunu bırakmıştı. İşte bu istifalar o istifaların rövanşı oldu belki de…