GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
13 Ağustos 2009 Perşembe

Herkesin M vitaminine ihtiyacı vardır!

Hafızam yanıltmıyorsa beni ’“Olaylara yakın olursan trajedi, uzaktan baktığın zaman komedidir’” sözü galiba Charly Chaplin’’e aitti. Niye, bu yarım yamalak hatırladığım cümleyle başladım yazıma, anlatayım.’¶
 
Bana ulaşamayıp Ümit aracılığıyla ’“geçmiş olsun’” mesajı ileten Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durat, içine sinmemiş olacak ki, bugün ulaştı bana ve ’“Gönül Hanım, yumurtalar bozuk muydu’” diye gülerek başladı sözlerine.
’“Ne münasebet, sabah sabah tavukların altından kapıp koşmuşlar bize eve. Üstelik çift sarılıydı’” yanıtını alınca, karşılıklı gülüştük ve iyi dilekleriyle kapattı telefonu Durak.
 
Aslında, evime yumurta atarak gerçekleştirilen saldırının ilk şokunu dostlarım/meslektaşlarım sayesinde atlattıktan sonra, yani dün itibariyle başladı bu espriler’… İlki, Başkan Durak’’a ait değil yani’…
Boğaziçi fırlaması/hınzır Nursel’’den, sevgili arkadaşım/yazarımız Fikret İlkiz’’e, kara gün dostum Dr. Nazan Pedükcoşkun’’dan kızıma kadar en yakınımdaki kişiler, bu konuda her tür yumurta varyasyonunu denediler.
’“Domates, biber getiriyoruz, nasıl olsa sizin evde yumurta çok, menemen yaparız’” diyen de oldu; Mehlika Gökmen gibi ’“kaliteli insana, kaliteli protesto yapılır. O yumurtalar kesinlikle çift sarılıydı’” diye takılan da.
Beni en çok güldüreni de Savaş’’ın (Ertürk) söyledikleri oldu:
’“Ablam, devekuşu çiftliğinden 50 yumurta sipariş ettim. Buca’’ya sana yumurta atanları bulmaya gidiyorum!’”
Hemen onun ardından arayan Öncel, bu espriye ’“atmak için mancınığı da benden olsun, hatta mümkünse beklesin de ben kullanayım’” lafıyla katkıda bulununca, şahsımın da payıma ’“mizahın gücü’” üzerine biraz yazı karalamak düştü.   
Vikipedia’’da ’“mizahın iki amacı vardır, saldırma ve savunma. Gelenek ve kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar’” denirken,  yaşam tarzı ve üretkenliğiyle hayranı olduğum Prof. Dr. Server Tanilli Hoca, ’“Uygarlık Tarihi’” adlı kitabında, mizahın tarihçesine şöyle yer veriyor:
’“Eski Yunanda güldürünün babası Aristofanes, Selçuklularda Nasrettin Hoca, Fransada Moliere, bizde Marko Paşa dönemleri, mizahın şahlandığı, doruğuna vardığı zamanlardır.
 
Aristofanes'in yaşadığı ortama şöyle bir bakalım:
Perikles iktidarında Atina altın çağını yaşamıştı. Onun ölümünden sonra, yalnız kendi çıkarını düşünen şarlatanlar, şımarık soylular iktidara geçer. Atina halkı da yoksulluğa düşer onlar iktidardayken. Bir yandan Isparta'ya karşı savaş körükleniyor, Atina halkı aşırı ordu harcamaları yüzünden büyük sıkıntılara düşüyor, öte yandan da halka baskı artıyordu. Halktaki Perikles döneminin altın çağı anısı, gelecek için özlem olup çıkar.
İşte dünya güldürüsünün babası Aristofanes, böyle bir ortamda ölümsüz mizah eserini yarattı.
 
Nasrettin Hoca dönemini ele alalım:
Selçuklu hükümdarı 1. Alaettin Keykubat zamanında (1220-1237) ülke zenginleşmiş, görkemli anıtlarla süslenmişti. Selçuklu Türkleri tarihlerinin en ileri aşamasına varmışlar, üstün bir uygarlık düzeyine yükselmişlerdi. 1. Alaettin Keykubat'tan sonra, o gücün birikiminin etkisiyle Selçuklular bir süre daha parlak yaşam sürdüler.
Ama bu dönemde gittikçe zenginleşen yönetici sınıfla yoksul halk arasındaki ayrım uçurumlaştı; bu arada amansız, kıyıcı Moğol akınları ülkeyi sarstı. Selçuk beyleri, karılarını, kızlarını bile, Moğol komutanlarına sunmaya başladılar. Bu çöküntü, bu kokuşmuşluk içinde halk, eski altın çağını geleceğin özlemi olarak duyuyordu.
Nasrettin Hoca, işte böyle bir ortamda yaşamış, Nasrettin Hoca fıkraları altında toplanan o büyük halk mizahı, böyle bir ortamda oluşmuştur.
 
Marko Paşa'nın çıktığı döneme gözlerimizi çevirelim:
Bir Mustafa Kemal çıkıyor’… Türk halkı, dünya tarihinde ilk kez, sömürücü emperyalistleri yurdundan kovup bağımsızlığına kavuşuyor... Kuruculuk ve yapıcılık başlıyor. Yoksulluk vardır ama geleceğe de umut vardır. Bir bakıma Cumhuriyet'in altın çağıdır o yıllar. Sonra ne oldu? II. Dünya Savaşı sonunda, savaşa girmemiş Türkiye'nin yoksulluğu, zorba yönetim, karaborsa zenginleri, halk kan ağlıyor ve dünyaya, emperyalizme karşı savaşta ilk zafer örneğini veren Türkiye; Truman Doktrini'yle Amerika’’ya bağlanıyor’… İstanbul'un işgalinde Yunan, Fransız, İngiliz bayrakları asılan Beyoğlu'na, bu kez "wellcome U.S. Navy","Fresh Beer", Nice Girls" levhaları asılıyor..
İşte Marko Paşa'nın mizahı, böyle bir dönemin ürünüdür’…
Şimdi bu büyük mizah dönemlerini incelediğimiz zaman, ortaklaşa şu benzerliği görürüz:
Halk, daha önce bir altın çağ yaşamıştır ya da yaşanmış bir altın çağın öyküsünü, önceki kuşaklardan dinlemiştir. Bu altın çağı yaşamış ya da dinlemiş olan halk, yönetenlerin ağır baskısı altındadır ve sıkıntılarla kıvranmaktadır. Geçmişin bir tatlı düşü, güzel bir anısı olan o altın çağ, geleceğin de bir umudu, bir özlemi olur.
Bu durumda halkın yapacağı iki şey vardır:
O eski altın çağı yeniden gerçekleştirmek için, bu engel olan baskıcı, zorba iktidara başkaldırmak; buna olanak bulamazsa, silaha sarılıp deviremediği iktidarı içinden çürütüp yıkmak için, onunla ALAY ETMEK!..
SİLAHIN YERİNE MİZAHI KULLANMAK YANİ...’”
 
Evime yağdırılan yumurtalara; bu çirkinliği yapanlara/azmettirenlere duydukları tepkiyi, esprilerle yumuşatmaya, bu çirkinlikten hem kendilerini, hem de beni kurtarmaya çalışan, bana ’“M vitamini’” veren dostlarımın kullandığı gibi’…
Doğrudur Mahsuni Şerif’’in sözleri:
Gülmeyi-güldürmeyi en iyi becerebilendir; gözünden kan yaşı akıtmış olanlar’…