GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
4 Ağustos 2009 Salı

Beni internete sivil darbeciler attı!

Ümit’le laflıyorduk geçen gün.
Söz geldi yoğun bakıma kaldırılan Evren’e takıldı ve Ümit, 12 Eylül’ün mimarı’na ilişkin dinlediği bir anekdotu anlattı bana.’¶
Evren Marmaris’te sakin bir koyda denize sıfır bir işletmeye kahvaltıya gider sık sık. İşletme sahibi, bu ünlü konuğunu en iyi şekilde ağırlar her seferinde. Evren de övgüsünü, iltifatını eksik etmez işletme sahibinden.
- Yeriniz çok güzel
- Sayenizde Paşam.
- Çayı sizin gibi demleyen yok
- Sayenizde Paşam
- Böyle peyniri her yerde bulamazsın.
- Sayenizde Paşam.
Evren hangi konuda övgüde bulunsa, işletme sahibinin yanıtı hiç değişmez:
-Sayenizde Paşam.
Bir, üç, beş derken, Paşa’nın da garibine gider “sayenizde Paşam” yanıtı ve sorar:
-Yahu, bu koyu ben bulmadım, bu işletmeyi sana ben yapmadım, çayı ben demle demedim, peyniri ben almadım. Niye sen her seferinde bana ‘sayenizde Paşam’ diyorsun?
Cevap gayet kısa, net olur:
“Çünkü Paşam ben 12 Eylül öncesi kıt kanaat geçinen bir öğretmendim. Siz darbe yaptınız, benim de payıma öğretmenlikten atılmak düştü. Ne yaparım ne ederim, nasıl geçinirim derken, buraya geldim, bu koyu buldum. Üç beş masa, sandalye ile işe başladım. İşte şimdi gördüğünüz gibi güzel bir işletme oldu. Siz 12 Eylül’ü yapmasanız, beni işten atmasanız, şimdi burada olmayacaktım. Her şey sizin sayenizde derken doğruyu söylüyorum.”
 
Ümit bu anekdotu anlatınca ilk tepkim “o da bir şey mi? Ben de gazeteci olmayı, sarı basın kartımı Kenan Evren’e borçluyum! 12 Eylül’de solcu olduğum gerekçesiyle oradan oraya gönderilmesem, (dosyamda bi ton örgüt, dernek üyeliği adı vardı!)
Netekim, Edirne’nin sınırlarına, Yoğuntaş köyüne sürülmeseydim, şimdi kuzucuklara hala edebiyat dersi veriyor olabilirdim.
Benim gazeteciliğim de Evren sayesinde!”
 
Yok canım, nostalji falan takılmıyorum.
Sadece niye yazılı basından internet gazeteciliğine geçtiğimi, bu sürecin benim için bir “istekten” ziyade “zorunluluktan” olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Her şerde (bazen) bir hayır vardır demeye çalışıyorum.    
 
Öyle ya, mesleğe Yeni Asır’da başlayıp 5-6 aylık gönüllü ayrılık dışında 20 yılımı orada geçirdikten…
(nazar boncuklu) Diva ve Yenigün’ün kuruluşlarına yoğun emek verdikten sonra, yazacak/şahsımı taşıyacak gazete bulamayınca, internet medyasına dalmanın, başka ne gerekçesi olabilir?
Tamam, dünyada yazılı medya kağıttan internete kayıyor.
Tamam, her gün köşelerde internette, yazılı basın ölüyor mu/ölecek mi tartışmaları yaşanıyor.
Tamam, her geçen gün “artık gazete almıyorum, gazeteleri köşeleri möşeleri bilgisayardan okuyorum” diyenlerin sayısı artıyor.
Tamam, araştırmalar Türkiye’de bilgisayar kullananların hızla arttığını, İzmir’in da bu konuda son sürat geliştiğini ortaya koyuyor da… Benim internet medyasına terfi! edişimin ana nedeni, “aman da bu sektör iyiye gidiyor, dur ben de bu trene bi atlayayım” falan değil.
Ne kendimi kandırırım, ne sizi.
Benimki tamamen “yokluktan” arkadaşlar. İzmir’de köşesine kurulacak gazete bulamamaktan. Tıpkı öğretmenlik yollarım “askeri darbe” nedeniyle kesilince tesadüfen gazeteci olduğum gibi.
Tek fark, darbecilerin bu kez sivil oluşu ve bu kez mesleğimi yapıyor olmam. Kağıt üzerinde olmasa da bilgisayar üzerinde.
 
Ümit ve Fahrettin kardeşim, aylardır alt yapı hazırlıklarıyla uğraşırken bana da seslendiler. Haydi Gönül Abla, yaz dediler. Ne istersen döktür, al sana masa, al sana oda, al sana bilgisayar dediler.
Ben de aldım kabul ettim. Ve işte döktürüyorum.
Bakalım ilerleyen günlerde tuşlarımdan nasıl kan akacak?
Cümlenize merhaba!