GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
12 Ağustos 2009 Çarşamba

Bu kenti neden seviyorum?

Ben ki bu konuya, Hatay'da, Balçova'da, Alsancak'ta, Karşıyaka'da ya da kentin herhangi bir semtinde oturan herhangi bir meslektaşımdan çok daha hassas, çok daha adil, ölçülü, çok daha objektif olmaya çalışarak bakıyordum.’¶
 
Çünkü, bağcıyı dövmenin, bir zamanlar üzümleriyle ünlü Buca'mda, üzüm yemeyi tamamen hayal haline getireceğini biliyordum .
 
Biliyordum, çünkü Buca'ya her geliş gidişte (ister özel araçla ister otobüsle olsun) çekilen trafik kahrını, ulaşım çilesini yaşayan bendim.
 
Her pazara gidişte, söylenerek dönen bendim.
 
Çocuklarımı doğdu doğalı doktor için, müzik dersi için, yüzme kursu için, sinemaya götürmek için, kitap almak, konser dinlemek, okula, tiyatroya gitmek için sürekli başka semtlere taşıyan, bu yüzden zaman ve enerji kaybı yaşayan bendim.
 
İzmir'deki kimi ilçelere bakıp 'bizim Bucamızda niye yok bu imkanlar' diye iç geçiren/hayıflanan/üzülen de bendim.
 
Gazeteci meslektaşlarım kırılmasınlar bana.
 
Onların haber olarak baktıklarına, öncelikle "benim ilçem, benim doğduğum yer" diye bakan da bendim.
 
Bu yüzden de aylar önce başlayan ve bitmek bilmeyen Buca kavgalarını, burada oturan her birey gibi her gün üzüntü ve hayal kırıklığıyla okudum.
 
Ve her gün gazetelere kavgaları körükleyen yazılar değil de, "neden bu çekişme" soruma yanıt verecek açıklamalar bulmak umuduyla baktım.
 
Başkan Ercan Tatı'dan yanıtlar aradım.
 
Levent Köstem'den dobra konuşmalar, CHP'li yöneticilerden net açıklamalar bekledim.
 
Bulamadım...
 
Bulduğum, haber değil, herkesin kendi bakış açılarıyla yaptığı yorumlar oldu.
 
Oysa ben bu ilçede yaşayan bir Bucalıydım; üstelik mesleki refleksi hayli tecrübe kazanmış, meraklı, klişelere doymuş bir gazeteciydim.
 
Yorumlarla doymadım. İkna olmadım.
 
Sevgili Ümit ve Fahrettin kardeşlerimin yarattığı, benim de omuz verdiğim haber portalını yavaş yavaş oturtmaya çalışırken, İzmirliye doğum günümüzü resmen duyurmaya hazırlanırken, özel haber ve röportaj biriktirmeye uğraşırken, bir türlü yanıt bulamayan Buca sorularımı aramaya çıkışım bu yüzdendi; plansız/programsız ve hiçbir hesabım/art niyetim olmadan...
 
Sorularıma; Buca kaosunu basından izlerken olayın iki öznesi gibi duran iki kişiden başlamak istedim. İkisi de CHP'li olan Belediye Başkanı Ercan Tatı ve Meclis üyesi Levent Köstem'den.
 
Amacım birinci ağızlardan olayı dinlemek ve kamuoyunu ama öncelikle bu olaylardan çok üzülen, tıpkı benim gibi kavga değil hizmet bekleyen Bucalıları aydınlatmaktı.
 
Başkan Tatı'ya hem özel kaleminde, hem de basın bürosundaki değişiklik nedeniyle ulaşmakta zorlanınca, geçmişten gelen dostluğumuz nedeniyle bir telefonla doğrudan ulaşabildiğim Levent Köstem'e yöneldim. Önceliği ona verdim. 
 
İdeal olan, sorularımı peşpeşe ikisine de yöneltmek ve iki röportajı da aynı anda verebilmekti ki; okur, kafasındaki yorumu o anda yapabilsin ve "neden bu kaos" sorusuna anında yanıt bulabilsindi.
 
Ancak insanlar plan yapar, hayat (kader/Allah, ne derseniz) bozar derler ya... Benim hesabım da, hiç kimsenin hesap edemeyeceği bir biçimde, çirkin/üzüntü veren bir saldırıyla sarsıldı.
 
Sekteye uğradı demiyorum; çünkü yaşadığım çirkinliğe rağmen, dün de bahsettiğim gibi Başkan Ercan Tatı ile röportaj yapmak için, (provokasyon kokan söylentilere kulaklarımı tıkayıp) o çok konuşulup yazılan makam odasına gittim.
 
Ve Başkan Tatı, (seçimden bugüne kadar her dakika yanında olan arkadaşlarının ifadesiyle) ilk kez bir gazeteciyle bu kadar uzun, bu kadar detaylı konuştu. 
 
Yaklaşık 3 saat aralıksız süren ve 2.5 kasedi dolduran söyleşimizi en kısa sürede yayına hazırlayıp size sunma görevi bekliyor şimdi beni. Ve tabii ki, o iki röportajdan edindiğim izlenimlerle yapacağım yorum da...
 
Ama bugünkü önceliğim, uğradığım çirkin saldırıdan sonra, bana "işte ben bu kenti, bunun için seviyorum" dedirten tepkileri sizlerle paylaşmak.
 
Her şeye, ama her şeye rağmen, bu kentin yıllardır seçim sandıklarına da  yansıyan doğruyu ayırdetme refleksinin güzelliğini bir kez daha hissettirmek.
 
Bir de şöyle söyleyeyim; bugüne dek yaptığım gazeteciliğim için aldığım inanılmaz övgüler, bu mesleğin hakkıyla yapıldığı zaman ne denli saygın olabildiğini gösterdi bana.
 
Zaman zaman mesleki kesintiye uğrasam/işsiz de kalsam, varolduğumu, özlendiğimi hissettirdi.  Ardı arkası kesilmeyen, "Yapabileceğimiz ne varsa lütfen söyle" telefonlarının, ziyaretlerin, saldırıyı kınayan içtenlikle sarf edilen sözcüklerin gücü; bir süredir damarlarımda yavaş akan hayatı yeniledi/diriltti.
 
Umutsuzluğumu sağalttı, umutlarımı çoğalttı.
 
Bütün telefonlara yanıt vermeye, bütün mesajları cevaplamaya çalıştım. Yetemedim.
 
Bu destek ve tepki için ne desem az, ne söylesem yetersiz, ne yazsam kifayetsiz.
 
Tüm kalbimle teşekkür edebiliyorum sadece.
 
Meslektaşlarıma, dostlarıma, arkadaşlarıma; hiç tanımadıklarıma, çok tanıdıklarıma, arayan/aramayan, ulaşan/ulaşamayan herkese.