GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
10 Mart 2014 Pazartesi

Hayra yorulamayacak gelişmeler…

Zaten anormal bir seçim sürecinden geçerken, ülkenin gündemine düşen kayıtlarla neredeyse birbirimizin yüzüne bakamaz hale gelmişken, seçimin sonunda payımıza ne düşeceğinin kaygısını endişesini yaşarken, bir de bu… ‘Aman Allahım’ dedirtiyor.
 
Siyasi yarışa girmiş her parti gibi yerel seçim çalışmalarını yürüten Halkların Demokratik Partisi’ne yönelik ilk saldırının adresi Urla’ydı.
Niye Urla’nın cevabını bulamadan, bu tür bir yangının kimin işine yarayacağı sorusunu yanıtlamayan peş peşe geldi haberler.
Aksaray, Giresun, Ordu, Zonguldak ve Fethiye… Tıpkı Urla’daki gibi günler öncesinden başlayan sosyal medyadaki çağrılar, kışkırtıcı, tahrik edici söylentilerle bir merkezde toplanmaya çağrılan… Sonra bir kıvılcımla galeyana gelen/getirilen insanlar…
Neler oluyor?
Bir partinin mensuplarını, seçim bürolarını hedef göstermenin anlamı ne?
Yeniden kan dökülmesi kimin/kimlerin isteği?
Siyasi partilerin düşman değil siyasi rakip oldukları bilinmezden gelinip yerel yöneticilerin gerekli güvenlik önlemlerini almayışları neyin delaleti?
Her konuda söyleyecek çok lafı olan Sayın Başbakan’ın seçim meydanlarında bu konuda suspus olması hayra alamet olabilir mi?
Bu kadar vahim ve endişe veren gelişmeler karşısında Sayın Erdoğan’ın sağduyu çağrısı yapması gerekmiyor mu?
Diyelim Başbakan’ın susması gerekiyor, ya hükümetin ağır topları? Onlar niye hiç konuşmuyor, niye bu tehlikeli tırmanışa dikkat çekip sükûnet çağrısı yapmıyor, niye bu saldırılarda payı olanları kınamıyor? Ve her şeyden önemlisi, güvenlik önlemleri niçin alınamıyor? Günler öncesinden ‘ben geliyorum’ diyen olayların önü, öncesinde niçin kesilemiyor?
Diyelim ki Başbakan susuyor, hükümetin ağır topları konuşmuyor, ya muhalefet? Onlar niye konuşmuyor? Bu gidişin iyi bir gidiş olmadığını niçin dile getirmiyor, niçin en şiddetli dille saldırıları kınamıyor?
 
Tüm bu sorular ve fazlası, şu an yaşanan bu gerginliğin niye ortaya çıktığının cevabını vermekten uzak, biliyorum.
Bir arkadaşım, bunun yorumunu HDP’nin yerel seçim sürecinin başladığı ilk günlerden itibaren CHP’yi karşısına alıp AKP ile yan yana görüntüsü çizmesiyle ilişkilendiriyor. BDP, AKP’ye karşı muhalefet ederken, HDP’nin akılda kalıcı hiçbir muhalif söylemi olmamasının… Özellikle HDP İstanbul Büyükşehir adayı Sırrı Süreyya’nın, kampanyanın hedefine CHP’yi ve Sarıgül’ü oturtmasının, “HDP’nin müttefiki AKP” fikrinin oluşmasında büyük payı olduğuna dikkat çekerek, ‘bu da doğal olarak özellikle Batı’da AKP’ye karşı oluşmuş tepkinin, HDP’ye yönelmesine zemin oluşturdu’ diyor. Sırrı Süreyya’nın bu yanlıştan döndüğünü, CHP ve Sarıgül üzerine kampanya yürütmekten vazgeçtiğini, ancak bu algının hala kırılamadığını da hatırlatıyor.
 
Çözüm sürecinin hazmedilemediğinin, il il dolaşan ‘akil adamlar’ın varolan algıları kırmada bir hayal kırıklığı olduklarının, sandığa sadece 17 Aralık duygularıyla gidilmediğinin de göstergesi bu yaşananlar…
Bu noktada Türk filmi repliği ‘durun siz kardeşsiniz’ cümlelerinin hiçbir anlam taşımadığını/taşımayacağını bilecek kadar deneyimliyiz.
O yüzden bu repliği geçip, “seçim dönemi siyaset yapmasına izin verilmeyen, seyahat özgürlüğü kısıtlanan insanlar ne yapmalı sizce, lütfen bu sorunun yanıtını kendinize sorun” diyeceğiz.
‘Lütfen biraz itidal, lütfen biraz sağduyu’ eşliğinde elbet…