GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
23 Temmuz 2023 Pazar

Enginarı tadamadan veda etti!

Bugün Pazar…

Atatürk’ü bu köşede anma ve hatırlama günü…

Bir kez daha…

Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım…

Bunu yaparken de…

Atatürk’ün yanında yıllarca görev yapan…

“Atatürk’ün Uşağıydım…” kitabının yazarı…

Cemal Granda’yı…

Saygıyla analım…

***

1938 yılının Kasım’ı…

Atatürk’ün hastalığı son aşamasında…

Ulu Önder…

29 Ekim’den 7 Kasım’a kadarki 10 günü…

Yarı uyanık bir görüntüde geçirmişti…

Uykusunun arasında…

Bazı kelimeleri…

Belli belirsiz tekrar ediyordu…

Gözlerini açtığında…

Bazen süt bazen de meyve suyu içiyordu…

Boğazından başka bir şey geçmiyordu…

***

5 Kasım Cumartesi sabah saatlerinde…

Yanında…

Kardeşi Makbule Atadan ile…

Manevi evlatları Afet İnan ve Sabiha Gökçen

Her gün gözlerinin önünde…

Biraz daha eriyen Gazi Mustafa Kemal’in…

İnce, kemikli elini son kez öperek…

O’nunla vedalaştılar…

Artık…

Karnındaki su iyice göğsüne ve kalbine baskı yaptığı için…

Zor nefes alıyor…

Istırabı, yüzünden okunuyordu…

***

Sonunda 7 Kasım Pazartesi sabahı…

Kan tükürmeye başladı…

Atatürk, Nihat Reşat Belger'e seslendi:

“Doktor, karnımdan bu suyu çekmek zamanı geldi… Çünkü bu sıvı benim nefesime dokunuyor… Soluk almamı güçleştiriyor... Bunu çekip alın…”

Doktor Belger, sıkıntılı bir ses tonuyla…

“Emrinizi yarın yerine getiririm…” diyecek oldu…

Haksız da değildi…

Çünkü…

Su çekme işlemi öncesi…

Kalbi takviye edecek önlemler almayı gerektiriyordu…

Üstelik…

İlk üç su çekme işlemini yapan Dr. Mim Kemal Öke

O sırada sarayda değildi…

Oysa…

Atatürk'ün dayanacak hali kalmamıştı…

Dr. Belger’in gözlerinin içine bakarak son gücüyle seslendi:

“Emrediyorum, bunu bugün çekin…”

Bu, onun son buyruğuydu ve…

Odadaki doktorların hiçbiri bu emre direnemedi…

***

Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak

Ağlamaklı bir ses tonuyla doktorları kast ederek şöyle dedi:

“Niçin tereddüt ediyorlar; olacak olur…”

Ardından karnını işaret etti:

“Bu, tek kelimeyle insuportable'dır (dayanılmaz)…”

Böylece…

7 Kasım günü saat 12.20'de üçüncü ponksiyon (iğneyle vücuttaki suyu boşaltma işlemi) başladı…

Doktoru Nihat Reşat Belger…

O anları şöyle özetledi:

“Atatürk su çekme esnasında suyun hepsinin çekilmesini ısrarla emrediyordu… Bizlere (Kaç litre var; sayın) diyordu… Bu benim işimdi…  Sayan bendim ve her yarım litreyi bir sayarak (12 litre) dedim… Hakikatte altı litre su çekmiş bulunuyorduk…”

***

Bu operasyondan sonra Atatürk’ün ateşi hafif yükseldi…

Fakat rahatlamıştı…

Akyam 20.00'den gece yarısına kadar sakin uyudu…

Gece yarısı uyandı…

Yaverine şöyle seslendi:

“Çocuk, ben hiç enginar yemedim biliyor musun?”

***

Şaşırmayın, hasta yatağında da olsa…

Atatürk’ün hafızası çok güçlüydü…

Hastalığının ilk evresinde bile…

Doktorlar…

Enginar yemesinin iyi olacağını söylemişlerdi…

Bu özel ayrıntıyı hiç unutmamıştı…

Gelgelelim…

Sonbahar enginarın mevsimi değildi…

Emrindekiler…

Hatay şehrinde taze enginar bulunabileceğini öğrenmiş ve…

Hemen sipariş vermişlerdi…

Ancak...

Enginarlar hala Dolmabahçe Sarayı’na ulaşamamıştı…

Başındakiler…

“Türkiye'nin en ünlü aşçısı sizin için hazırladı… Hatay’dan trenle yola çıktı; geliyor Paşam…”

Ne var ki…

O tren 10 Kasım'a yetişemedi…

Mustafa Kemal Atatürk…

Dört gözle beklediği enginarı yiyemeden…

Hayata veda etti…

Nokta…

Hamiş: İda Dağı’ndaki Zeus’tan Avrupa’daki krallara hep sevilmiş binlerce yıldır sofraları süsleyen enginar, her derde deva olarak nitelendirilen bir sebze türüdür…”

Sonsöz: “Atatürk, sofranın çok muntazam olmasını isterdi… Sofranın örtüsünde, tabaklarda, çatal bıçaklarda, bir çarpıklık olursa bizzat düzeltir; ondan sonra sofraya otururdu…”