GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
22 Temmuz 2023 Cumartesi

Huysuz ve tatlı kadın!

Tamam…                                                       

Doğruya doğru…

Filmin “esas kız”ı kadar güzel değildi ama…

Öylesine “şeker”

Öylesine “şeytan çekici” görüntüsü vardı ki…

Neredeyse…

Filmin esas kızı’nın 10 puan üstüne çıkıyordu…

Aramızdan ayrılalı…

Neredeyse 15 yılı geçiyor…

Beyaz perdedeki görüntüsüyle…

70 küsur yıldır…

Neredeyse “dördüncü” kuşağı büyütüyor…

Var mı böyle “sönmeyen” bir yıldız daha?

Televizyonlarda…

Her gece…

Yeşilçam kuşağı filmlerindeki olağanüstü performansı ile…

Hala…

Hepimizin “gülme krizi” geçirmesine neden oluyor…

Hele şu tatsız-tuzsuz dünyada…

Adeta ilaç, ilaç…

***

Neden bu kadar başarılıydı?

Çünkü…

Filmin esas kızının “ahiretlik” sırdaşı rolüyle…

Bugün bile…

TV dizililerindeki “taş bebekleri” şaşı baktırıyor!

O’nda…

Tiyatro sahnelerinden kaptığı…

“Gerçek hayat işte budur!” dedirten bir ruh vardı…

Rol yapmıyor adeta yaşıyordu…

Bunu yaparken de…

Resmen “ışık” saçıyordu…

***

Üstüne hokka gibi oturan dört özelliği vardı…

* Sahne ışıklarından gelmişti müthiş bir tiyatro sanatçısıydı…

* Sinema, O’nu her evin kızı yaptı…

* Televizyon O’nu milyonlarla tanıştırdı…

* Ve, seslendirmede üstüne yoktu…

***

Rol gereği…

Bu memleketin görüp-görebileceği en tatlı dilli çöpçatandı(!)

Esas kız ile esas oğlan’ın arasını yapma(!) konusunda…

Profesör olmuştu adeta…

***

Tiyatro’da ve Yeşilçam’da ışık saçıyordu…

Şen kahkahalar atıyordu ama…

Aslında…

Üstlendiği rollerin aksine…

Hep ayağına dolandı “kadersizlik”

***

Dünyaya gözlerini İstanbul’da açtı…

Çok şeker bir bebişti…

O’na “Adile Suna” adını yakıştırdılar…

Babası attan düştü; 27 yaşında yatağa mahkum oldu…

Komşu kızıyla evlenmişti…

Ne var ki…

Yavrusu Suna (bu öykünün kadın kahramanı) yedi aylıkken…

Babacığı hayatını kaybetti…

Annesi halkevindeki bir dekor sanatçısıyla hayatını birleştirdi…

Tiyatro…

Dünya tatlısı Suna’nın evin dışındaki tek adresi olmuştu…

İstanbul Belediye Konservatuvarı’nın…

Şan ve Bale bölümüne yazdırdılar…

Sonra…

Bulutların üstüne çıktı o küçük kız…

İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda “yıldız tozu” yuttu!

Çıkmadığı tiyatro sahnesi…

Rol kapmadığı oyun kalmadı…

Belli ki, o gidişle…

Artık, tiyatronun…

Sönmeyen bir “yıldızı” olması işten bile değildi…

***

San’at Dünyası’nın, O’na taktığı lakapla…

Aynen birlikte yaşadı:

“Huysuz ve Tatlı Kadın”

Alın size, o yakıştırmayı hatırlatan bir örnek…

Tepebaşı Tiyatrosu’nda…

Devler buluşmuş sohbet ediyorlar…

Kim, onlar?

Cahide Sonku… Bedia Muvahhit… Şükriye Atay… Şaziye Moral…

Bi’ara…

Yanlarına yaklaştı ve muhteşem bir espri patlattı:

“Yahu ne zaman öleceksiniz de bir rol oynayabileceğiz?”

Karşısındaki dev’ler…

Hafiften “O ne biçim laf!” diye çıkışsalar da…

Sonra gülmeye başladılar…

***

Meslektaşı Ergun Köknar’ı sevdi; evlenmeye karar verdiler…

Evliliği geciktirdiği için…

39 yaşında hamile kaldı…

Üstelik…

Bir film çekiminde düşmüş; omurgasını zedelemişti…

Dokuz ay boyunca…

Bebeğinin vereceği ağırlığı taşıması müthiş riskliydi…

Kimseyi dinlemedi…

Tek evladı Ali Sait’i doğurdu…

Gelgelelim, doğum sırasında omurgası iyice zedelenmişti…

Sayısız ameliyat geçirdi…

Ne var ki, ondan sonra “kambur” kaldı; düzelemedi!

***

Muazzam rekorlara imza attı…

“Lüks Hayat” müzikalinde…

14 yıl boyunca her gece sahneye çıktı…

Ramp ışıklarını büyük usta Zihni Göktay’la paylaştı…

Bu O’nun kendine özel rekoruydu…

Ve şöyle demişti, sahne arkadaşı için:

“Orada esas rekor Zihni’nin; 20 yıl oynadı…”

***

Takvimler…

17 Temmuz 2008’u gösteriyordu…

Şu talihsizliğe bakar mısınız?

Evde düştü ve kalça kemiğini kırdı…

Ameliyatın ardından yoğun bakıma alındı…

Büyük yıldızı solunum cihazına bağladılar…

O sırada 75 yaşındaydı…

Yorgun bedeni…

Sadece beş gün dayanabildi…

Ve…

15 yıl önce bugün…

(22 Temmuz, Saat: 10.30…)

Kalbi durdu…

***

Kadere meydan okuyan güldüren yıldızın acıklı hikayesi…

Burada son buluyor…

Bu öykünün kahramanını…

Eminim…

Taaa yazının başında şıppadanak tanıdınız…

Tiyatro’da 250 oyun…

Yeşilçam’da en az 100 filmde rol alan…

Suna Pekuysal’dır; o san’at abidesi…

Nasıl da arıyoruz…

O’nun “aldırmaz gönlü”nü…

Nasıl da arıyoruz…

Rolü gereği en sıkıntılı anda attığı kahkahaları…

Ve…

Nasıl da arıyoruz…

O’nun…

Perdede büyüdükça büyüyen oyun gücünü…

Özellikle TV dizilerine dikkatle takip edin…

Yeni kuşakta…

Parmakla gösterebileceğiniz…

“2023 model bir Suna Pekuysal” var mı?

Bulamazsınız…

Çünkü…

Bugünün fidanları…

Bugünün TV dizilerinde…

Hep…

Hayallerini süsleyen…

“İyi kalpli masum (esas) kız” rollerinin peşinde…

Aslında, haklılar…

Şöhrete giden “en kısa yol” başrolden geçiyor…

Ekranlara dizi yetiştiremeyen…

Yetiştirse de…

En fazla 8-10 bölüm sonra…

“Sezon Finali” deyip…

Başka bir “gerçek hayattan alınmıştır” başlığını üstünde taşıyan…

Yeni bir dizi ile “merhaba” diyorsak birbirimize…

Belli ki…

Daha yıllarca…

Bulutların üstünden bizi izleyen Suna Pekuysal’a…

El sallamaya devam ederiz…

Nokta…

Hamiş 1: Hayatı boyunca, Sanatçının emeklisi olmaz..” dedi… Ölene kadar tiyatro yapmak istiyor ve ısrarla vurguluyordu: “Sahnede ölmek istiyorum!” Dünyanın ödülünü kucakladı; yaşam boyu Onur Ödülü’nün sahibesi oldu ama bi’türlü Devlet Sanatçısı unvanına uzanamadı… Neden acaba?

Hamiş 2: Suna ablam dedi ki; “Ben  oturarak oyun oynamak istemiyorum. Ayakta cıvıl cıvıl Suna olarak oyun  oynamak istiyorum... Seyircinin beni öyle görmesini, duygu sömürüsü yapmak istemiyorum…” Haklıydı... Allah rahmet eylesin… Ablacığım, sen haklıydın ağaçlar ayakta ölür…” / Zihni Göktay – Tiyatro Sanatçısı…       

Sonsöz: “Yürek yorulunca, ter gözden akar… / Hz. Mevlana…”