GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Engin ÖNEN
YAZARLAR
23 Ağustos 2022 Salı

Barışı savunmak hep zordu

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından asılan, “Barışın İkinci Yüzyılı” afişleri beklendiği gibi yoğun tepkilere yol açtı. Bu ifadenin Zafer’i ve Kurtuluşu itibarsızlaştırdığı yönünde milliyetçi bir algı oluştu hemen. Oysa ben tam tersini düşünüyorum. Barış hedeftir ve Kurtuluş onunla taçlanmıştır.

Barışı savunmak hep zor olmuştur. Bugün de halen zor olduğu görülmektedir.

12 Eylül faşizminin en önemli davalarından biri Barış Derneği davasıdır. Bir çok insan hakları savunucusu yurtsever aydın, barışı savundukları için yargılanmışlar ve cezaevlerine tıkılmışlardır.

Aktivist, hukukçu ve yazar Eşber Yağmurdereli de yine barış için imza kampanyası sözcülüğünden kodesi boylamıştır. Gazeteciler kendine, radikal biri olarak barış davasını sorarlar, O da, “Barışı savunmaktan daha radikal bir eylem mi olur?” der.

Ecevit, Kıbrıs Harekâtını, savaş değil barış harekatı olarak adlandırır çelişkili bir ifade olsa da. Ama bunu, biz Kıbrıs’a barış getireceğiz, şeklinde açıklar.

Hayatının önemli bir bölümü cephelerde geçmiş Atatürk hiç savaşı yüceltmez. Daima barışı öne çıkarır. Bu nedenle “Yurtta barış, dünyada barış” sözü sıradan bir slogan değil, felsefi bir yaklaşımdır.

Hasta yatağından kalkar ve Hatay’ı barış ile yurt topraklarına kazandırır.

Bergama eski belediye Başkanı ve yazar Sefa Taşkın’ın dedesi Midilli’de Yunanlılar tarafından öldürülür. Midillili gazeteci Balaskas’ın dedesi ise Bergama Domuz alanında Türkler tarafından asılarak öldürülür. Ege Barış Derneği üyesi bu iki insanın dostluğuna çok az kişide rastladım. Hem Midilli’de hem Bergama’da birlikte olduk. O kucaklaşma ve sohbeti izledikçe, barış ne güzel bir şey derim hep.

Örnek çok ama kendi köyümden ve dedemin tanıklığı ile bir örnek daha vereyim. 1926 Haziran ayında İzmir’den Çeşme’ye doğru yola çıkan Atatürk, Germiyan köyü sınırlarında bekleyen köylülerin hatırı kıramaz ve aracından inerek onlarla bir süre sohbet eder.

Hüseyin dedem, Çanakkale’de savaşır abisi ile birlikte. Atatürk ile aynı cephede. Ama karşılaşmak oraya değil buraya nasip olur.

Konuşma sırasında köylü bir erkek, “Paşam keşke adaları da alsaydık” şeklinde bir ifade kullanır. Yunan ordusu bozguna uğramış ve İzmir’den Çeşme’ye kadar savaş değil, takip harekatı yapılmıştır. Türk Ordusunun İzmir’den Çeşme’ye kadar bir haftada gelişini ben, kişisel olarak, Yunanlı asker ve sivillere kaçma fırsatı vermek olarak da yorumluyorum.

Atatürk’ün adaları alma diye bir niyeti olmadığı açık ama bu soruya şu yanıtı veriyor: “Çok kan aktı.” Yıllarca cephelerde savaşmış, ölümler görmüş bir komutan, çok kan akmasından rahatsız.

Savaş kazanıldı ve barış ile taçlandı. Lozan barıştır. Hatta Mübadele bile barış anlaşmasıdır bana göre.

Barış güzel bir şey. İkinci Yüzyılı kutlu olsun…