GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
30 Haziran 2012 Cumartesi

'Büyük Usta' ile buluşmak

AKP’nin İstanbul il kongresinden sonra, İzmir il kongresi de benzer şekilde lanse edildi. “Büyük usta ile halkın büyük buluşması.” AKP fondan neredeyse silinmiş. Sadece, Erdoğan ve halk var.
Bu görüntülerle toplumun bilinç altında, ‘kitlelerin peşinden gittiği adam’ imajı kazınıyor. Faşizmin kitle ruhu ihya ediliyor.
Sayın Erdoğan’ın kullandığı diskurun düzlemi otoriter bir rejimi işaret ederken; Karizmatik lider Erdoğan’ı ve halk yığınlarını dolaysız şekilde aynı karede göstermenin başkaca nasıl bir mantığı olabilir ki!
Türkiye, göstere göstere otoriter bir rejime geçiyor. “Büyük usta” bütün yetkileri kendinde topluyor; siyasal literatürde buna “otokrasi” deniyor.
 
Tam da Erdoğan’ın otokratik rejim merakını ve ülkede doğuracağı muhtemel sonuçları konuşurken, “Büyük usta”nın Ortadoğu serüveni sonuç vermeye başladı; Suriye sınırında düşürülen uçakla başlayan yeni süreçte, Türkiye’nin kararlılığı sınanıyor.
Türkiye, Ortadoğu’da savaşın konuşulduğu tehlikeli sulara açılmış bulunuyor.
Erdoğan’ın son derece sübjektif ve sığ tarih okumalarına dayandırdığı dış politika tezleri, içeride emperyal hevesleri okşarken, dışarıda gülümsetiyor. Türk dış politikası müstehzi bir gülümsemeyle izleniyor.
Türkiye’yi yöneten zümrenin kendi kendini Ortadoğu’nun patronu ilan etmesine,  Osmanlı mirasçısı büyük devlet böbürlenmesine ve ekonomisi gelişmiş ülke şişinmelerine gelen tepkinin adıdır Suriye sorunu.
 
“Sırça evde oturuyorsan, komşunun camına taş atmayacaksın.” Der Ruslar.
Hükümetin bu atasözünü anımsatan Ortadoğu politikasının, Rusya ve İran karşısında, ABD ve AB çıkarlarını korumaktan ibaret olduğunu görmek gerekir.
Suriye sorununu Türkiye’nin ulusal bir sorunu gibi sunan iktidar, halka doğruları söylemiyor. Bugün, dahil olduğumuzu ilan ettiğimiz Suriye’nin iç sorunlarına müdahaleyle başlayan süreç; yarın, başkalarının bizim benzer iç sorunlarımıza dahil olmasını ve müdahale etmesini mümkün kılacaktır.
 
“Cumhuriyet devrimi de neymiş!.. Atatürk kim oluyor!.. Biz Osmanlı’nın devamıyız..” diyen kendini bilmezler; imparatorlukların hangi koşullarda ortaya çıktığını, neden tarih sahnesinden çekildiğini sorgulamaksızın, hanedan özlemiyle yanıp tutuşuyor. “Büyük usta”yı padişah yetkileriyle donatıp tepelerine dikmeyi bir becerseler, hepsinin başı göğe erecek.
 
Türkiye’yi İslam federasyonuna dönüştürecek projeyi destekleyen toplum kesimlerinin, “Büyük usta”nın ardında saf tuttukları kimsenin meçhulü değil.
Öte yanda, Cumhuriyet devrimini, aydınlanma düşüncesini takip edenler hızla yalnızlaşıyor. Bu sahipsiz ve dağınık halleriyle, yeni zamanların mazlumları olmaya adaydır, Cumhuriyet’in Türk yurttaşları.
Ne hazindir, Türkiye böylesine zor zamanlardan geçerken, CHP’de, Atatürkçü ve ulusalcı düşüncenin tasfiyesi sürüyor. CHP’nin hangi fikri savunduğunu ve hangi saflarda yer aldığını bilmek giderek zorlaşıyor.
Cumhuriyet devrimini ve Aydınlanma fikrini savunanların CHP’de kendilerine yer bulup bulamayacağı bu kurultayda belli olacak. Tasfiye olacakları kanaati hayli yaygın.
 
Türk kimliğiyle sorunlu olan İslamcılar ve Kürtler, iktidarı ele geçiren karşı devrimci güçlerle dayanışma içinde, Türkleri tarih sahnesinden silmek üzere hareketlendiler.
Sünni olmak, Alevi olmak, Kürt olmak; yeni paradigmayı oluşturan toplumsal dinamiklerdir.
Kürt etnisite grubu, Sünni din grubu, Alevi din grubu yeni siyasetin Bermuda şeytan üçgeni gibi. Ülke siyaseti bu üçgende yapılanıyor ve Cumhuriyet devrimi bu üçgende cerh ediliyor.
 
İslamcılar Türk kimliğiyle kavgalı. Türkçe konuşuyorlar ama, “Türk’üm” demek zorlarına gidiyor. Türklüğün kültürel bir kimlik olduğu gerçeğini görmezden gelerek etnik kimlik gibi algılamaları, cehalet değilse ihanettir.
 
Büyük usta, islami yaşam tarzını talep eden kitlelerle buluşuyor. Faşizmin kitle ruhunu abat eden bu büyük buluşmanın mimarları, uluslararası sistemin uzmanlarıdır.
Cumhuriyet devrimi dört bir tarafından kuşatıldı. Ve Cumhuriyet’in evlatları hiç olmadığı kadar yalnız.
 
Cumhuriyet devrimi, Türklerin yeryüzünde duruşudur. Bin yıllık değil, bindörtyüz yıllık da değil, binlerce yıllık birikimi ve değerleriyle ayakta kalmayı başaran Türkler, küllerinden yeniden varolmayı bir kere daha başarabilirler.