GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
14 Kasım 2017 Salı

Yavuz Turgul’un 'Yol Ayrımı'…

Beklenen film vizyona girdi.

Ben de hemen ilk gün gittim seyrettim.

Yol Ayrımı

Yönetmen ve senarist Yavuz Turgul’un son filmi.

Şener Şen hayranlarını sinemaya koşturtan film.

Akşam 21.45 seansını tercih ettim izlemek için.

Kalabalık olmasın diye...

Bir buçuk saat önce gişenin önündeydik.

Sinema gişesi tıklım tıklımdı.

Son koltuklar satılıyordu...

Bir önceki seanstan çıkanları dikkatle izledim.

Her yaştan seyirci vardı.

Her kesimden  gelen olmuştu  Yol Ayrımı’nı izlemeye.

Üniversite öğrencisi, ev kadını da vardı.

İzmir’in en ünlü sanayicisi ile çok tanınmış bir doktoru da.

Herkes vizyona çıktığı gün Yol Ayrımı’nı izlemek için gelmişti.

Şener Şen büyüsü hipnotize olmuş gibi hepimizi sinema salonuna çekmişti.

***

Ben de Yavuz Turgul yedi yıl aradan sonra nasıl bir film yaptı diye merak içindeydim.

Şener Şen’in yedi yıl sonra oynamaya değer bulduğu, kabul ettiği senaryo nasıl bir şeydi?

Yol Ayrımı’nın büyük emekle ve özenle, iyi bir öykü anlatmak düşüncesiyle yazıldığına eminim.

Samimiyetle filme alındığını düşünüyorum.

Buna rağmen film bende ciddi hayal kırıklığı yarattı.

Sıkılarak izledim.

Üzüntü duydum.

Üzüntü duymamın nedeni filmde bir tür körleşmeye tanık olmam.

Oyuncular senaryoya çarpıp çarpıp geri sekiyorlardı sanki.

Ağdalı, kopuk kopuk,  öğretici…

Her şeyi öğretmek isteyen bir dil…

Film boyunca neden diye sordum kendime.

Muhsin Bey gibi bir filmi yazıp yöneten Yavuz Turgul,  nasıl bu kadar kötü bir anlatıcı olabillir?

Öğretmen bir senaryo ve öğreten bir film ortaya çıkar?

Ben buradayım diye bağıran, doğallaşamayan diyaloglarla…

Teatral sahnelerle…

Mesajlar, mesajlar mesajlar...

Klişelerle örülü, hayatı çözmüş, kalın mesajlar.

***

Yol Ayrımı’nın hikayesini uzun uzun anlatmayacağım size.

Her şeye rağmen sizin de gidip izlemenizi isterim.

Film kısaca bir işadamının (Şener Şen), ölümle burun buruna geldikten sonra hayata bakışının keskin şekilde değişmesini konu ediyor.

Sanayi devi, tekstil imparatoru Mazhar Bey  ani bir dönüşüm yaşayarak vicdanlı bir insan oluyor.

Kaskatı suratlı, robot gibi bir patrondan yufka yürekli, gülümseyen, yumuşacık, romantik bir adama dönüşüyor.

İşçi haklarını savunan, düşünceli, yardımsever, hayvan sever biri oluyor.

Borges’in ‘Anlar’ şiirine gönül veren bir aydınlanma yaşıyor.

Her şey iyi güzel ama…

Tüm bu dönüşüm öyle hızlı, zıplayan geçişlerle resmedilmiş ki...

Çok yapay bir hal almış, eski Türk filmlerindeki gerçeküstü hallere bürünmüş.

Başta Şener Şen olmak üzere üstüne abanılmış bir üslup benimsemek zorunda kalan oyunculara da yazık olmuş.

Hepsi birbirinden parlak isimler olan oyuncu kadrosu dev adımlarla koşan senaryonun peşinde nefes nefese kalırken,

Abartılı, sahici olmayan karakterlere dönüşmüşler.

Yol Ayrımı  iyi pişmemiş bir yemek gibi olmuş.

Çiğnemekte güçlük çekiyor insan.

***

Ama ben en çok Yavuz Turgul’un öykü anlatış şekline  şaşırdım.

Çok sıkılmış, çok mutsuz olmalı diye  düşündürttü bana.

Hep aynı mahallede, aynı mekanlarda, aynı kadro ile nefes alıp vermiş,

Gerçeğin ipinin ucunu kaçırmış gibi geldi.

Muhsin Bey’de kahvedeki yaşlı  klarnetçi detayını yaratmış bir göze ne olmuş olabilir?

Bir hapishanede nefessiz kalmış gibi…

Yaratıcı zekası, ince ayrıntıcı gözü bulanmış…

Hatta eskimiş…

Bana körleşme gibi gelen bu sıkışıklıktan çıkmasını,

Sırt çantasını alıp yolculuğa çıkmasını diledim.

Bilmediği coğrafyalara gitmesini,

Hiç bilmediği sokaklarda gezmesini,

İlk kez tanıştığı kişilerle sohbet etmesini,

Nefes almasını,

Hiç tanımadığı insanlarla gülmesini diledim.

Bu daralmış ruh halinden çıkmasını,

Yağan yağmura bakıp tuhaf bir sunilikle her şeye şaşıran Mazhar Bey’den,

Çiçeklerini sularken onlarla konuşan gerçek Muhsin Bey tadına dönmesini diledim.

Yavuz Turgul’un kendi yol ayrımında sade, içten, lezzetli yolu seçmesini istedim.